Rızık elde edildikten sonra israf yapmak emeğe ve topluma karşı en büyük saygısızlıktır. İsraf kavramının harcama konusunda kullanılması her ne kadar meşhur olsa da insanın, yapmış olduğu her işte meşru sınırı aşmasıdır.1 Verme konusunda eli tamamen açmak ve Allah Teâlâ’ya isyan olan yerlere sarfta bulunmak gibi harcamayla ilgili anlamlarının yanında; ekinler ve hayvanlarla alakalı hususlarda Allah’a ortak koşmak2 şeklinde iktisadi şirk içerikli manası da vardır. İsrafı meşru sınırları aşmak bağlamında düşünürsek, israfın itikadî, ameli, ahlaki boyutlarıdır. Bütün bu alanlarda orta yolu belirleyen İslâm’dır.
İktisadî şirkin tipik örneğini, malları konusunda liberalist/ istedikleri gibi davranmayı -israf dâhil- doğal hakları olarak kabul eden Hazreti Şuayb aleyhis selam’ın kavminde şu ayette belirtildiği üzere görmekteyiz: “Dediler ki: ‘Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekten yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın.”3
Ticari bozguncular
Hazreti Şuayb aleyhis selam’ın kavmi insanların mallarını kendi mallarıymış gibi düşünüyorlar ve bu mallar konusunda tasarruf hakkı iddia ediyorlardı. Güçlerinin yetebildiği gaspı yapmak istiyorlar ve haramdan, bozgunculuktan kaçınma tekliflerini serbestliklerine engel sayıyorlardı: “Mallarımızla dilediklerimizi yapmaktan vazgeçmemizi namazın mı emrediyor” gibi sözlerle mugalata yapıyorlardı. Allah’a karşı gurur ve kibirle namazı küçümseme, ticari hürriyet adı altında hilekârlık, sahtekarlık, terbiyesizlik yapıyorlardı.
Dünden bugüne beğenilmeyen bir hareket tarzı olan israf; davranışlarda,4 hukukta5 ve
dinde olur.6 Allah celle celaluh israfçıları kesinlikle sevmediğini bizlere haber vermiştir: “Ey Âdemoğulları, her mescide (namaz için gidişiniz de) süs(lü, güzel, temiz ve helal kazançla elde edilmiş giysiler)inizi alın; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez.”7 Bu ayet, insanları ibadete başlayacakları zaman tam olarak örtülü olmaya teşvik etmektedir. Bu maksat için, sadece İslâm’ın mahrem yerler ve bunlara ilaveten toplumdan gizlenmesini istediği kısımların kapanması yeterli değildir. Dolayısıyla kişi, imkânları nispetinde her iki gayeye de uyacak şekilde ve temizce giyinmelidir.
Ayet, cahiliye kültüründeki hem çıplak ibadet etme şeklini yasaklıyor8 hem de temiz giyinmeyi emrediyor. Yine ayette, kendilerine yemeyi içmeyi yasaklayıp Allah’ı memnun edeceğiz zannıyla temiz ve helâl olanları kendilerine haram kılmak gibi ahmakça davrananların kötü tutumları sergileniyor.9 Anlaşılan o ki Allah’ın sevmediği israf, hem iktisadi davranışları hem de yukarıda görüldüğü üzere çok yönlü davranış biçimlerini kapsamaktadır. İsraf dinimize göre haramdır. Şeriatın onamadığı yerlere harcamalar yapmak israftır.
Tüketim kültürü
Dinin onayladığı yerlere servet bağışlamak bile israftan sayılmaz fakat meşru olmayan bir kuruşluk harcama bile israf sayılır. Yaşadığımız dünyanın belirleyici dünya görüşü olan kapitalizm, israf üzerine bina edilmiştir. Böyle bir sistemde kişi tükettiği kadar değerlidir. Tüketmeyen insanın değeri yoktur. Bu insanlık dışı anlayışa göre özürlüler topluma yüktür. Bu açıdan kapitalizme göre en değersiz varlıklar sistemin çarklarını döndürmeyen yoksullardır.
