![](https://irfandunyamiz.com/wp-content/uploads/2025/02/nureddin-boyacilar-bir-omur-boyle-gecti.jpg)
Uzun zamandır elimin gitmediği kitaplardan biriydi. Pek teknik meselelere kafa yorabilecek durumda değilken bir çırpıda okuyuverdim. Önemli bir hatırat olduğunu düşünüyorum. Çünkü hatıratlar sadece kişiye ait özel anıları muhafaza eden eserler değildir; aynı zamanda hikayenin içinde geçtiği devre dair pek çok şahitlik barındırır.
Nurettin Boyacılar Hoca’nın hatıratında da ilmi hayatının yanında siyasi ve ictimai pek çok meseleye şahitliğini görmek mümkün. Çocukluğundan itibaren halkın “devrim”e ayak uydurabilmek için yaşadığı şeylerden tutun da Müslüman halka rağmen ülkenin yurt dışında hareketleri ve tavırlarıyla İslam’ın adeta tam karşısında konum alan monşerler tarafından temsil edilmesi ve bu temsiliyetin Müslüman ülkelerle iplerimizi bir bir nasıl çözdüğüne dair pek çok önemli anekdot var.
Askerliğini Van’da ifa ettiği dönemden aktardıkları arasında ordu ile bölge halkı arasına çekilen setler, insanların sırf ırkları sebebi ile maruz kaldıkları muamele ve bunun getirdiği sonuçlar da dikkatimi çeken noktalardı. Ezanın yıllarca Türkçe okunduktan sonra aslına döndürülerek Arapça okunuşunun tekrar serbest bırakılması ve halkın o sadaya hasreti yine tesir bırakan hatıralardan.
Dönemin Mısır’ına dair kültürel ve siyasi bilgileri de dercettiği anılarının içinde tabi ki en geniş yer tutan Ezher günleri. Aldığı eğitimi ve süreç içerisinde karşılaştığı maddi manevi pek çok zorluğu, hocalarını, arkadaşlarını, derslerini tek tek aktarmış. Dönemin büyük alimleri Mustafa Sabri Efendi, İmam Zahid-i Kevseri gibi çok değerli hocaların rahlesinde okumuş. O tarihin Ezheri ayarında bir eğitim kurumumuzun olması bizim için büyük bir eksik.
Fakülte yılları
Yine ülkeye döndükten sonra gerek akademide gerek çalışma hayatı sürecinde sırf duruşu sebebiyle uğradığı haksızlıkları ve bazı fikirlerin nasıl fonlandığına dair ipuçlarını da paylaşmış. O günleri şöyle anlatıyor:
“Fakülteden bir ders yılı maaşlı veya maaşsız izin talep ettim. Yönetim kurulu izin vermedi. Halbuki sonra, Süleyman Ateş, Mücteba Uğur, M. Hayri Kırbaşoğlu hocalara izin çıkmış, İmâm Muhammed bin Suud Üniversitesi’yle anlaşma yapmışlardı. Hüseyin Atay ise Petrol Üniversitesi’nde bir ders yılı çalıştı. Ayrıca okutman Cevdet Çakmakçı’yı da bir yıl maaşsız mezun saymışlardı. Anlaşmayı kabul ettiğimi mezkûr üniversiteye bildirdim. Fakülteden istifa ettim.
Usuluddin Fakültesi Hadis kürsüsünde Üstat Abdül-Fettah Ebû Ğudde, Mısırlı Şeyh Bahravi, Ahmed Ma’bed, Muhammed Mübarek, Abdülmehdi, Suriye’den Muhammed Edib es-Salih, Mahmut Tahhan, Halil İbrahim Molla Hatır, Ürdünlü Bâsim Feysal, Hindistanlı ve Pakistanlı hocalar bulunuyordu. Onlarla çalışmak bana şeref verdi. Mekke veya Medine’ye gitseydim; orada bulunan Selefi görüşlü hocalarla anlaşmam biraz zor olacaktı. Bunu bana gerçekten ileri görüşlü bir insan olan kültür ateşesi Suudlu Cemil Ebi Süleyman de söylemişti”
Bazı şahsiyetlerle görüşesi
Ladikli Ahmet Ağa ve Sami Efendi ile görüşmeleri de dikkatimi çekti. Şöyle anlatıyor. “Ladikli Ahmet Ağa bir ara düşünceye dalar gibi oldu, bize döndü: ‘Yahu öyle âlim, zahitler, zakirler görüyorum ki ibadetle, zikirle yükseliyorlar, yükseliyorlar sonra birden bire aşağıya düşüveriyorlar. Ben bunlara çok üzülüyorum’ dedi ve ağladı.
Biz şaşırmıştık, bendeniz: ‘Efendim bu zatlar ne yaptılar da o mertebelerden düştüler?’ deyince, “O zatlar var ya, yabancı kadınları seyrediyorlar, gözlerini haramdan sakınmıyorlar’ diye cevap verdi.
Vakit çok geçmişti, kendisine teşekkür ettik, bizi dualarla kapıya kadar uğurladı, sonra işittik ki, rahmeti rahmana kavuşmuş Ahmet Ağa. Ben inanıyorum ki, Ahmet Ağa, Allah tarafından bir melekle veya rical-i ğayble yardım görmüş. Konuştukları, okuduğu şiirler, vakıayı tam yansıtıyordu.
Mahmut Sami Efendi ile görüşmesini de şöyle anlatıyor: “…Daha sonra beni Erenköy İstasyonu yakınında ikamet etmekte olan bu büyük zata götürdü. Mahmut Sami Efendi beni görünce mütebessim bir halde: ‘Nureddin Efendi işittiğime göre Ezher’de zahir ilimleri tahsil etmişsin, Ezher’de, batın ilimlerden (tasavvuftan) neler öğrendin?’ deyince ben: ‘Efendim, batın ilimlerde bir bilgim yok, yeteneğim de bulunmuyor’ dediğimde o; “Batın ilimden de, nefis tezkiyesinden de nasibini alman lazımdır ki, o zaman zülcenaheyn kâmil ve tam âlim olursun’ demişti…”
Okudukça samimi insan hikayeleri iyilik duygusu ile insanı kuşatıyor. Ve tabi Hoca’nın ilmi gayretleri de motivasyon kaynağı. Maşallah dolu dolu imrenilecek bir hayat yaşamış. Hoca şu an Konya’da hayatına devam ediyor. Kendisine Mevla’dan sıhhat ve afiyet diliyorum.
Özlem Par Sefir/ İrfanDunyamiz.com
Tavsiye Kitaplar ↗
Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.
Seçme Şiirler ↗
Seçkin şairlerin en güzel şiirlerini okumak için tıklayın.