Muhammed Emin Yıldırım ‘Risalet Davasının Annesi’ kitabında Hazreti Hatice Annemizi nefis bir şekilde anlatmış… Efendimiz’in evinde kaç kişi yaşıyordu? “Bu kadar hizmetçi varken sen niye hizmet ediyorsun” diyenlere Hazreti Hatice ne cevap verdi. Sevgili Peygamberimiz ölüm döşeğindeyken Hazreti Hatice’ye ne dedi? Mekke fetholunca Peygamber Efendimiz ilk olarak nereye gitti? Bu ve bir çok soruların cevabını yazımızda bulabilirsiniz.
Siyer ilmini diğer ilimlerin yanında önemli bir konuma yükselten bir hususiyet var. Siyer ilmi, konusu itibari ile Efendimiz’in hayatını ve onun etrafında bulunan Ehli Beyt’i ve Eshab-ı Kiram’ı konu edindiği için, bu ilime gönül verenler adeta bir Asr-ı Saadet iklimine girer ve sanki o mübarek nesille aynı havayı teneffüs ederler. Hatta diyebiliriz ki fıkıhla, kelamla veya diğer ilimlerle uğraşanlara nazaran siyer ilmine gönül verenlerde apayrı bir nur bulunur.
Bu ilme olan ilgiyi alakayı arttırmaya çalışmak ve siyer araştırmaları yapmak, Müslümanların öncelikli olarak yapması gereken hizmetlerin başında geliyor. Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın gözetiminde Eyüp Sultan’da faaliyetler yürüten Siyer Araştırmaları Merkezi de bu alandaki önemli bir boşluğu dolduruyor. Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın bu merkez bünyesinde bulunan Siyer Yayınları’ndan çıkan onlarca kıymetli eseri bulunuyor.
Bu içli bir anlatımı olan kitabı iyi ki okumuşum
Muhammed Emin Yıldırım’ın bu kıymetli eserlerinden bir tanesi de “Sahabe İklimi” serisinde yer alan Risalet Davasının Annesi Hazreti Hatice adlı kitabı. Hocamız bu kitapta Efendimiz’in evinin hanımı ve gönlünün sultanı olan Hazreti Hatice annemizi birçok hususiyetleri ile birlikte anlatıyor. Bu kitabı okuduğumuzda Hazreti Hatice annemize olan sevgimizin misliyle çoğaldığını ve ona olan hayranlığımızın zirve noktasına doğru tırmandığını hissediyoruz.
Daha önce de Hazreti Hatice ile ilgili çeşitli dokümanları incelemiştik ancak bu kitabı okuduktan sonra; “Neden bunu daha önce okuyup da bu büyük şahsiyetin inceliklerine daha önceden vakıf olmadık” diye bir duyguya kapıldık. Kitabı okuduktan sonra Hazreti Hatice annemizle ilgili başka kitaplar da bulup okumaya yönelik bir şevkimiz oluştu.
Muhammed Emin Yıldırım Hoca, bu eserinde her zamanki gibi son derece içli ve edebi bir anlatımla okurunun karşısına çıkmış. Eser kendisini, akıcı bir roman gibi yormadan, uğraştırmadan okutuyor. Ayrıca bu kitabın bilgi verici bir eser olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle bu kitapta sahabilerin akrabalık ilişkileri konusunda bir takım bilgilere ulaşıyoruz. Mesela Zübeyir Bin Avvam’ın Hazreti Hatice’nin yeğeni olduğunu ve sık sık Efendimiz’in evine geldiğini bu kitaptan öğrendim.
Bu eserde çeşitli tarihî bilgiler verilmekle birlikte, Muhammed Emin Yıldırım Hoca’nın bu bilgileri bir yorumlama sürecinden geçirdiğini görüyoruz. Bu yorumlarının ise genellikle günümüzle ilintili olduğunu söyleyebiliriz.
Eserin başında Peygamber hanımlarını tanımanın bizi iki önemli bilgiye ulaştıracağını söyleyen Muhammed Emin Hoca, bunu üç maddede şu şekilde özetliyor: Bir; Müslüman hanım kimliğinin ve şahsiyetinin nasıl olması gerektiğini öğreniriz. İki; Dinimizin hanımlara verdiği önemi, değeri ve onlara biçtiği rolleri öğrenmiş oluruz. Üç; Peygamberimizin aile hayatındaki hususiyetlerini ve özel hayatındaki ahlakî boyutunu öğrenmiş oluruz.
Efendimiz’in “Vallahi Allah bana Hatice’den daha hayırlısını vermedi” buyurarak övdüğü muhtereme validemizin şahsiyetinin dört temel anahtarı olduğunu söyleyen Muhammed Emin Hoca, bunların edep, sadakat, fedakârlık ve vefa olduğunu söylüyor.