Üretmeyi teşvik edip fakirlerle paylaşmayı ibadet kabul eden; tüketim konusunda Müslümanlara garip veya yolcu gibi yaşamayı tavsiye eden İslâm, getirdiği kriterlerle kapitalizmin de en büyük düşmanıdır. Şöyle de denilebilir; kapitalizm, insanlığa sunduğu insan modeli ve tüketim ilişkilerindeki sadelikten dolayı en büyük düşman olarak İslâm’ı seçmiştir. Bu durumu iyi kavrayan Müslümanların, kapitalizmin kalbi sayılan ve pahalılığın ve israfın kaynağı olan faiz kurumlarına karşı daha ilkeli bir tavır sergilemeleri elzemdir.
Örneğin; kredi kartlarını imha etmek gibi kredi kartı kullanmamak da bir tür protesto sayılabilir. Zaten bir kimsenin antikapitalist olduğunun ölçütlerinden biri de kredi kartı kullanıp kullanmadığıdır. Cüzdanının içerisini kredi kartlarıyla dolduran bir Müslüman(!) asla dinini yaşama konusunda ciddi değildir. Bizim kanaatimize göre, önemsiz gibi gözüken bu uygulama kapitalizmi çökertebilir. Var mısınız?
Rızık endişesi
Rızık endişesiyle nesiller katledilmemelidir. Neslin devamını sağlamak ve sağlıklı şekilde yetiştirmek Hazreti Âdem aleyhis selam’dan Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e kadar bütün peygamberlerin temel görevlerindendir. Dinin gönderiliş amaçlarından birisidir. Müslüman bir siyasa bu görevin
bilincinde olduğu için her türlü önlemi almak suretiyle madden ve manen güçlü bir nesil yetiştirmeyi amaçlar. Velayet kâfirlerin, münafıkların, zalimlerin ve fasıkların ellerinde olursa nesli helak ederler.10
Doğum öncesinden yetişmesine, yetişkinlik çağından ölene kadarki süreçte insana değer vermezler. Onların yedikleri, içtikleri, barınakları, psikolojik durumları vd. inkârcılar için hiç önemli değildir. Önemli olan, mutlu azınlığın refahıdır. İnsana bütün yönleriyle önem verip onun yaratılış amacını kavrayarak her türlü tehlikeden korumak; bir damla kanını bile kutsal kabul edip onun heba olmaması için siyaset yapmak İslâmî olan siyasa ile olmayan siyasa arasındaki en önemli farktır. Bütün bunları mutlak anlamda bilen
Yüce Allah, evrensel kuralını şöyle koymuştur: “Çocuklarınızı geçim korkusuyla öldürmeyiniz. Onları da sizi de rızıklandıracak olan biziz. Onları öldürmek çok büyük bir günahtır.”11
Tarihte gerçekleşen bir olayın yanlışlığına işaret eden ayet, geçim endişesiyle, türlü biçim ve gerekçelerle çocukların öldürülmesini yasakladığı gibi; çocukların beslenmelerini, can emniyetlerini, ruhi durumlarını, tahsillerini, dinî eğitimlerini, kültürel kazanımlarını, sağlıklarını ciddiye almayan tüm zamanların fert ve toplumlarını uyarmaktadır. Her yönden sağlıklı bir nesil yetiştirmemek çocukları katletmektir. Onların bedenleriyle ilgilenildiği kadar ruhlarıyla da ilgilenilmeli ve maneviyatları katledilmemelidir. İslâm, hem ruhen hem de bedenen güçlü bir nesil yetiştirmeyi hedeflemektedir.
İmtihanı unutma
İnsan, rızkının bazen daralması bazen de bollaşması suretiyle imtihan edilir. Yüce Allah, kâinattaki her şeyi dengeli yaratmıştır. Kıyamete kadar gelecek olan insan ve diğer canlıların rızkı dünyada mevcuttur. Dünyadaki fakirlik problemi Allah’ın yarattığı nimetlerin azlığından değildir. Sorun, dağıtımındaki dengesizlikten, adaletsizlikten ve tercih edilen insanlık ayıbı ideolojik yapılanmadan kaynaklanmaktadır. Kısacası, siyaset kurumunun adalet ve tevhidî kurallar üzerine bina edilmemesi dünyada böyle ciddi bir sorunu gündeme getirmiştir.
