Sami Efendi’nin pek bilinmeyen hatırası…

Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.

1980’li yılların başındaydı. Konya’nın Işıklar semtinde 1000 kişilik bir yurdun temelini atmıştık. Finansman temini düşüncesiyle Süleyman Ergen’le birlikte Medine’ye gittik. Onun Mercedes bir arabası vardı. Ona bindik ve ikimiz birlikte gittik.

Birkaç defa karayoluyla hac ve umre yapmıştım. Suriye üzerinden yolları biliyordum. Yine de bazı yerlerde sorarak Medine’ye vardık. Orada Tahir Hocam ve bazı arkadaşlarımızla buluştuk. Sami Efendi Hazretlerini de ziyaret etmek istedik. Fakat nasip olmadı. Bunun sebebi diyebileceğim bir olay, benim için önemliydi.

Ziyaret olmadı

Biz Türkiye’den gelmiştik. Kolumuzdaki saatler buraya göre ayarlıydı. Hâlbuki Medine’ye gelir gelmez saatlerimizi oraya göre ayarlamamız gerekiyordu. Bunu unutmuştuk. Orada fazla kalmayacak ve Mekke’ye gidecektik. Bir umre yapıp Medine’ye dönecektik.

Bir akşam Ali Ulvi Kurucu‘nun evinde oturduk. Herhalde 7- 8 kişi vardık. Biz hep dinleyici olduk. Bir ara gündeme Tahir Hocam geldi. Lehte ve aleyhte konuşanlar oldu. Herhalde bu konuşma İslam’ın şiddetle yasakladığı “gıybet” seviyesine çıkmıştı. Ama biz hiç farkına varamadık.

Ertesi gün Efendi’yi ziyarete gideceğiz. Ama ne olduysa oldu, biz ziyaret saatini karıştırdık. Kolumuzdaki saate göre mi, oranın saatine göre mi randevu almıştık. Gayet açıktır ki oranın saatine göreydi. Ama bizim hiç bilemediğimiz bir tasarrufla biz yanıltılmıştık. Ziyaret saatini bilemedik ve ziyarete gidemedik.

Araya kimler girdiyse bu ziyaret işini çözemedi. Hatta Hacı Musa Efendi devreye girdi ve olmadı. Bizim bir hatamız oldu, ama neydi, onu bilemiyorduk.

İmtihan oldum

Ertesi gün biz Mekke’ye gittik. Orada hocanın oğlu Abdurrahman’la Adil Küçük vardı. Üniversitede okuyorlardı. Biz umremizi yaptık. Birkaç gün onlarla kaldık. Medine’ye döneceğiz ve bir gün sonra da Konya’ya hareket edeceğiz.

Geleceğimiz gün gece rüyamda bana bir telefon geldi. Telefon Peygamber Efendimiz’den geliyordu. Bana: “Sami Efendi 15 gün ziyaretleri durdurdu. Sen bundan üzüntüye kapılma, çözülecek” diyerek haber verdi. Ben arkadaşlara bunu söylemedim. Ama üzülmedim diyemem. Neyse, Medine’ye geldik.

Öğle namazından önce Mescid-i Nebi’ye geldim. Ashâb-ı Suffe’nin yerinde Tahir Hocamı buldum. Ona, oğlundan ve Adil’den selam getirmiştim, onları tebliğ ettim ve ziyaret konusunu sordum. “Dün” dedi, “Efendi beni çağırmış, gittim. Beraber arabaya bindik ve bazı yerleri ziyaret ettik. Biraz tenezzüh ve teneffüs yaptık. Hazreti evine bıraktım, eve geldim. Ziyaretlerin 15 gün kaldırıldığını duydum” dedi ve beni teselli etti.

Hayatımın en tehlikeli imtihanına tabi tutuldum. Eğer Rasulullah’ın telefonu olmasaydı, her şeyi reddedebilir, Allah korusun inkâra düşebilirdim. İşte o telefonla ben kendimi frenledim, sabrettim. Bu esnada manevî ve ruhî bağımda bir kopma oldu. Feyz alamıyordum, şiddetli ve tehlikeli bir bunalıma düşmüştüm. Bu durum birkaç ay sürdü.

