Fuardaki gençle ne konuştum?

2023 yılının Kasım ayı idi. Batman 7. Kitap Fuarındayız… Batman Üniversitesi Standında kitaplarımızı sergiledik. Üniversitemiz bir çalışanı yardımcı olsun diye görevlendirmişti. Ondan standın uygun bir yerine; “Şemsettin Dursun’un bütün kitaplarının geliri Gazze’ye” yazılı bir karton asmasını rica ettim. Sağolsun o da görünen bir yere yazıyı yazıp astı.

Bunu gören bir kısım yazar arkadaşlarımız bu güzelliğe ortak olmak istediler. Bu sefer pankarttaki yazıyı şöyle değiştirdik: ”Bu stanttaki tüm kitapların geliri Gazze’ye.” Öyle olunca standımız doldu taştı. Bu güzellik kitap fuarında ciddi bir yankı uyandırdı ve bir Gazze farkındalığı oluştu. Fuarın böyle bir bilince katkı sağlaması beni de diğer arkadaşlarımızı da mutlu etti.

Kitap fuarında

Bir kaç gün boyunca gelen okurlarla sohbet ediyor, olayları yorumluyor, değerlendirmelerde bulunuyorduk. Bir gün boylu poslu iki genç geldiler. Kitapları incelemeye başladılar. Bizim stant sorumlusu da kitapları tanıtırken; “Hayatı Anlamlı Kılmak” adlı kitabımı tavsiye etti. Gençlerden biri kitabı aldı, açar açmaz siması olumsuz yönde değişiverdi.

”Burada da ayet meali varmış” diyerek memnuniyetsizliğini ifade etti. Ben de tam orada oturuyordum. Tabi çok üzüldüm. Görevlimiz ona hitaben; “Kitabın yazarı işte karşınızda oturuyor” dedi. Ben de ona yönelerek şunu söyledim: ”Evet dostum, ayet de bizim, hadis de bizim, ilim de bizim, bilim de bizim, irfan da bizim ve hikmet de bizim. Hepsi bizim. Bizler bütün olay ve olguları bütüncül bir yaklaşımla değerlendiririz.”

Bu girişten sonra bir müddet sohbet ettik. Bu diyalogda gencimizin Marksist olduğunu fark ettim. Bunun üzerine kendimi tanıtarak konuşmama devam ettim: ”Değerli dostum! Marksizm’i okumuş bir matematikçi olarak bir iki soru sormak istiyorum: Bir, Marksizm’de varlık maddedir, değil mi?” Evet dedi. ”Belli ki Marksizm’i okumuş. “Bu görüş asla doğru değildir. Marksizm, varlığı maddeye indirgeyerek, manayı reddediyor. Bu parçacı yaklaşımdır ve bilimsel değildir. Parçalanan hakikat, hakikat olmaktan çıkar” dedim.

Sonra ikinci maddeye geçtim; “Marksizm’de insan bedendir, değil mi?” Evet dedi muhatabım olan genç. Ben yine; “Bu da asla doğru değil, insan beden ve ruhtur. Marksizm yine insanı bedene indirgeyerek, ruhu inkâr ediyor. Bu parçacı yaklaşım, bilimsel değildir” dedim ve hemen ayağa kalktım. “Bak!” dedim: “Değerli dostum, şu anda Şemsettin Dursun olarak, bedenimle ve ruhumla karşında duruyorum. Eğer Rabbim, şu anda ruhumu alırsa karşında dik olarak durabilir miyim? Yere yığılmaz mıyım?“ dedim.

Bunun üzerine muhatabım olan genç bir müddet duraksadı ve sözlerimi düşündüğünü belli edecek mimikler yaptı. Parçalanan hakikatin hakikat olmayacağını fark etmiş olmalı ki baştaki önyargılı tavrını bir tarafa bırakarak; “Hocam şu kitabı imzalar mısınız” dedi. Bu arada gence adını ve memleketini sordum. “Adım Ali ve memleketim Mardin/ Dargeçit” dedi. Gülümsedim, “Kitaptaki özgeçmişime bakar mısınız, ben de Dargeçit’liyim, hemşehri çıktık” dedim. Bu da tabi iletişime renk katan bir unsur oldu.

Metodumuz ikna

Bu yaşadığım anekdottan nasıl bir ders çıkarmalıyız? Üstad Bediüzzaman der ki: “Mesleğimiz icbar ile değil, ikna iledir.” Bütün muhataplarımızla İkna merkezli bir yaklaşımla yaklaşmak durumundayız. Parçacı yaklaşımdan sakınarak, bütüncül yaklaşmalıyız. Müslümanların özellikle davetçilerin yaklaşımı, doktor-hasta yaklaşımı gibi olmalı. Doktor önce hastayı detaylı bir şekilde dinler, gerekirse birçok tahlil ister, teşhisini koyduktan sonra, tedavi işlemine başlar.

Diyelim ki hasta, kanser hastası çıktı. Doktor, neşterle o kanseri söküp almaya çalışır. Hastayı ölüme terk etmez. Onu iyileştirmek için elinden geleni yapar. Bizler de bu yaklaşım tarzını esas alarak muhataplarımızı dinlemeli, şefkat ve merhamet odaklı bir anlayışla yaklaşmalıyız. “Küçük evren” ve “Zübde-i âlem” demek olan insanı ciddiye almak durumundayız. Yani insan, alemin özüdür, özetidir. Eğer bu “öz” bozulursa, bütün bir varlık dünyasının bozulacağı ve bu “öz” inşa edilirse, bütün varlık dünyasının inşa ve imar olacağı muhakkaktır.

İnancım odur ki, önyargılardan arınmış bir yaklaşımla meselelere odaklanırsak; çözülemeyecek sorunumuz ve halledilmeyecek meselemiz olmayacaktır. Yeter ki iyi niyet ve samimiyetle birbirimizi dinleyelim ve sorunlarımızı açık yüreklilikle masaya yatıralım. Biyolojik iletişim araçlarımız; dil, göz ve kulaktır. Gözlerimiz ve kulaklarımız, muhatabımızın sözlerini “buyur” eden kapılar gibidir. Kapılarımızı ardına kadar açık tutmamız ve misafirperverliğimizin gereğini yerine getirmemiz gerekmektedir.

Eğer kapılarımız kapalı konumdaysa, iletişimin olması mümkün değildir. En önemli iletişim aracımız dildir. Muhataplarımızla iletişime girerken; yumuşak bir dil, hikmetli bir yaklaşım, muhatabımıza değer veren bir tarz seçilmelidir. Çok değişkenli fonksiyonlarla , çok boyutlu bir bakış açısıyla, bütüncül bir yaklaşımla hakikat arayışında olmamız; gerçeği anlamamıza, kavramamıza, algılamamıza ve bulmamıza yardımcı olur.

Yamuk bir bakış açısı, doğruyu (hakikati) bulmamızı engeller. Doğrusal (Lineer) ve çok boyutlu bakış açısı, temel bakışımız olmalı. Bu bakış açısıyla yapacağımız okumalar; soran, sorgulayan, araştıran, analiz eden şahsiyetlerin doğmasına yol açar. Bu şahsiyetler, kendilerini gerçekleştiren, varlığını hissettiren, “tarihin kurucu öznesi” olma potansiyeli olan kimselerdir.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Gönül saatinizi kurdunuz mu?

Sabah namazının değerini anlamak için ona iştirak etmek ve o kıymetli zamanda Allah’ın huzurunda bulunmak …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.