Siyaset tevhidî temeller üzerine oturmadıkça da sömüren- sömürülen ilişkisi bitmeyecektir. Burada yapılan en önemli yanlış; dağıtımdaki adaletsizliği siyasetle ilişkilendiremeyen kimseler, kaderle ilinti kurmak suretiyle Allah’a isyanı tercih etmektedirler. Hâlbuki rızkı çok yönlü yaratan Allah’a isyan yerine şükredip isyanlarını âdil olmayan işveren ve âdil dağıtımı esas almayan emperyal siyasi ve iktisadi yapılanmaya
yapmaları elzemdir. Bunu fark edemeyenler sömürülmeye ömür boyu razı olan zavallı kimselerdir.
Unutulmamalı ki Kur’an-ı Kerim, dağıtım sisteminin adaletli olması üzerinde çok durmuştur. Tespit mahiyetinde hatırlatmak istiyoruz; Allah’ın birliğinden sonra Kur’an-ı Kerim’in ana konusu yoksulluk sorununu çözmektir. Bununla alakalı hem ayetler vardır hem de bu sorunu çözmek için nebevi uygulamalar mevcuttur. Zaten İslam toplumundaki siyasetin ve yönetimin meşruiyet gerekçelerinden biri de iktisadi adaletin hakkıyla sağlanmasıdır.
Tevhidi siyaset
Tevhidî ve âdil bir siyasanın var olduğu bir ortamda semavi bir takım musibetlerle insanlar imtihan olurlarsa, yapılması gereken sabretmektir. Her türlü çıkış yollarını aramak suretiyle imtihanı başarmaya gayret etmektir. Şu ayet, zor durumlarda bizlere çıkış yolunu göstermekte ve teselli etmektedir: “Andolsun ki sizi bazen çetin korkularla, bazen açlık ve yoksullukla, bazen de servetinizi, sağlığınızı ve ürünlerinizi elinizden alarak imtihân edeceğim. Sabredenleri müjdele!”12
Rızık bollaştığı zaman sevinç duyup daraldığı zaman Allah’tan yüz çevirmek ve “Uçurumun kenarında gibi Allah’a (pragmatik) kulluk yapmak”13 müşrikçe bir davranıştır. Hayatının standartları bozulan bazı kimseler, iman kalplerine yerleşmediği için en ufak bir daralma anında dine karşı cephe almışlardır. Rızkın daralmasında dağıtım mekanizmasının vesile oluşunu ve bu çerçevede siyasal beceriksizlikleri görmemişlerdir. “Allah dilediğine rızkı daraltır, dilediğine genişletir”14 ama herkesi de imtihan eder.
Böyle bir durumda sabretmeyen kaybettiği gibi, elde ettikleriyle şımaran, kendini malın tanrısı sayan, paylaşmayan, yanındaki aç insanları unutan, israf ve savurganlığı hayat tarzı hâline getiren, elde ettikleriyle firavunların saraylarına taş taşıyan, batıl siyaseti sermayesi ile destekleyen, kazandıklarından yoksulların ihtiyacını gidermeyen, fakirlerin sosyal problemlerine çözüm olmayan zenginler de gerçek anlamda şükretmedikleri için geleceklerini ve ahiretlerini kaybetmişlerdir.
Burada şu hususu yinelemek isteriz; Müslümanlar salt anlamda Allah Teâlâ’nın insanı rızıkla imtihan etmesi ile siyasal kurumların yönetememekten kaynaklanan iktisadi zulümlerini tefrik edebilsinler. Birincisine çıkış aramakla beraber nasıl ki sabır diyorsak, zalim siyasetin açtığı yaraların tedavisi ve yoksulluk sorununun çözümü için ona karşı Müslümanca tavır almanın da sabır olduğunun bilinmesi gerekir. Bu anlamda sabır;
zulümden kurtulma ameliyesidir.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 el-İsfahani, a.g.e, 407.
2 Âlûsî, a.g.e, IV, 282.
3 Hud 11/87.
4 Bak: Mü'min 40/28.
5 Bak: İsra 17/33.
6 Bak: Zümer 39/53.
7 A'raf 7/31.
8 İbni Kesir, a.g.e, II, 201.
9 Mevdûdî, Tefhim, II, 27.
10 Bakara 2/205.
11 İsra 17/31; Bak; Enam 6/151.
12 Bakara 2/155.
13 Hac 22/11.
14 Zümer 39/52.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.