Üzülme bizim Rabbimiz var!

Antalya’nın bir köyünde yaşayan gariban bir ailenin oğlu olan Ahmet askere gidecektir, fakat babasının kendisine harçlık olarak verebileceği hiç parası bulunmamaktadır. Oğlunun bir kenarda üzgün üzgün düşündüğünü gören baba oğluna: “Evladım niçin üzülüyorsun? Üzülme bizim Rabbimiz var. İmanı olan imkânsız olmaz. Ahırda bir keçimiz var, onu pazara götürüp sat ve alacağın para ile vatani görevine git. Sonrası için ise Allah celle celaluh kerimdir, elbette bir kapı açılır” der.

Oğlu hemen kalkarak ahırdaki keçiyi çıkarır, pazara götürür. Akşama kadar bekler fakat keçiye müşteri çıkmaz. Bu defa üzüntüsü iyice artmış bir halde eve gelir. Oğlunun durumunu anlayan baba oğlunu şöyle diyerek teselli eder:

“Evladım dikkatli ol! Biz Hazreti İbrahim aleyhis selam’ı ateşten kurtaran, Hazreti Musa aleyhis selam’ı firavunun sarayında büyüten, Hazreti Yusuf aleyhis selam’ı kuyudan çıkarıp Mısır’a sultan eden, Hazreti İsmail aleyhis selam’ın boğazını bıçağa kestirmeyen, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’i Mekke’den çıkaranların neslini yok eden Yaratan’a iman etmiş mü’minleriz. Şunu unutma ki kiminin kredisi bankadan olur, bizim ise yardımımız Allah’tandır. Elhamdülillah, imanlı insanın gece kalkıp Mevlâ’sına el açması onun en büyük sermayesi olur.”

Akşam ve yatsı namazını baba ve oğlu camide birlikte kılar. Asker adayı Ahmet komşularla vedalaşır ve birlikte evlerine gelirler. Fakat Ahmet’in içindeki kuşku gitmek bilmez. O hâlâ yol parasını nasıl bulacağını düşünmektedir. Gece saat 01.00’de tam yatağa girecekleri zaman kapının zili çalar. Ahmet kapıyı açtığında 5 tane silahlı insanı karşısında görünce korkar. “Buyrun ne istiyorsunuz?” diye sorar.

“Biz avcıyız, bu saate kadar bir av vuramadık. Sizin lambanızın yandığını gördük. Bir keçi almak istiyoruz da eğer bildiğiniz birisi varsa bize yardımcı olur musunuz? Para ile satın alacağız, çünkü avcının köyüne eli boş dönmesi hoş olmaz.”

Ahmet’in babası; “Bizim bir keçimiz var, hoşunuza giderse onu size satabiliriz” demiş ve avcılara keçilerini göstermiş. Avcılar keçiyi beğenmişler ve istediği parayı vermişler. Onlar keçiyi götürürken yaşlı adam ağlamaya başlamış. Bunun üzerine avcılar amcanın keçisine üzüldüğünü sanmışlar; “Amca eğer gönlün razı değilse keçini götürmeyelim” demişler.

O ise “Yok evlat yok, Allah’a güvenmenin verdiği mutluluktan dolayı ağlıyorum” diyerek avcılara durumu anlatmış. Sonra da oğluna dönerek şöyle demiş:

“Oğlum şimdi sen de şahit oldun mu, Allah celle celaluh’a güvenirsen ne gamın olur ne de kederin! Sakın bu olayı unutma! İmanın varsa imkânın vardır. İmanı olanın kredisi Rabbinden olur. Seni göreyim Allah’ın haram dediklerinden öyle kaçın ki, zerre miktarındaki günah bile vicdanını rahatsız etsin. Hatta şüpheli olan şeylere bile sakın yaklaşma! İşte o zaman kredisi Rabbinden olanlardan olursun.”

Evet dostlar, rızık korkusu çekmeden yaşayan, her şeyi Yaratan’dan bekleyen model insanın hali böyle oluyor. İnsan yaradılışı icabı çok zayıf, çok acizdir; birine dayanmadan hayatını sürdürmesi de mümkün değildir. Kimileri Yaratan’a dayanmış, kimileri de yaratılanlara yaslanmıştır. Mevlâ’ya dayananlar iz bırakıp gitmişken, mahlûka yaslananlar ise hayat boyu sürünerek çile çekmiş, öldükten sonra da silinip kaybolmuşlardır.

Bizim çocukluğumuzda şöyle anlatırlardı: İnancına hizmet eden bir insanı cezaevine atmışlar, ama o buna hiç üzülmemiş. Sebebini soranlara ise, “kulların zindanı bana halvet gelir” demiş ve bu yapılanı “her şeyden ayrılıp Yaratan ile beraber olmak” diye tasvir etmiş.

Bu defa vatanından uzak bir mekâna sürgün etmişler, yine üzülmemiş; “Kulların sürgünü bana hicret gelir” demiş. Ne yapsalar olmuyor. Bu sefer ölümüne ferman çıkarmışlar, o ise buna gülmeye başlamış ve “Kul korkusu çekmeden inancı uğruna can veren şehit olur” düşüncesiyle; “Davam uğrunda can vermek bana şehadet gelir” demiş.

Kul korkusu çekmeden inancı uğruna can veren şehit olur. İşte, hürriyet denen şey bu olsa gerektir. Ölüm korkusunu ve rızık korkusunu yenmeyen hiç kimsenin hür olması mümkün değildir. Her şey O’nun izniyledir, O’ndan habersiz hiçbir şey olmaz. Aklıma rahmetli Nusret Torini’nin şu şiiri geldi:

Aman Allah yerin göğün sahibi
Durur akmaz sular senden izinsiz
Bu eşya-yı alem hep sana tabi
Zerre esmez rüzgar senden izinsiz.

Haşa seni kimse edemez inkar
Sen rahmetin bol aleme yeter
Ne sinek canlanır ne turna öter
Gelmez ezel bahar senden izinsiz

Der Nusret Toruni senindir bu can
Gün gelir ki toprak olur bu beden
Senin Lutf u ilahindir söyleten
Ne söyler aşıklar senden izinsiz.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dişçi Mehmet Efendi’nin zikri…

Allah dostlarını sevmek ne büyük kazanç, öyle değil mi kardeşlerim. Bu, insana Allah’ın bir lütfu, …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.