“Hatice”, erken doğan kız çocuğu demektir
Bu kitaptaki yeni öğrendiğim bilgilerden birisi de “Hatice” isminin “erken doğan kız çocuğu” anlamına gelmesidir. Yine kitaptaki hoşuma giden bilgilerden bir tanesi de Hazreti Hatice’nin daha evlenmeden önce amcaoğlu Varaka bin Nefvel ile ara sıra görüşmesi ve bir gün onun sohbetinden çıktıktan sonra; “Ya Rabbi, n’olur beni gelecek olan o peygambere yakın eyle” diye dua etmesidir. Bu bilgiyi önemsememin sebebi şudur ki bilindiği gibi Varaka bin Nefvel o dönemdeki az sayıdaki Haniften birisidir. Yani Hazreti İbrahim’in dinine inanan ve putlara kesinlikle tapmayanlardandır.
Hazreti Hatice’nin de onun sohbetlerine gidiyor olması ve bu şekilde dua etmesi, Hazreti Hatice’nin de İslam’dan önce Hanif dininden olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu bilgiden yola çıkarak Efendimiz’in kendisinden 15 yaş büyük bir hanımla evlenmesinin nedenlerini düşündüğümüzde, bunun bir nedeninin de dinî anlamdaki bir denklik olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Efendimizin annesi, babası, sütannesi ve en yakın arkadaşı Hazreti Ebubekir de Hanif olduğu gibi hanımı da Hanif’tir. Varaka’nın sohbetlerine devam etmesi ve son peygamberi görmeyi arzu etmesi bunu gösterir.
İslam’ın ilk şehidi Sümeyye mi Haris mi?
Bu eserde karşılaştığımız yeni bilgilerden birisi de İslam’ın ilk şehidinin Hazreti Hatice’nin önceki eşinden oğlu ve Peygamber Efendimizin de üvey evladı olan Haris bin Ebu Hale olduğu rivayetidir. “Biz Sümeyye ve Yasir’i İslam’ın ilk şehitleri olarak bilirdik” diyen Muhammed Emin Yıldırım, Muhammed Hamidullah’ın İbni Hacer’den bir nâkilini dikkate alarak bu görüşü de nakleder. Hazreti Hatice validemizin önceki eşinden olan diğer oğlu Hind’in de İslam’a ilk inanlardan biri olduğunu söyleyen Muhammed Emin Yıldırım, yine İbni Hacer’den nakille Hind’in Bedir’e ve Uhud’a katıldığını, sonrasında Cemel Vakası’nda Hazreti Ali’nin tarafında yer alarak şehit edildiğini söyler.
Efendimizin hanesinde kimler vardı?
Efendimizin ev hayatını hayal ederken genellikle çok kalabalık bir ev düşünmeyiz. Birkaç kişilik bir ev düşünürüz. Bu eseri okuduktan sonra Peygamber Efendimizin kurduğu bu kutlu yuvada evlatlığı Zeyd ve dadısı Ümmü Eymen dışında birkaç insan daha olduğunu öğreniyoruz. Bunlar Hazreti Hatice validemizin ilk eşi Ebu Hale’den doğan çocukları Hind ve Haris, ikinci eşi Atik’ten doğan kızı Hind ve babası öldükten sonra bu yuvaya sık sık gelen Hazreti Hatice’nin yeğeni Zübeyir bin Avvam’dır. Ki daha sonra bunlara Ali bin Ebu Talib de eklenecektir.
Ayrıca evliliğin ilk günlerinde çeşitli hizmetçilerin de bu evde bulunduklarını öğreniyoruz. Hazreti Hatice’nin Mekke’nin sayılı zenginlerinden birisi olduğunu düşünürsek evlerinde hizmetçilerin olması da normal bir durum olsa gerektir.
Bu kitaptan okuduğumuza göre; “Bu kadar hizmetçi varken sen niye hizmet ediyorsun” diyenlere Hazreti Hatice’nin verdiği cevap şudur: “Ben ona hizmet etmekten büyük bir mutluluk duyuyorum.” Bu cümleleri okuduğumuzda ister istemez acaba günümüzde kocasına hizmet etmekten bu derece mutluluk duyan ve bunu bir ibadet gibi gören kaç tane hanımefendi kalmıştır diye sormak aklımıza geldi. Maalesef ki çocuklarına ve kocasına hizmet etmekten gocunan ve bunun yerine “Hizmetçi miyim, evin hanımı mıyım?” diye soran bir tiplemenin yaygınlaştığını görüyoruz. Hizmet etmekti, itaat etmekti; bunların ise yadırgandığını anlıyoruz.
