Evimize dönelim…

Ev, sadece dört duvar ve bir çatıdan ibaret değildir. O, insanın ruhunu şekillendiren, ahlakını yoğuran, imanını besleyen bir atmosferdir. Müslümanın evi; edep, ahlak, iman, mütevazılık, sadelik, içtenlik, sevgi, muhabbet, çalışkanlık, fedakârlık ve vefa gibi yüksek erdemlerin hâkim olduğu, geliştiği ve geliştirildiği bir atmosferi taşımalıdır. Böyle bir ortamda bu değerleri besleyen bir ahlak, bir diyalog ve sağlam bir insani irtibat gelişir.

Ancak Müslümanın evine sürekli kırıcı duygular, sitemkâr yaklaşımlar, hırçınlık, öfke, arsızlık, çirkin sözler, düşük seviyeli müzikler, uygun olmayan ortamlar ve ahlaki kaygıdan uzak söylemler hâkimse, böyle bir atmosfer zamanla hissiz, maneviyatsız, sabırsız, vefasız; millî ve manevî duyguları ve ahlakı hafife alan bir karakteri üretir. Zira insan fıtratı, bulunduğu ortamın diliyle şekillenir.

Şefkat merkezi

Ev, merhametin ve şefkatin merkezi, ahlakî oluşumun kalbidir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah, evlerinizi sizin için huzur ve sükûn yeri kıldı…” (en-Nahl, 16/80) Bu ayet-i kerime, Müslüman evinin asli vasıflarını ortaya koyar. Nedir bunlar? Huzur ve sekînet. Eğer bu vasıf kaybolmuşsa, ev yavaş yavaş sadece duvarlardan ibaret bir yapıya dönüşür.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanım.” (Tirmizî, Menâkıb, 63) Bu ilahi terbiyeye göre inşa edilen bir evde öfke yerine anlayış, bencillik yerine fedakârlık, kırgınlık yerine merhamet vardır.

İbn Haldun der ki: “İnsanın ahlakı, içinde yaşadığı çevreyle yoğrulur.” Evde her gün yinelenen tavırlar, konuşmalar, duygular; evlatların şahsiyetine işlenir. Mü’min, evini bir mektep gibi görmeli; orada sergilenen her davranışın, bir insanın kaderine yön vereceğini unutmamalıdır. Bundan dolayı anne örnektir, baba önderdir ve bu iki şahsiyetin birlikteliği ile aile koruyucu bir kaledir.

Ahlak tohumu

Evdeki her söylem, bir ahlakın tohumudur. Bir evde para çok konuşuluyorsa, çocuk o evde menfaat merkezli düşünmeyi öğrenir. Eğer sadece iş konuşuluyorsa, ruhî değerler ihmal edilebilir. Evde sürekli tamir, teknik meseleler, araç- gereç, eşya ve dünyalıklar konuşuluyorsa; ruh daralır, zihin körelir. Ama bir evde millî ve manevî değerler, sanat, ticaret, dünya, ahiret, iman, ahlak, merhamet dengeli bir şekilde yer alıyorsa; o evde hikmetle yoğrulmuş bir şahsiyet gelişir.

Bu sadece eve değil, tüm ortamlara şamil bir ilkedir. Okulda, işyerinde, dernekte, camide, vakıfta, il veya ilçede, devlette, kısacası hayatın bütün alanlarında bulunan çeşitli yönetimlerde… Hangi yapı olursa olsun, orada hâkim olan dil, baskın kültür, yaklaşım, niyet, ruh ve yöneliş o mekânda yetişen insanı belirler. Evin dilinde kavga varsa, işyerinde çekişme kaçınılmazdır. Okulun dilinde saygı yoksa, sınıftan izzetli bir şahsiyet çıkmaz. Derneklerde, vakıflarda samimiyet ve edep yoksa, oradan hakiki bir hizmet doğmaz.

Mescid evler

Evlerimiz mescid ahlakıyla aydınlanmalıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Evinizde namaz kılınız; sakın evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz.” (Müslim, Müsâfirîn, 78) Ev, bir mescid adabıyla yoğrulmalı; Kur’an tilavetinin, zikirlerin, tesbihatın, duanın ve namazın iklimi o evde hissedilmelidir. Eğer mescid ruhu eve taşınmazsa, evin havası sokaktan sızan her türlü çirkinliği içine çeker.

İmam Gazâlî şöyle der: “Ahlâk, tekrar eden davranışların ruh üzerindeki kalıcı izidir.” Evde tekrarlanan her edep, bir şuur inşa eder; her hoyratlık ise bir kalp yıkar. Yıkılmış kalpler, toplumdan öç alma duygusu ile yetişen nesiller demektir ki bu da geleceğimizin imhasıdır. Sevgi ile yetişmeyenler toplumu ihya edemezler.

Unutulmamalıdır! Gelecek nesillerimiz, evlerimizde yaşadığımız ahlaki yansımanın bir ürünü olacaktır. Ev, nesli inşa eden ilk mekândır. Orada konuşulan, hissedilen, paylaşılan her şey evlatların kalbine kazınır. İbn Rüşd, toplumun temelinin evde öğrenilen ahlak üzerine kurulduğunu söyler: “Toplum, bireylerin evde kazandığı karakter ve ahlaki temeller üzerinde yükselir.”

