Gençlerimize ve insanımıza İslamî şuur kazandırmanın yolu Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’i doğru bir şekilde anlamak ve anlatmaktır. Peygamberimiz Kur’an-ı Kerim’de defalarca tanıtılmıştır. Bu ayetlerden yola çıkarak Resulullah’ın şahsiyeti ile alakalı çok önemli ve özgün çalışmalar yapmak mümkündür. Nitekim çok sayıda çalışma yurt içinde ve dışında yapılmıştır. Resulullah ile ilgili ayetler, Peygamberimizi işlevsel açıdan tanıtan ayetlerdir.
Peygamber Efendimizin risalet yönüyle beraber siyasi, askeri, eğitim, adli ve ahlaki yönleri ilgili ayetlerde ele alınmıştır. Bu ayetlerde, hayatın genişlik alanlarında göre görev yapan herkese örnek olarak Resulullah değişik yönleriyle sunulmuştur. Bu yaklaşıma göre Peygamber Efendimiz, tüm Müslümanlara tek örnektir.
Peygamberimizin görevleri
Resulullah’ı işlevsel açıdan en önemli tanıtan ayetlerden biri A’raf Suresi’ndeki şu ayettir: “O mü’minler ki ellerindeki Tevrat ve İncil’de nitelikleriyle tanıtılmış bulacakları Resul’ün, o ümmi nebinin izinden gidecekler; (o Resul) onlara iyiliği emredip kötülükten sakındıracak; (sağlık ve fıtrat için) temiz ve yararlı şeyleri onlara helâl kılıp pis ve zararlı şeyleri onlara yasaklayacak; sırtlarına vurulmuş ağır yüklerini indirip öteden beri (özgürlüklerine) vurulan zincirleri/ prangaları çözecektir. Sonuçta ona inanan, onu el üstünde tutan ve onu destekleyen ve ona Allah tarafından bahşedilen vahyin ardına onunla birlikte düşüp (hayatlarında) uygulayanlar kurtuluşa eren kimseler olacaktır.”1
Bu ayetin içerisindeki kavramlar ve yüklediği teklifler başlı başına bir tefsir konusudur. Ayetin muhtevası bağlamında şunlar hatırlanmalıdır: Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem bu ayette altı ana göreviyle tanıtılmıştır. Bunlar:
1- Marufu emretmek,
2- Münkeri yasaklamak,
3- Sağlığa ve fıtrata uygun şeylerin helal oluşunu beyan etmek,
4- Kötü ve pis olanların haram oluşunu bildirmek,
5- İnsanların yüklerini kaldırmak; sorunlarını çözmek,
6- İnsan ve toplumu özgürleştirmektir.
Ayet dikkatlice okunduğunda derin anlamlar içermekte ve mesaj bağlamında çok ağır sorumluluklar yüklemektedir. Örnek verecek olursak, marufu emretmek veya münkeri yasaklamak başlı başına bir iştir. Sanıldığı gibi sadece iki kelime değildir. Kavramsal anlamları, terimsel yönleri, ibadet oluşları, bireysel ve toplumsal değişim için ihtiva ettiği hükümler bakımından üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir alandır. Zaten “marufu emretmek, münkeri yasaklamak” dendiğinde bir üst otorite olmayı veya kurmayı mükellefe görev olarak yüklemektedir.
Peygamberimizden sonra bu görevin bireysel ve toplumsal yönleri vardır. Bireysel yönü; çok donanımlı hâle gelip halkın ittiba ettiği ve sözlerinin emir gibi telakki edildiği bir karizma olabilmek; toplumsal yönü ise “vacibin kendisiyle tamamlandığı şeyde vaciptir” hükmünce vahyin anlam verdiği siyasal yapıyı oluşturmak; velayeti Müslümanlar adına devralmaktır.
Ayetin sadece bu kısmında uzun süre kalmamızın zorunlu olduğu kanaatindeyiz. Kısacası ayetin bu maddeleştirdiğimiz kelimeleri bile bizlere yeterlilik, üstün şahsiyet, toplumsal ittiba konumuna yükselmek, siyasal hâkimiyet, velayeti devralmak gibi sorumluluklar yüklemektedir. Bu görevleri temsil noktasında eksiklerimiz varsa, durup muhasebe etmek ve yeni adımlar atmak da Müslümanların sorumluluk alanlarına girmektedir.
Gıda alanı
Temiz ve fıtrata uygun olanların helal; zararlı, pis ve sağlığı bozan şeylerin de haramlığını beyan etmek veya yeni durumlarda Allah Teâlâ’nın denetiminde hükümler koymak Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem’in görev alanına girmektedir. Ayetin bu kısmı aynı zamanda ulema için ağır teklifler sunmaktadır. Buna göre (varsa) ulemanın her türlü gıdalar üzerinde çalışmalar yapmaları ve sağlığa zararlı, genetiği bozulmuş, haram veya mekruh özellikler taşıyan, faiz şüphesi içeren, çok uluslu şirketler üzerinden Müslümanları yok etmeyi amaçlayan firmaların mamulleriyle ilgili hükümler beyan etmeleri şarttır.
