Koca Memiş dayımın ibretlik halleri…

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.

Bizim köye biz çocukken deve kervanları gelirdi. Bunlar Alanya- Antalya tarafına tuz taşırlardı. Her devenin bir sağ tarafına, bir de sol tarafına, yaklaşık elli kilo ağırlığında çuval yükletirlerdi. Bizim evin hemen arkası harman yeriydi. Develeri oraya ıhtırırlar ve onların karınlarını doyururlar, sularını içirirlerdi.

Deve sahipleri bu işlerle uğraşırken, köylüler de bizim evin önünde toplanırlar, deveye yükletilen elli kiloluk tuz çuvalını kim kaldırabilir, kim kaldıramaz yarışı yaparlardı. Bazıları kucakladığı gibi kaldırır, bazıları da kaldıramazdı. Elli kiloluk tuz çuvalını her yiğit kaldıramazdı.

Koca Memiş dayı da oradaydı. Ona; “Memiş Dayı, sen kaldırabilir misin?” dediler. “Ulan yiğen, bilmem ki, kaldırabilir miyim?” dedi. Sonra geldi ve çuvalın birisini, hiç ellerini değdirmeden, dişleriyle tutup kaldırdı, sonra da göğsünün üzerine koyup yürüdü ve biraz ileriye koydu. Görenler şaşırdılar ve hep bir ağızdan maşaallah çektiler. Ben de bu hadiseyi bizzat görmüştüm.

Yılan yakaladı

Bir defasında da yılan ile bir gösteri yapmıştı. Onu da anlatmak istiyorum. Köyümüzün bir demirci ustası vardı. Demirci Kadir derlerdi. Onun atölyesinde iki taraflı bir körük bulunurdu. Birisi o körüğü kullanır usta da ocakta demiri kızartarak ona şekil verirdi.

Özellikle kağnılara, at arabalarının tekerlerine takılan demirleri o usta yapardı. Karasapanın ve pullukların tüm demir işlerini de bu usta yapardı. Onun bu atölyesinin ismi “körüklük” diye bilinirdi. Köylüler de, biz çocuklar da çoğu zaman onun atölyesinin ön kısmında toplanırdık.

Bir gün kalabalık bir köy topluluğu orada oturuyordu. Koca Memiş dayı elinde bir yılanla çıkageldi. Köylülerin bazıları yılanı görünce kaçıştılar. Bazıları da korku dolu gözlerle ona bakıyorlardı. Lâkin hepsi tedirgin ve kaçmaya hazırlıklı gibi izliyorlardı.

Köylüler; “Memiş Dayı! O ne yahu?” dediler. “Ulan yiğenim, bu bir yılandır, hanginizin koynuna salayım!” dedi. “Peki, sana bir şey yapmıyor mu?” diye sordular. O da; “Hayır, ben şerbetliyim, bana bir şey yapamaz, aslında siz buna bir şey yapmazsanız, o da size bir şey yapmaz!” dedi.

Fakat dikkatimizi çeken taraf o ki, yılanın boğazından tutmuş, boğazını sıkınca, hayvan kendisini salıveriyor, boğazını gevşetince de hemen koluna dolanıyor ve sıkıyordu. “Bakıyorum da, hepiniz korktunuz, iyisi mi ben bunu götürüp bir yere salayım, gitsin” dedi ve götürdü.

Tilki sesi

Bu Memiş Dayı aynı zamanda çok iyi bir avcıydı. Lâkin çoğunlukla tilki denen hayvanı vururdu. Onun derisini satarmış. Bu hayvan çoğunlukla kümes hayvanlarına zarar veren bir hayvandır. Onun için öldürülürdü. Ama Memiş Dayı o hayvanı derisi için avlarmış. Bu hayvanın kendisine has bir seslenişi varmış. Sabahları öyle seslenirmiş. Memiş Dayı’nın bir kızı vardı, öldü. Bu çocuk hastayken tilkinin haykırışı gibi haykırarak ölmüş. Bunu gören Memiş Dayı, hatasını anlamış ve bir daha tilki öldürmemiş.

Bizim köylülerle komşu Hamzalar köylüleri arasında, sınır ihtilafından dolayı silahlı bir çatışma yaşanmıştı. O çatışmada ön sıralarda bulunuyormuş. Ayağa kalmış ve karşısındakilere meydan okumuş, ama karşıdan hemen kurşunu yemiş, cenazesini getirdiler. Köylünün hepsi kendisini severdi. Bütün ahali toplandı ve cenazeyi kaldırdılar. Arkasında birkaç yetim bırakarak, 62 yaşında gitmişti. Allah rahmet eylesin.

(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı kitabının 44- 45. sayfalarından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)

Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Yuvasındaki yavrularına ulaşamadan bir av kurşunuyla öldürülen hayvanın ahını hiç düşündünüz mü? Veya yavrusunu kaybeden bir kuşun feryadını hiç duydunuz mu? “Kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır” diyen Üstad Sezai Karakoç ne kadar güzel bir hatırlatma yapıyor. Unutmayalım ki İslam her şeyden önce merhamet dinidir. Cenab-ı Hak dilsiz yarattığı mahlukatının da haklarının gözetilmesini istiyor. Bitkiler, hayvanlar ve diğer mahlukat konusunda her birimiz zaman zaman yanlış tutum ve davranışlara girebiliyoruz. Memiş Dayımız 90 sene önce yaşamış Konyalı bir köylüdür. Tilki avıyla ilgili ibretli bir hatırası var. Kendisi de yine bir kurşun yarasıyla vefat etmiş. Tabi yaptığı avlar için pişman olmuş. Allah Teala tüm geçmişlerimizi ve bizleri affeylesin, onlara ve bizlere rahmet eylesin. Nitekim ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre geçmişlerimiz için af dilememiz ve onlar için dua etmemiz tavsiye ediliyor: “…Onlar şöyle dua ederler: “Rabbimiz bizi ve bizden önce geçmiş olan mü’min kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin ve kötü duygu bırakma!” (Haşr Suresi, 10)

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.