Başkalarının hatalarını, yanlışlarını söylemek, yazmak, yaymak, paylaşmak bize ne kazandırır, çevremize ne kazandırır? Oysa kendimizin (ve içinde bulunduğumuz grubun) hatalarını, yanlışlarını düşünüp nefis muhasebesi yapmak, çareler aramak hem bize hem çevremize çok şeyler kazandırır.
Hem, başkalarının yüz tane yanlışı bizim bir yanlışımız için mazeret olamaz. Zaman hatalarımızla yüzleşme zamanı. Zaman kendimizi düzeltme zamanı. Zaman tövbe ve istiğfar zamanıdır. “…Ey mü’minle hep birlikte Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur Suresi, 31)
Bizler, bazen bilerek, bazen de bilmeyerek yanlış yapabiliriz. Bilmeden yaptığımız yanlışlara hata diyoruz. Hata yapmak insani bir durumdur ve normaldir. Bizi değerli veya değersiz yapan şeyler ise hatalarımız karşısındaki tutumlarımızdır.
İblis, Hazreti Âdem aleyhis selam’a “secde edin” emrine muhalefet etmiş, sonra bu yanlışını savunmaya geçmiş, yanlışta ısrar etmiş, çevresini suçlamış, sonunda lanetlenmiştir. (A’raf, 11-18)
Hazreti Âdem ve eşi ise yasaklanan “ağaca yaklaşmayın” emrine muhalefet etmiş fakat, hatalarını anlayıp pişman olmuş, özür dileyip tevbe etmişlerdir.
Kendilerinin hatasında İblis’in de büyük payı olmasına rağmen suçu İblis’e atmamışlar, suçu kendilerinde görüp “Rabbena zalemne enfüsena fein lem teğfirlena ve terhamne le nekünenne minel hasirin” yani; “Ey Rabbimiz biz kendimize yazık ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen kaybedenlerden oluruz” (A’raf/ 23) diyerek niyazda bulunmuşlar ve neticede bağışlanmışlardır.
Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com