Yumuşak söyle ki incitmeyesin

Öyle konuş ki sözün Kur’an tabiriyle “kavl-i leyyin” yani yumuşak üslupla söylenen söz olsun. Muhatabın dost ise ona yumuşak konuş ki dostun sözlerinden incinmesin. Muhatabın dost değil ise bil ki en güzel dostluklar tatlı sözlerle kurulur. 

Cenab-ı Hak, Firavun gibi kendisine kafa tutan bir kimseye bile yumuşak sözle hitap edilmesini istemiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “İkiniz beraber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.”  (Tâhâ, 43, 44)

Firavun örneği

Hazreti Musa ve Hazreti Harun’un, Firavun’u tevhide davet ederken onunla nasıl konuşmaları gerektiğinin açıklandığı bu ayette onlardan zalimlerin kalbini yumuşatmaları için (kavlen leyyinâ) yumuşak söz söz söylemeleri istenmiştir. Böylelikle davet ve tebliğde sert ve haşin hitapların, menfi bir tesir hâsıl edeceği telkin edilmektedir. Bu yüzden tatlı dille, güler yüzle, nefret ettirmeden, bilâkis müjdeleyen ve muhabbeti artıran bir üslup ile konuşma öğütlenmektedir. Buna bugün için “diplomasi dili ve üslûbu” ya da “tebliğ ve irşad diplomasisi” de denilebilir. (Bkz. İsmail Lütfi Çakan, “Hitabet ve İrşad Açısından Kur’ân-ı Kerîm’de Söz Çeşitleri”, I, s. 253.)

Burada bir kez daha vurgulayalım ki Firavun yeryüzünde taşkınlık yapan, halkına her türlü zulmü reva gören, Rablık iddiasında bulunan bir diktatördür. Ve bu diktatöre yaklaşım tarzını, onunla iletişim yöntem ve tekniğini biz bu ayetten öğreniyoruz. Bu ayet bize “kavl-i leyyin” metodunun ne kadar önemli ve etkili olduğunu gösteriyor.

Bu ilahi tavsiye, insanlarla ilişkilerimizde, tebliğ metodunda, davet yönteminde çok önemli bir kilometre taşıdır. Zira konumu, makamı, mevkii, durumu, pozisyonu ne olursa olsun herkesi kazanmaya çalışmak esastır. Hiç kimsenin dışlanmaması, ötekileştirilmemesi gerektiğini ve her bir toplumsal katmanın durumuna, psikolojik ve sosyolojik yapısına uygun tarzda “davet” ve “tebliğ” görevini yerine getirmemiz gerektiğini bu ayetten öğreniyoruz.  

Ben merkezci olmamalı

Firavun bir semboldür. Kibrin, gururun, tepeden bakmanın, ben merkezci anlayışın sembolüdür. Böyle bir kişiliğe karşı “kavl-i leyyin” ile yaklaşmamız biraz da şuna benzer: Damla-damla akan yumuşak yapılı su damlacıkları, taşı deler ve ona bir şekil verir. İşte yüreği taş yapılı olan insanlara karşı “yumuşak dil” kullanmamızın de hikmeti budur.

Çağlar üstü mutlak nizam İslam, hayatımızın inşasında bizlere önemli öğütlerde bulunur. Bunların başında, karşılaştığımız olaylara karşı daima sabırlı olmamızı, metanetle hareket etmemizi; hikmet, irfan, ihsan ve tasavvurla muhataplarımıza yaklaşmamızı, onlarla konuşurken; güzel, doğru, anlamlı, gönül alıcı ve yumuşak bir dil kullanmamızı öğütler.   

İslam; her çağın, her zaman ve mekânın nizamı olması hasebiyle, Firavun için öngörülen hitap ve tebliğ, sadece o dönemle sınırlı ve kayıtlı değildir. Onun bize bakan bir yönü vardır. Biz de bu metodu esas alarak, “davet” ve “tebliğ” görevimizi yerine getirmek durumundayız.

Şunu unutmamalıyız ki, muhatabımız ne kadar kötü olursa olsun, Firavun kadar kötü olamaz. Bizler de ne kadar iyi olursak olalım, Musa aleyhis selam gibi iyi olamayız. Zira o, Yüce Allah’ın seçilmiş kulu ve Peygamberidir.

Kibir ve gurur

Firavun; kibir ve gurur ile tanımlanırken, Musa aleyhis selam ise tevazu ve alçakgönüllülüğü ile bilinmektedir. Kibir, insanın kendisini olduğundan daha büyük görmesi, başkalarını ise kendinden küçük görerek gururlanmasıdır.

Kibir ve gururun sembolü taş iken, tevazuun yani alçakgönüllülüğün sembolü topraktır. Taş, yağan yağmuru sıçratırken, toprak yağan yağmuru emerek bünyesindeki bütün canlı organizmalara katkı yapar ve bizlere de her türlü gıdayı ikramda bulunur. Su, tevazu ile enginlere aktığı için Allah onu, bulutlarla dağların üzerine yükselterek onurlandırmıştır. Tevazu, insanı yüceltir. Kibir ise insanı alçaltır.

Bugün bizlere düşen, İslamin o muazzez ve mukaddes kitabı Kur’an-i Kerim’in ruhuna uygun dilini kullanarak insanlara ulaşmak, her toplumsal katmanın psikolojik ve sosyolojik yapısına uygun tarzda bir söylemde bulunmaktır. Hikmet, irfan ve tasavvur yüklü bir dil kullanılırsa, insanlık içinde yaşadığı bu bunalımdan kurtularak, sahili selamete kavuşmanın hazzına ulaşacaktır.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDünyamiz.com

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.