Gıdalar konusunda ulemanın rehberliği olmalı ve bu rehberlik alanı her an güncellenmelidir. Zararlı ve haram olanlardan bu sayede kurtulacak olan ümmet, yiyecek ve içecekler hususunda tüketim mekanizması olmaktan da azat olacaktır. Ayrıca israf da önlenecektir. Bu söylenenler asgari miktarda yapılacak olsa bile Müslüman memleketlerinde kapitalizmin beli kırılacaktır.
Çözüm odaklı
Bu ayetteki en önemli tekliflerden ve nitelemelerden biri deyimsel anlamıyla ümmetin üzerinden “yüklerin kaldırılmasıdır.” Elbette ümmetin meşru işlerini kolaylaştırmak da ayetin anlam alnına girmektedir. Fakat deyimsel anlamın açılımı; Müslümanların sorunlarını çözmektir. Burada şu tespitimizi yinelemeyi yararlı görüyoruz: İslâm çözümdür; risalet makamı çözümdür. İslâm, Mekke’de kendi şart ve kuralları içerisinde Mekkî çözüm, Medinede’de kendi şart ve kuralları içerisinde Medenî çözümdür.
Dinimiz, çözüm odaklı olma özelliğinden dolayı hiçbir zaman ütopik olmamıştır. İnsanlar onda sorunlarının halledildiğini görmüşlerdir. Resulullah hem peygamberlik hem de siyasal, ilmi, hukuki, mürebbi, muallim, müzekki kimlikleriyle zamanının sorunlarını çözdüğü gibi gelecek zamanlardaki muhtemel sorunları da çözmüş veya istikamet üzere çözülmesi için tümel ve tikel kurallar koymuştur.
Buradan hareketle Peygamber Efendimiz’i sadece bir “postacı” görüp onun olaylara sunduğu çözümleri çeşitli bahanelerle reddetmek tam bir sapkınlıktır. Resulullah’a vermedikleri çözüm makamını tekelleştirerek sahte peygamberlik üretmektir.
Günümüzde Müslümanların çeşitli sorunları vardır. Bu sorunları eğitim, ailevi, siyasi, hukuki, iktisadi, sağlık, ahlaki ve uluslararası alanlarla başlıklandırabiliriz. Bu sorunların bir kısmı acil çözümler beklemektedir. Şayet sorunlar vahiy merkezli çözüme kavuşturulmaz ise hayat boşluk kabul etmediğinden dolayı bir şekilde çözüme kavuşturulur. Bu sefer de temelinde hava ve ideolojiler olur. Nitekim uygulamalar bu yöndedir.
Çözüm İslam’da
Müslümanlar ehliyetli ulemanın elinden içtihadi çözümleri bırakalı gençler ve aydınlar çözümü batılı düşünce akımlarında aradılar ve kendilerince buldular. Bunun faturası kimlik reddini doğurdu ve yüz binlerce Müslümanı ideolojilere kurban ettik. Velhasıl çözüm odaklı olmak Resulullah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır. Müslümanlar hayatın her alanı ve sorunlarıyla alakalı çözüm odaklı projeler ortaya koymalıdırlar. Dinimizin inandırıcı olması bakımından da bu öneri önemlidir.
İnsanı ve toplumu özgürleştirmek ise başlı başına bir eylemdir. Risalet görevinin özünü oluşturur. Her peygamber insanları kula kulluktan ve kölelikten kurtarmak için gelmişlerdir. Tevhidi düşünce ve salih ameller, özgürlüğün zirvesidir. Özgürlük mücadelesi veren bütün peygamberler köleliğe karşı çıkmışlardır. Bu anlamda hem insana kulluğu hem de eşyaya ve tüketime kulluğu yasaklamışlardır.
Bu çerçevede İslâm, dünyayı Kur’an ve Sünnet merkezli olarak insanlara tanıtmıştır. Dünyaya bakışımızın nebevi temellere oturması için Resulullah’ın dünyaya bakış tarzını bilmek gerekir. Peygamber Efendimiz’in bakışı, Kur’an-ı Kerim’de “meta, süs, oyun ve eğlence” olarak belirtilen izahatın açılımıdır. Bu açılımın veciz bir ifadesini Peygamber Efendimiz şöyle dile getirmiştir: “Benim dünya ile olan bağlantım, dünyadaki konumum, bir ağacın gölgesinde bir müddet dinlenip sonra da yoluna devam eden yolcu gibidir.”2
Bu anlayışla Peygamber Efendimiz, dünyalıklara tapınıp tüketim kültürünün bir parçası olmamak ve emperyalist anlayışa mü’minleri alt ettirmemek için Hazreti Abdullah bin Ömer’in şahsında tüm Müslümanlara şu uyarıyı yapmıştır: “Ey Abdullah! Dünyada garip veya yolcu gibi yaşa. Kendini kabir ehlinden say(öleceğini bil ve bunun farkında ol.”3
Böyle bir uyarıdan nasibini alan ve ağlarken görülen Selman-ı Farisi radıyellahu anh’a niçin ağladığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Resulullah bir gün bizden bir yolcunun “istirahat mahallinde ihtiyaçlarını tükettiği gibi harcama yapmamız konusunda söz almıştı. Galiba ben biraz bu söze karşı haddimi aştım.”4
Eşyaya kul olmayın
Peygamber Efendimiz’in sahabelerine karşı yapmış olduğu bu uyarılar dünyalık kazanmaya karşı pasif olmayı tavsiye eden sözler değildir. Aksine, bu hadisler insana dünya ve içindekilerinin mutlak sahibinin Allah celle celaluh olduğunu öğretir. Mal kazanmakla, kazanılan mala tapınmanın arasındaki farkı tefrik bilinci verir. Eşyaya kul olmanın insanı, insaniyet vasfından düşüreceğini hatırlatır.