Musa Efendi geldi

Günlerden bir gün Dr. Mehmet Hulûsi Baybal bir haber göndermiş. “Hocamı bugün gece saat 12.00’de arabayla alıp bize getireceğiz, sarık ve cüppesini de getirsin” demiş. Bir genç gelip bana bunları söyledi. Ben de “Pekiyi” dedim. Çünkü önemli bir durum olmasaydı Dr. bunu yapmazdı.

O gün gece saat 12.00’de kapının zili çaldı. Hazırlanmıştım, indim. Dr. Baybal’ın evine geldik. Bir de ne göreyim. Musa Topbaş Ağabey gelmiş. (Biz o zamanlar kendisine ağabey derdik) elini öptüm, kucaklaştık, hal hatır sorduk, çaylar hazırmış içtik.

5 veya 6 kişiydik. Işıkları kıstık. Dar bir halaka yaptık. Yavaş yavaş ve hafif sesle cehr-î zikre başladık. Bu durum bir saat kadar sürdü. Ben Hacı Musa Efendi’nin cehr-i zikr yaptığını orada gördüm. Bunu yapmazlar sanıyordum. Çünkü Nakşî Tarikinde böyle bir şey nadiren olurdu. Bu da onlardan birisiydi. Ama ben hala bu zatın bu aylarda burada ne işi var acaba, diye düşünüyordum.

Zikir bitti, Kur’an okudum, o da uzunca bir dua yaptı. Tekrar ışıkları yaktık. Sıcak bir çay içelim buyurdular. Allah rahmet eylesin, Dr. Ağabeyin evinde her an çay hazır bulunurdu.

İşte bu esnada asıl mesele çözüldü. Hacı Musa Efendi anlatmaya başladı. “Biz” dedi; “Bir gün İstanbul’da Efendi Hazretlerinin bir sohbetinde bulunduk. Sohbet bittikten sonra Efendi odasına çekildi. Biz de diğer arkadaşlarla konuşmaya daldık.

Bu esnada birisi üzerinde söz toplandı. Onu konuşuyorken Efendi yanımıza geldi ve bize ‘Falanca kişi burada mı?’ diye sordu. Biz de ‘Hayır efendim, o burada yok’ dedik. ‘İyi ama siz onun üzerinde konuşuyorsunuz. Bu gıybettir, bunu yapmayınız’ dedi.

Hakikaten biz çok zor duruma düştük. Efendi’nin sorduğu kişiyi konuşuyorduk. Meğer iş gıybet derecesine varmış. Geldi, bizi uyardı. Benim bildiğim kadarıyla Sami Efendimiz Hazretleri gıybeti hiç sevmez. İhvanından birisi böyle yaparsa onu bir şekilde ikaz eder” dedi ve sözü bitirdi.

Alacağımı aldım

Bunları söylerken de hep bana bakıyordu. Ben artık çok iyi bir şekilde anlamıştım. Çünkü Medine şehrinde değerli bir hocaefendiyi çekiştirmişiz. Hiç Rasulullah’tan ve üstadımızdan çekinmeden bunu yapmışız. O da Tahir Hoca’yı yanına almış, Medine’yi dolaşmış, Rasulullah’ı ziyaret etmiş, ardından da ziyaretleri 15 gün kapatmış.

Bütün bunlar bize bir cevap ve bize bir uyarma olmuştur. Hacı Musa Efendi de ta buralara kadar gelip durumu bize anlatmıştır. Bu olayda benim için hem sevindirici hem de dövündürücü pek çok mana var. Ben alacağımı aldım. O günden sonra kimseyi arkasından çekiştirmemeye ve başkalarına da engel olmaya gayret ve dikkat ediyorum. Ancak, kendimi çok zor tutuyorum. Çünkü çevremdekiler hep bu hastalıkla malul.

Vefatından bir sene kadar önceydi, Tahir Hocamı ziyaret ettim bir müddet sohbet ettik ve o esnada kendisiyle helalleştim. Ondan sonra da zaten hocamın hayatı hep hastanelerde geçti. Evde de kendisini ziyaret etmeye doktorlar izin vermediler.

(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı Hatırat kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)

Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Hac ve Umre’de nelere dikkat edelim?

Nice insanlar vardır ki bedenleri memleketinde olsa bile ruhen mübarek toprakların havasını teneffüs ederler. Niceleri …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.