Hazreti Hatice ince ruhlu bir annemizdi
Kitabı okuduğumuzda Hazreti Hatice validemizin en bariz vasıflarından birisinin milyonda bir insanda rastlanan çok ince bir ruha sahip olması olduğunu görüyoruz. Efendimiz’in nişanlılık döneminde Hazreti Hatice validemizle zaman zaman düğün hazırlıkları konusunda görüşmeler yaptığını söyleyen müellif, Hazreti Hatice annemizin bu dönemdeki bir inceliğini çok güzel bir şekilde naklediyor. Hazreti Hatice annemiz nişanlı iken bir gün Efendimiz’e; “Ey Muhammed, sen de yetimsin, ben de… Sen de anadan ve babadan mahrumsun, ben de… Eğer müsaade edersen düğünümüze senin sütannen Halime-i Sa’diye’yi de çağıralım. Senin sütannen benim de annemdir. Hiç değilse bu annemiz bu mutlu günümüzde birlikte olsun” dediği, bu teklifi duyan Efendimiz’in ise çok sevindiği ve gözyaşları içinde kaldığı anlatılıyor. Bu misalden de anlıyoruz ki Hazreti Hatice annemiz, toplumda çok az bulunan ince düşünen kimselerden birisidir. Bu mutlu gününde, kocasının sütannesi olan bir garip kadıncağızı unutmayacak kadar Hassas bir yüreğe sahiptir.
Efendimiz’in hiçbir zaman Hazreti Hatice’yi unutmamasına ve diğer eşlerini kıskandıracak şekilde zaman zaman ondan bahsetmesine bakılacak olursa, bunun sebebinin de Hazreti Hatice’nin o hassas yüreği olduğunu söyleyebiliriz. Zira böyle hassas ve iyi kalpli özel insanlar çok bulunmadığı için elmas gibi kıymetlidir. Hem Efendimiz hem de muhtereme hanımı Hazreti Hatice annemiz böyle inceliklere sahip olunca, ikisinin oluşturduğu yuva da huzur dolu müstesna bir yuva olmuştur.
Böyle bir karı koca iletişimi görülmemiştir
Bu kitapta anlatıldığına göre Ebu Talib, yeğeninin ailevî huzurunu merak etmiş ve Neba isimli bir hanımı Hazreti Hatice’nin yanına göndererek onun aile içindeki iletişimlerini gözlemlemesini istemiştir. Neba kendisinden istenileni yapmış ve Ebu Talib’e böyle bir karı koca iletişimine şimdiye kadar hiç şahit olmadığını söylemiştir. Özellikle onların birbirlerine olan güzel hitaplarından çok etkilenmiştir. Bu da gösteriyor ki evlilikte mutluluğu etkileyen en önemli faktörlerden birisi de evin hanımı ile beyinin birbirine olan hitap tarzıdır.
Efendimiz’in Allah’ın en sevgili kulu olduğunu biliyoruz. Allah’ın en sevgilisi olan Efendimiz’in mutlu bir aile hayatı olmakla birlikte bazen bu ailede hazan rüzgârlarının estiği ve bu ailenin tarifsiz acılarla karşı karşıya kaldığı da olmuştur. Evliliklerinin ikinci yılının sonunda dünyaya gelen Kasım’ın iki yaşına varmadan hastalanarak vefat etmesi, işte bu acılardan bir tanesidir. Dolayısıyla bu aile evlat acısını tadan çilekeş bir ailedir. Kitapta bu olay da içtenlikli bir şekilde anlatılmıştır.
Hazreti Hatice’nin metanetli tavırları ile kocasına daima destek olduğunu söyleyen Muhammed Emin Yıldırım, Efendimiz’in ilk vahyi aldıktan sonra sıkıntılı bir hal yaşadığını ve soluğu Hazreti Hatice’nin yanında aldığını söylüyor. Muhammed Emin Hoca bu konuyu anlatırken şöyle bir soru soruyor: Bizim başımıza zor bir durum gelse, sorunumuzu evimizin hanımı ile paylaştığımızda Haticevari bir metanetle mi karşılaşırız, yoksa ortalığı bir anda büyük bir velvelenin kapladığına mı şahit oluruz? Söylediğimize söyleyeceğimize bin pişman olup niye söyledim ki diye mi düşünmeye başlarız?
Bu kitapta bizim için çok önemli bir bilgi olduğunu düşündüğüm şöyle bir bilgiye de rastladım: Ebu Leheb, iki oğlu Utbe ve Uteybe ile Efendimiz’in iki kızı Rukiye ve Ümmü Gülsüm’ü nişanlamıştı. Efendimiz bir davet verip İslam’ı akrabalarına tebliğ ettiği gün Ebu Leheb oğullarına baskı yaparak bu iki nişanı da attırdı. Bu olaya bir anne olarak Hazreti Hatice validemiz oldukça üzülmüştü. Bu bilgiyi önemsememizin sebebi ise şudur. Günümüzde de bazı kimseler evlilik sürecine girdikten sonra bazı nedenlerden dolayı bu yoldan dönüş yapabiliyorlar. Hatta bazen öyle oluyor ki düğüne bir iki gün kala nişanın atıldığı oluyor.