İzzetli şahsiyet

Çocuk, izzetle yaşarsa, izzetli bir şahsiyet olur. Ama evde çocuk küçümseniyorsa, hafife alınıyor, kişiliği törpüleniyor, haram bir ortamda büyüyor, hakarete uğruyorsa; o çocuk asla tam bir şahsiyetle büyüyemez. İzzeti ezilen bir çocuk, bir medeniyeti ayağa kaldıramaz. Onuru kırılan, devamlı aşağılanan, maddeci bir anlayışla yetiştirilen, sorgusuzca bastırılan çocuklar; hakikati savunamaz, adalet uğruna direnemez, ümmetin yükünü taşıyamaz.

İslâm düşünürü İbnü’l Cevzî şöyle der: “Evinde edepli olmayanın, halk içinde edepli olması hayaldir.” Aile öncelikli olmakla birlikte bu kaideyi tüm yapılar için genişletmek mümkündür. Her yapı, dilini ve ahlakını gözden geçirmelidir. Çünkü hangi mekânda ne konuşuluyorsa, orada yetişen insan da o duyduklarıyla şekillenir.

Yönetiminde tevazu göstermeyen biri, devlette adalet sağlayamaz. Sınıfında adaletli olmayan öğretmen, toplumda nesil inşa edemez. Yönettiği kurumda sadece kâr ve makam konuşan biri, insanlığa katkı sağlayamaz. Vakıf ve cemiyetinde muhabbeti esas almayanlar, topluma sevgi ve merhamet yansıtamazlar. Komşularıyla saygıya dayalı iletişim kuramayanlar, toplum içinde hürmeti çoğaltamazlar.

Haramların gölgesi

Haramların gölgesinde zedelenen ev ahlakını yeniden gündeme getirmeliyiz. Bir evde haram, günah ve malayani bir atmosfer hâkimse, orada yetişecek olan ahlak; sitemkâr şarkılarla bezenmiş, bağrışma ve kavganın sıradanlaştığı, kendinden geçmiş bir hâlet-i ruhiye ile herkesi düşman zanneden bir ruhtur. Gündüz sürekli münakaşalara teşne olmuş bir ruh gece de kabuslarla uyanır.

Haramların gölgesinde kurulan bir yuva artık şeytanların yuvası olmuştur. Ve o evde en çok israf dikkat çeker. Yemekler sıyrılmaz, tabaklar sünnetlenmez. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, israf edenlerin kimliğini şöyle açıklıyor: “Gerçekten saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” (el-İsrâ, 17/27)

Böylesi bir evde netice günahtır, gidişat haramdır, harcama israftır, ilişki menfaat temellidir, nesil ise hebâdır. Değerler, sarhoşlukla ayaklar altına serilir; iffet unutulur, hayâ silinir, merhamet körelir. Tesettür kaybolur, açıklık- saçıklık ve üryanlık ahlakı normalleşir ve zamanla meşrulaşır. Utanma duygusu örselenir, namus kavramı hafifsenir, edep yer değiştirir.

Bu tip evlerde hakikate çağrı yoktur; sadece nefse seslenen sesler vardır. Bu evlerde edep değil eğlence konuşulur, ahlak değil haz aranır, iman değil imaj süslenir. İmam Gazâlî der ki: “Nefis, keyfin peşinden gider; onu dizginlemezsen seni köleleştirir.” (İhyâ, C.3) Ölçüsüz eğlence ve serbest bir ahlakla yetişen bir nefis, sadece kendini düşünür; sadakat bilmez, vefa tanımaz. Bu tür evler, bir medeniyet değil, bir çöküş hazırlar.

Eğer bir evde haram sözleri barındıran müziklerle nefsanî duygular kışkırtılıyor, israfla harcamalar yapılıyor, helal-haram ayırımı gözetilmiyor, ilişkiler menfaat merkezli yürütülüyor ve değerler bilinçsizce ayaklar altına alınıyorsa; oradan çıkacak evlat, bu karanlığın diliyle konuşur, bu puslu havanın nefesiyle yaşar. Bu yüzden evin atmosferi, sadece bugünü değil, yarını da tayin eder.

Ev, ya cennete açılan bir kapıdır ya da dünya lezzetleriyle cehenneme giden bir tünel…

Recep Songül/ İrfanDunyamiz.com

Kaynakça:

• Kur’an-ı Kerim, Diyanet Meali
• Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Aile”, “Ahlak”, “Edep”, “Çocuk” maddeleri
• Buhârî, Müslim, Tirmizî, hadis kaynakları
• İmam Gazali, İhyâ-u Ulûmiddîn
• İbn Haldun, Mukaddime
• İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid
• İbnü’l-Cevzî, Telbîsü İblîs
• Z. Bauman, Modernlik ve Müphemlik
• Erich Fromm, Sevme Sanatı

Çocuk Eğitimi ↗

Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.

Aile Okulu ↗

Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Bin yıllık kardeşlik..

Aydın Başar’ın Türk/ Kürt kardeşliğine dair Genç Dergisi 2020 yılı Ekim sayısında yayınlanan yazısıdır. 2020 …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.