İki genç cami avlusunda otururken biri diğerine: ”Sabah namazına kalkmakta zorlanıyorum, bana bir tavsiyen var mı?” der. Diğeri; “Yarama bastın. Ben de sabah namazlarından epeydir gafilim. Geçen gün düşündüm de sabah işe gitmek için 6’da kalkıyorum, biraz daha erken yatıp erken kalksam namaza da kalkabilirdim. İşimi kaybetmek korkusuyla sabah işime hep saatinde varıyorum ancak konu Allah’ın rızasına gelince çokça ihmalkâr oluyorum.”
Soruyu soran; “Hay bin yaşa patronumuzdan korktuğumuz kadar Allah’tan korkmuyoruz, Allah bizi affetsin, bundan sonra iş için kalkmadan evvel namaza kalkmaya çalışalım, hatta ilk kalkan diğerini arasın, bir hafta alışana kadar böyle yapalım” der ve anlaşırlar. Pazartesi, Salı derken hafta sonuna kadar birbirlerini arayıp uyandırırlar. Pazar günü sabahı ise heyhat! İkisi de sabah namazına kalkamamıştır.
İki genç mahalle camilerinde öğlen namazını eda ettikten sonra acı bir simayla birbirlerine bakarlar. Oturup düşünürler ikisi de namaza kalkmamanın mahcubiyetiyle sükût ederler. Biri hemen atılır ve der: “Kendini bilen Rabbini bilir” diye bir söz var ya işte biz bu sözün tezahürünü yaşıyoruz. Kendi nefsimizle yüzleşemediğimiz için Cenâb-ı Allah ile buluşmak nasip olmadı. Arkadaşı; “Ne demek istiyorsun yârenim biraz daha açar mısın” deyince açıkladı:
“Bak, sen de ben de biliyoruz ki bütün hafta yorulduk. Pazar günü ise izin günümüz ‘zaten yarın tatil, iş yok’ diye gece geç saate kadar yiyip içtik, muhabbet, sohbet, televizyon derken gelişigüzel bir şekilde abdestsiz, duasız uyuduk. Yatmadan evvel zihnimizde ve kalbimizde sabah namazına kalkmaya dair bir arzu yoktu. Dün vardı ama bugün onu dünyevi meşgaleden dolayı unuttuk. Gönlümüzün saatini kuramadığımız için çalar saat bedenlerimizi kaldırmaya muktedir olamadı…”
Bu iki genç yaralarının ilacını kendi nefisleriyle yüzleşerek buldular. Zararın neresinden dönersek kârdır diyerek et-Tevvâbu’r Rahîm olan tevbeleri çokça kabul eden Allah Teâlâ’dan af dilediler. Sabah namazını kalkmayı sağlayan imanlarına ve o imanı veren Rablerine şükrettiler.
Gelin bizler de bu hikayedeki gibi gönül saatimizi kurmanın ardından unutmamaya vesile olacak hatırlatıcılar bulalım. Bu çalar saat olabilir, telefon alarmı olabilir. Allah rızası için size vakti bildirecek kimselerin etrafınızda olması da çok güzel olur. Malum “insan” kelimesi “nisyan” kökünden gelir, nisyan ise unutkanlık demektir.
Ebû Hüreyre radıyellahu anh’ten nakledildiğine göre, Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb,16) Allah’a ibadet etmeyen, namaz kılmayan kişilerin yanında zamanın nasıl geçtiği anlaşılamaz çünkü onlar zamanını 5’e bölmemişlerdir.
O yüzden bize Allah’ı hatırlatan dostlar edinelim. Nitekim ayet-i kerimede: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe; 119) buyrulmuştur.
Rabbimiz gönlümüze namaz aşkıyla çalan saatler ve namazı hatırlatan dostlar bahşeyle…
Emrah Topcu/ İrfanDunyamiz.com
Çocuk Bahçesi ↗
Küçük çocuklara ahlaki değerler kazandırmak için hazırlanmış içerikleri okumak için tıklayın.
Fıkra Deposu ↗
Birbirinden eğlenceli, eğitici ve neşeli fıkralar okumak için fıkra arşivimizi tıklayın.