2008 yılınca Mehmet Nuri Yardım Bey ve arkadaşları tarafında Eskader kurulmuş ve derneğe bağlı sanatalemi diye de bir site açılmıştı. Arkadaşım Umut Bulut derneğin Cağaloğlu’nda Timaş’ın karşısındaki yerinde işe başlamıştı. Ben de ara sıra onu ziyaret eder, orada beraber çay içer, sohbet ederdik. Umut koca koca şair yazarların küllüklerini pencerenin önünde bırakmasından dert yanar; “Bunlar nasıl şair yazar” derdi. Yeni yeni onların da bizim gibi normal insanlar olduğunu anlamaya başladığımız yıllardı.
Bir gün derneğe çok kıymetli bir beyefendi şair geldi. O şair Bahattin Karakoç’tu. O gün kendisi ile yaklaşık iki saat kadar sohbet etmiştik. Beş altı kadar arkadaşla birlikte ona sorular sormuş, uzun ve doyurucu cevaplar almıştık. O gün şairimiz bizimle sanata, edebiyata ve şiire dair görüşlerini paylaşmıştı… Bana ve orada bulunan diğer arkadaşlara son derece şefkatli ve sevgi dolu bir hitapta bulunmuştu. İyiliğini, iyi niyetini, seviyeli yaklaşımını o sohbet boyunca gerçekten hissetmiştik.
Paylaşmayı seviyor
Kendisine sorduğumuz sorulara verdiği cevapları bir kâğıda not aldığımı hatırlıyorum ancak o kâğıdı nereye koyduğumu hatırlamıyorum. O günkü sohbetten tek hatırladığım şairimizin edebiyat ve şiir üzerine konuşmayı sevdiği ve bu konuda son derece dolu olduğuydu. Ve sohbetiyle, tebessümüyle paylaşmayı seven çok güzel bir insan olduğuydu.
O gün hatırladığım kadarıyla kardeşi merhum şair Abdurrahim Karakoç ile şiir tarzlarının farklı olması üzerine de birkaç şey söylemişti. Abdurrahim Karakoç malum halk ozanı tarzında şiirler söylüyordu, Bahattin Karakoç ise böyle bir tarzdan uzaktı. Doğrusu onun şiir tarzına ne deniyor, bunu tam kestiremiyorum. Fakat “modern şiir” gibi sevmediğim bir kavramı da onun şiirine layık göremem…
Bahattin Karakoç yüklü bir kelime hazinesini şiirinde kullanan, çeşitli sanatlara yer veren şehirli bir şair olarak karşımızda duruyor. Merhum Abdurrahim Karakoç için ise buğday kokan bir Anadolu ozanı olduğunu söyleyebiliriz… Fakat ikisinin de ortak özelliği bizden olmaları, bizim olmaları ve şifrelerinin “hüzün” olması… Her ikisinin de esmer çehrelerinden çektikleri kara sevdanın izleri okunuyor…
Asil bir sevda
Evet, kara sevda çekmişler, yanmışlar, kavrulmuşlar… Belki de onları çektikleri bu sevda masumlaştırmıştır kim bilir… İyi insan olmalarında, gönül adamı olmalarında bu sevdanın payı olmalı. Kanaatim odur ki bu iki güzel şahsiyetin çektikleri sevda da asil ve adam gibi bir sevdadır. Şimdiki sevdalar gibi değildir. Biraz deşsek kim bilir altından nice romanlara konu olacak hikayeler çıkar.
Merhum Abdurahim Karakoç ile dünya gözü ile görüşmek ve sohbet etmek nasip olmadı ne yazık ki. Ama biz kendisini hep sevdik ve yakın hissettik. O bizim gözümüzde hem hakiki bir şair olarak çok kıymetliydi, hem de katıksız bir mümin olarak çok kıymetliydi. Yani hem nice şairleri kıskandıracak kadar güzel olan “Mihriban”ın şairiydi, hem de askerlerin miğferinden Buda’nın tunç heykeline kadar her yere “Hak yol İslam yazacağız” diyen bir mücahitti…
Dini önceleyenlerle milliyeti önceleyenler arasında bir köprüydü. Tıpkı merhum Muhsin Yazıcıoğlu gibi. Biz milliyetçilerle diğer ülkücü liderlerin sevgisinde buluşamıyorduk ama Muhsin Yazıcıoğlu ve Abdurrahim Karakoç sevgisinde buluşabiliyorduk. Bunda “müspet milliyetçi” olmalarının büyük payı vardır. Nitekim Karakoç’un vefat etmeden önceki son yazısını okuduğumuzda ırkçılığı dinimizin yasakladığını kendisi de ifade ediyor.
Şairlerle tanıştım
Büyüklerle görüşme tanışma anlamında İstanbul güzel imkânlar sunuyor. Bahattin Karakoç ile 2008’deki sohbetimizin tadı hala damağımızdayken, kendisini Haziran 2012’de şair Abdurrahim Karakoç’u anma toplantısında bir kez daha gördüm. Türk Ocağı Vakfı’nda yapılan anma toplantısında şairin birçok dostu ve seveni onunla ve şiiriyle ilgili birçok şahitliklerde bulunmuştu
Kimisi yüzeysel ve klasik birkaç söz ile onu anlatırken kimisi de yüreğinden gelen sesin tercümanı oldular. Konuşmalar içinde dikkatimi çeken üç nokta vardı. Birincisi şair Bahattin Karakoç’un, kardeşinin cenazesine her kesimden insanın geldiğini ve milletin onu bağrına bastığını ifade etmesi idi. İkincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürü Abdurrahman Şen’in Abdurrahim Karakoç’un şiirinin 70’li yıllarda iki partiyi buluşturduğunu söylemesi idi… Üçüncüsü ise şair Nurettin Durman’ın şairin “Hak yol İslam yazacağız” şiirine vurgu yapmasıydı.