Mala ve harcamaya ait koyduğu kurallarla paylaşmayı ve ihtiyaç sahiplerini öncelemeyi şiar edinen İslâm, Resulullah’ın temsiliyle çağın en büyük kölelik kurumlarına karşı “kifayet miktarı tüketim” ilkesiyle özgürlüğün yolunu açmıştır. Borçlanmayı köleleşmenin nedenlerinden saydığı için önlemler almıştır. Bu hakikati Peygamber Efendimiz, kendine has veciz üslubuyla şöyle ifade etmiştir: “Az günah işle ki Allah azze ve celle, sana ölümü kolaylaştırsın; az borç yap ki özgür olarak yaşayasın.”5
Peygamber Efendimiz’in bu uyarısı yeterince anlaşılsaydı bugün birçok insan tefecilerin, holding ağalarının, bankaların, çok uluslu şirketlerin sigortalarının ve dünya ticaret merkezinin kölesi haline gelmezdi. Gerek bireysel gerekse toplumsal alanda yapılan borçlanmalar bireyi ve toplumu köleleştirmektedir.
Devletlerarası borçlanmalarda borçlu devletin siyasetini, ekonomisini, hukukunu, eğitim-öğretim programını ve dış politikasını borç veren emperyal zengin devletler belirlemektedirler. Çünkü işin tabiatında var olan kural şudur: Bugün borç alan yarın buyruk alır. Peygamber Efendimiz’in yaptığı bu tür uyarılar ümmetini iktisadi ve siyasi kölelikten kurtarma faaliyetidir.
Vehn nedir?
Tüketime bağlı köleleşme ve çılgınlık, insanların bireysel ve toplumsal heybetini yok eden bir hastalıktır. Bunun için Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem şu uyarıyı Sevban radıyellahu anh üzerinden tüm Müslümanlara şöyle yapmıştır:
“Ey Sevban! Aç kalmış vahşilerin yemek kaplarına saldırdığı gibi bütün milletler her taraftan üzerinize saldırıya geçmek üzere olduğunda haliniz nasıl olacak? (Merak ediyorum.) Sevban: ‘Ya Resulullah, bu bizim azlığımızdan dolayı mı olacak’ dedi. Resulullah; ‘Hayır! Siz o gün sayıca çoksunuz. Fakat (keyfiyetinizin bir değeri olmadığı için) selin üzerindeki köpük gibi olacaksınız; sizinle alakalı düşmanlarınızın kalbindeki korku da alınmıştır. Kalplerinize ise “vehn” (zayıflık) atılmıştır.’ buyurunca, oradakiler: ‘Ya Resulullah vehn nedir?’ dediler. Peygamber Efendimiz: ‘Hayata/dünyalığa olan aşırı tutkunuz ve ölümden (Allah’a kavuşmaktan) hoşlanmamanızdır” buyurdu.”6
Eğer Müslümanlar, insanların tüm sorunlarına çözüm bulma çabası olan cihadı terk edip semeresi olan Allah’a kavuşmaktan/ şehadetten nefret ediyorlar ve cihadın değişik türlerini dünyaya aşırı bağlılıkları nedeniyle terk ediyorlarsa, kendilerini de tarihin öznesi olmak şerefinden mahrum ediyorlar demektir.
Sözün özü, A’raf Suresi 157. ayette yüklenen teklifler ve sayılan nitelikler Peygamber Efendimizle birinci derecede ilgili olsa da Kur’an-ı Kerim’in evrensel olması münasebetiyle Resulullah’a mirasçı olan tüm çağların ve mekânların ulemasını da bağlar. Gereğinin mutlaka yerine getirilmesi elzemdir. Ayetin gereği ile amel etmek aynı zamanda Resulullah Efendimize saygı ve sevginin de tezahürüdür.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 A’raf 7/157
2 Ahmed, Müsned, c.I, s.391; İbni Recep el Hanbeli, Cami’u-l ulum ve’l hikem, c.II, s.377
3 İbni Mace, Sünen, Zühd, 3, Had no: 4114, c.II, s 1378
4 Abdurrezzak, Musannef, Had no :20632, c. XI, s 313
5 Acluni, Keşf’ü-l Hafa, c.1.s.185
6 Ahmed, Müsned, c.V,s.278;Heysemî, Mecmau’z-Zevaid , c. VII, s. 287.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.