Denizde ne varsa kıyıya o vurur…

Kelimeler lisanımızdan dökülürken onların ne olduğunu bilmek görevimizdir. Kelime’nin de kökeni “Kelim” aslında “cerh/ tesir” manası taşır yani “yara/ iz” demektir. Peki, kelime ile tesirin yani yaranın nasıl bir alakası vardır? Cevap basittir. Nasıl ki hançerle yaralayanın yaralama izi, tesiri yaralanan da kalıyorsa konuşanın kelamı, kelimeleri de dinleyicide bir tesir bırakır. Farsçada dil “gönül” anlamına gelir Mevlana Hazretlerinin, “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur” sözü de manidardır…

Ayet-i kerimelerde, hadis-i şeriflerde ve birçok âlimin de muhtelif eserlerinde “Dil’in açtığı yaraları” öğreniriz. Bu kimi zaman küfür ile kimi zaman inkâr ile kimi zaman gıybet ve dedikodu ile kimi zaman da yalan söylemek ile olur. Liste çok uzundur ve dil yüzünden girilecek belaları anlatmakla bitiremeyiz. Dilden çıkan o kelime o söz öyle yakıcı öyle keskin olur ki bir alev topuna döner. Şair demiştir ki: “Cirâhâtüs sinân lehâ iltiâm / Lâ yeltâmü mâ ceraha’l lisân”  yani “Mızrağın açtığı yara için bir iyileşme söz konusu olabilir ammâ dilin açtığı yara iyileşmez.” Onun için de; “Dil kılıçtan keskindir” denilmiştir.

Dilin afetleri

Dilin açtığı yaralar için neden “dilin afetleri” ifadesi kullanılmıştır? Malumdur ki afet uğradığı, isabet ettiği şeyi ifsad etmesiyle bilinir. Yangın, sel, kuraklık, açlık gibi. Afet maddi boyutta olduğu gibi manevi boyutta da olur. Bir kötü söz ile kişi idamlık olabilecekken bir söz ile de omuzlarda taşınabilir. O yüzden mütefekkirler; “Söylemediklerimizin sahibi söylediklerimizin kölesiyiz” derler. Çünkü söz ağızdan çıktığı vakit kişinin ya lehine ya da aleyhine mutlaka delil olacaktır.

Dilin afetleri ise Cenab-ı Allah’ın ve Resulünün nehyettiği şeylerdir. Kişi konuştuğu her şeyden hesaba çekilmektedir. Allah Teâlâ ayet-i kerimede buyurmuştur ki: “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf Suresi: 18) Hadis-i şeriflerde de bu konuyu Efendimiz aleyhis salatü vesselâm defalarca zikretmiştir. Onlardan birinde sahabe-i kiram efendilerimizden Muaz bin Cebel radiyallahu anh der ki:

“Bir gün Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem ile beraber yürürken; ‘Ey Allah’ın Resulü! Bana, beni cennete götürecek bir amel söyle’ dedim. Bunun üzerine Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem; ‘Namazı, zekât, orucu, haccı, sadakayı, kişinin gecenin ortasında kıldığı namazı ve cihadı’ zikretti. Sonra da; ‘Sana bütün bunların temelini ve özünü söyleyeyim mi?’ dedi. Ben; ‘Evet, ey Allah’ın Resulü’ deyince, (mübarek) dilinden tutarak; ‘Şu (dilini malayani, zararlı sözlerden) alıkoy’ buyurdu.” (Tirmizi, İman: 2616)

Müflis kimdir?

SübhanAllah! Tüm ibadetlerin özünde dili muhafaza etmek geçiyormuş demek ki. Peki muhafaza edilmezse ne olur? Yine hidayet rehberimiz sallellahu aleyhi ve sellem’den dinleyelim. Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, bir gün Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem; “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâbı; “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” buyurdu. (Müslim, Birr, 59)

Dilimizi korumazsak iftira, küfür, gıybet, saldırganlık ve daha nicesine müptela olursak yaptığımız ibadetlerin sadece şekli kalmış olur. Nitekim bir başka hadis-i şerifte de: “Öyle oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçtan görecekleri fayda aç ve susuz kalmaktır. Gece kalkıp da öyle namaz kılanlar bulunur ki uykusuz kalmaktan başka bir şey elde edemezler.” (İbn Mace, Sıyam, 21) buyurur Efendimiz çünkü bu insanlar üstte geçtiği üzere kendi kendini iflas ettirmiş, afeti hem kendini hem de ibadetlerini yakıp kül etmiştir.

Muaz bin Cebel radiyallahu anh dilin muhafazasının ibadetlerin özü olduğunu işittiği anda Efendimiz aleyhis salatü vesselam’a bir soru daha sormuştu: “Ey Allah’ın Resulü! Biz, konuştuklarımızdan dolayı cezalandırılacak mıyız?” Allah Resulü: “Allah hayrını versin ey Muâz! İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayırlı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler, hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek rahat ve huzura kavuşunuz.” (Hâkim, 4, 319)

Emrah Topcu/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Saatçi Osman Efendi Medine’ye doyamazdı…

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.