Toplantının ardından dışarıdaki bahçede çay ve helva ikramı yapılmıştı. O esnada ilk olarak bu tür toplantıların müdavimi eğitimci ve yayıncı merhum Mahmut Balcı Ağabey ile sohbet etmiştik. Yayıncılıkta eski heyecanının kalmadığını söylediğimde beni yalanlamadı. Sanal âlemin ön plana çıkmasından falan bahsetmişti. Bir de Erzurum günlerinden ve yazar Mustafa Nezihi Bey ile olan münasebetlerinden bahsetmişti. Ona da bu vesile ile rahmet olsun.
Ardından daha önce Eyüp Sultan’da tanıştığımız Diyanet Vakf’nın İstanbul Şube Müdürü Osman Sarıköse Bey ile kısa bir sohbet yaptık. Bu sene yine Ramazanda yapılacak olan Beyazıt Kitap Fuarı etkinlikleri çerçevesinde Eskader ile ortak söyleşiler düzenleyeceklerini ve bu söyleşilerin bu sene “Ramazan sohbetleri” adı altında yapılacağını söylemişti. Ramazan fuarları deyince aklımıza gelen bu ismi de burada özellikle zikretmek istedim.
Bahçede daha önce aynı gazetelerde yazdığımız Şair Nurettin Durman Ağabey ile de ilk defa tanışma imkânı buldum. Bir ara ameliyat olduğunu duyduğum için kendisine ameliyat sonrasında nasıl olduğunu sordum. Hamdolsun bugün sağlık durumu iyiydi. Maalesef Nurettin Ağabey ameliyattan sonra hakkında; “Bazen gelen kişilerin ziyarete mi tıraşa mı geldiklerini anlayamıyordum” dediği berber dükkânını kapatmak durumunda kalmış…
Berber dükkanı
Uzun süre ayakta kalmayı göze alamadığı için böyle uygun görmüş. Bir de dükkânın vergisi ve masraflarını çıkartmak da başlı başına bir mesele imiş. Doğrusu o dükkânın kapanması beni biraz düşüncelere saldı. Gitmesem de Beylerbeyi’nde bir şairin berber dükkânı olduğunu bilmek bana güzel çağrışımlar yapıyordu. Şair Nurettin Durman için herkesten iyi şeyler duyuyordum. İbrahim Tenekeci Ağabey de bana onun çok farklı ve güzel bir insan olduğunu söylemişti bir zaman.
O gün Nurettin Ağabey de İbrahim Tenekeci Ağabey’e olan sevgisinden bahsetmişti. Doğrusu Nurettin Durman Ağabey ile tanışmaktan dolayı çok memnun olmuştum. Konuşmamız esnasında hiçbir kimsenin aleyhinde konuşmaması, hep iyi görüp, iyi düşünmesi dikkatimi çekmişti. Keşke bu camiada herkes onun gibi birbirine kinle değil de sevgi ile bakmayı becerebilse…
Şair Nurettin Durman Ağabey’e bir konuda daha teşekkür borçluyum ki kendisi o gün beni şair Ali Hakkoymaz Ağabey ile tanıştırdı. Efendimiz’in sünneti gereği Ali Ağabey’e sevgimi, hürmetimi ifade ettim. Gerçekten de Ali Ağabey benim kendisini gıyaben sevdiğim güzel bir insandı. Onun öğretmen olduğunu ve okul idarecileri ile arasında geçen olayları dunyabizim sitesinden ilgiyle okumuştum. Ben bu güzel yürekli insanı da tanıdığım için çok memnun oldum. Onun o gülümsemesini görmenin de insana umut aşılayan bir tarafı olduğunu eklemeliyim.
Ve Bahattin Karakoç’un elinden öptüm… Bahattin Karakoç için şair demesem de “kendisi şiir olan adam” desem acaba haddimi bilmezlik yapmış olur muyum? O gün onun ruhunun gölgesinde bir yerde, yakınlarında olmak bana müthiş bir huzur verdi. Onun bembeyaz saçları ve elinde de bir bastonu vardı. Yürürken asistanı olduğunu söyleyen bir ablamızın elinden tutarak yürüyordu… Esmer teni ve bakışları o şiirin mısraları idi. Evet evet karşımda koskoca bir şiir duruyordu…
Kardeşinin vefatı belli ki onu çok üzmüştü. Çıkarken yanına yaklaştım ve “Ellerinizden öpebilir miyim” dedim. Hemen elini uzattı ve hürmetle ellerinden öptüm. Bütün iyiliği ve bütün güzelliği ile ve “dünya” demeyen “Allah” diyen lisan-ı hali ile bana mukabele etti… En samimi ve memnun haliyle “Allah yardımcın olsun” dedi. Zannedersem samimi bir duasını almayı başardım. Allah bu güzel şairlerimizi başımızdan eksik etmesin. 17 Ekim 2018’de vefat eden Maraş’ın bu yiğit şairine rahmet olsun.
Aydın Başar/ Somuncu Baba Dergisi
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.