Daha önce başından nişan atma hadisesi geçmiş kişilerin bir sonraki evlilik teşebbüsünde de bu durum bazen bazı sorunlara sebep olabiliyor. Bilhassa kıza talip olan aile bunu bazen sorun yapabiliyor. Bu gibi şeyleri düşünen ve endişelenen hanım kardeşlerimiz için Efendimiz’in kızlarının da böyle bir durumla karşılaşmış olduğunu bilmek, anlamlı bir teselli olacaktır diye düşünüyoruz.
Hazreti Abbas “ben duydum” demiş ama…
Bilindiği gibi çocukluk, gençlik ve peygamberlik döneminde Efendimiz’i koruyup gözeten amcası Ebu Talib’in Müslüman olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Hatta bu konu tarihî bir mesele olduğu halde farklı kesimlerce bir ayrışma sebebi olarak bile görülebiliyor. Biz bu konu hakkında yorum yapacak düzeyde değiliz ancak elbette ki Ebu Talib’in iman etmiş olmasını canı gönülden arzularız.
Bu konuda Muhammed Emin Yıldırım Hoca kitabında Ebu Talib’in Efendimiz’e inandığını, onu canı pahasına koruduğunu fakat imanını ifade etmediğini söylüyor. Buna gerekçe olarak da; “Belki açıktan iman etseydi, Kureyşliler onun da sözünü dinlemeyebilir, hatta onu da ortadan kaldırma yollarını arayabilirlerdi” diyor. Bu konuda müellif, İbni Hişam ve İbni Sad’ı kaynak göstererek Efendimiz’in amcası Abbas’ın Ebu Talip ölüm döşeğindeyken kelime-i şahadet getirdiğini duyduğunu söylediğini ancak Efendimiz’in bu konuda “ben duymadım” dediğini naklediyor.
O kocasından razıydı
Muhammed Emin Hoca kitabında Hazreti Hatice’nin vefatını da son derece içli bir üslupla anlatmış. Amcası Ebu Talib’in vefatından kısa bir müddet sonra Hazreti Hatice’nin de üç gün sürecek bir hastalığa yakalandığını söyleyen müellif Efendimiz’in onun başucunda hıçkırıklarla ağladığını ve “Seni rahat ettiremedim” dediğini söylüyor. Bunun üzerine Hazreti Hatice annemizin; “Ben bu halimden hiçbir zaman şikâyetçi olmadım” diye cevap verdiğini söylüyor. Bu sözlerinden anlıyoruz ki Hazreti Hatice annemiz “şikâyetçi tabiatlı” bir hanım değildi. O kadar nimetler içerisinde yüzdüğü halde hale şikâyetten geri durmayanların kulakları çınlasın.
Tarih Ramazan ayının 27. gecesini göstermektedir ki bu mübarek zaman diliminde Hazreti Hatice annemiz son nefesini de vererek ruhunu Rabbir Rahim’ine teslim etmiştir. Biricik hanımının vefatından sonra Efendimiz çok derin üzüntüler yaşamış, neredeyse eshabı onun üzüntüden başına bir şey geleceğini bile düşünmüştür. Bazı mistik cereyanların dediği gibi üzülmemek bir olgunluk değildir. Teslimiyet bir olgunluktur ki Efendimiz’in yaptığı da budur. Üzülmemek ise kalbi olanın yapabileceği bir şey değildir.
Mekke fethedilmiş, Efendimiz Hacun kabristanında…
Kitapta anlatılan duygu dolu tablolardan birisi de Efendimiz’in Mekke’yi fethettiği gün ordusundan ayrılıp Hacun Kabristanı’na yönelmesi, orada Haticesinin kabrinin başına oturması ve orada dualarla ağlamasıdır. Efendimiz’i bu halde gören sahabe-i kiram da bu aşka hayran olmuş ve efendileri ile birlikte gözyaşı dökmüşlerdir. İşte bu sahneyi de Muhammed Emin Hoca çok güzel tasvir ediyor.
Sizler de sahabe ikliminde yol almak ve Efendimiz’in ilk sevgili hanımı Hazreti Hatice annemizi en güzel bir şekilde tanımak istiyorsanız, Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın bu eserini mutlaka okuyun.
Aydın Başar/ Dunyabizim.com
Tavsiye Kitaplar ↗
Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.
Seçme Şiirler ↗
Seçkin şairlerin en güzel şiirlerini okumak için tıklayın.