Saygıdeğer eşim…

Bu tür yazılar, genellikle vefat edenlerin arkasından yazılır. Fakat ben, (Allah sağlıklı uzun ömür versin) o günleri beklemek istemedim. Neden? İki sebepten: Bir, benim eşimden daha çok yaşayacağıma dair elimde bir garanti yok. İki, eşimin benim üzerimde hakkı çok.

Eşim hayatta iken ona karşı bu vefa borcumu ödemem ve ondan helallik istemem gerekiyordu. Bu yazı ile işte bunu yapmaya çalıştım. Nikâhların dikiş tutmadığı, boşanmaların had safhaya çıktığı günümüzde evlilere ve evlenecek olanlara örnek olmasını umduğum bu yazıyı usanmadan okuyacağınıza inanıyorum.

Saygıdeğer sevgili eşim Nuran hanım, benim 49 yıllık vefakâr, fedakâr ve cefakâr hayat arkadaşımdır. Aynı zamanda, -büluğ çağına ermeden vefat ettiklerinden dolayı- ikisi cennette, dördü hayatta olmak üzere 6 çocuğumun da şefkat kahramanı anneleridir.

Bunca yıllık beraberliğimizde ne bana ne de çocuklarına karşı incitici bir tavrını ve yanlışını görmüş değiliz. Meziyet, marifet ve faziletleri ise sayılamayacak kadar çoktur. O bir namus abidesidir. Riyakârlığı yoktur, her hali samimi ve içtendir.

Saygıdeğer eşim, her yerde kendisinden önce beni düşündü. Her şeyin güzelini bana layık gördü. Ben, cami kürsülerinde ve üniversite mahfillerinde aktif olduğum yıllarda, o konferans, bu konferans, o sohbet, bu sohbet, o ders, bu ders diyerek koştuğum günlerde eşim, geç saatlere kadar benim hep yolumu gözledi.

Ziyarete gelen misafirlerimize yemek sofralarını, çayları ve kahveleri o hazırladı. Benim beğenimi ve takdirimi bütün beğenilerin üstünde tuttu. Çocuklarına da: “aman oğlum babanız, aman kızım babanız…” diyerek her konuda babalarının önemini ve ön planda olması gerektiğini onlara telkin etti.

Nuran hanım, aynı zamanda çocuklarımızın öğretmeni oldu. O, çocuklarına, inandığı dinin kurallarını ve ahlakını yaşayarak anlatıyordu. Bu haliyle hem beni ve hem de kendisini çocuklarına sevdirdi. Bu telkin ve bu terbiye ile büyüdükleri için çocuklarımız, Allah’a hamdolsun dünyada bizi mahcup edecek, ahirette de bizi cehenneme sokacak işler yapmadılar.

Eşimden razı olduğum gibi, onun, aynı zamanda Allah’ın lütfuyla bana kazandırdığı çocuklarından da razıyım. Allah eşimden ve çocuklarımdan razı olsun. Çocuklarımın yüzümüzü ağartacak, göz aydınlığımız olacak çocuklar olarak yetişmelerinde eşimin emeği, duası çok çok fazladır.

Saygıdeğer sevgili eşime ve sevgili çocuklarıma miras olarak katlar, yatlar, gemiler, uçaklar, tarlalar, arsalar, paralar, altınlar, dolarlar bırakamadım. Çünkü böyle şeyleri meslek ve vazifem itibariyle düşünmeye bile zaman bulamadım. Ama onlara “kimseye zarar vermeme, herkese faydalı olma” şeklinde özetleyeceğim güzel bir ahlak ve güzel bir terbiyeyi miras bıraktığıma inanıyorum.

Ne güzel söylemiş Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem: “Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha üstün bir miras bırakamaz”. (Tirmizi, Birr, 33) Rabbimin rahmetinden umuyorum ki benim mirasım bu kabilden bir şey olsun. Bu ahlakı kazandırma da değerli eşimin ve benim dinimize bağlı yaşamamızın yeri çok büyüktür.

Eşim ve ben, dinimizin helal dediklerinin yanında, haram dediklerinin de uzağında durduk. Biz her zaman birbirimize sadık kaldık, her yerde dinimizin gereklerini yaşadık, dinimizi koruduk, din de bizi ve ailemizi korudu. Bugün biz aile parçalanması yaşamamışsak, şunu herkes bilsin ki, yüce dinimizin kurallarına bağlı yaşadığımızdan parçalanmamışızdır.

Bugün çocuklarımız deist ve ateist olmamışlarsa, Allah’ı, Allah’ın gönderdiği dini ve görevlendirdiği elçiyi seven çocuklar olmuşlarsa karşılarında bu değerleri baş tacı eden ve dinin kurallarını samimi yaşayan bir anne-baba bulduklarından dolayıdır. Çünkü çocukların en büyük örnek alacakları ilk öğretmenleri anne ve babalarıdır.

Bugün nice çocuk gözünü dünyaya açınca ve aklı kesince ya annesini ya babasını ya da her ikisini yanında bulamamaktadır. Çünkü ya annenin ya da babanın yanlışlarından ve aldatmasından yuva yıkılmış, çocuklar ortada kalmıştır. Kendilerini, Yaratıcı’nın gönderdiği dine bağlayamayan ailelerin genellikle akıbeti budur.

Kötü anne- babayı örnek almayan iyi çocuklar olmaz mı hiç hocam? Olur, olur ama bunlar müstesnadır ve sayıları da çok fazla değildir. Bir çocuğun Peygamber ahlaklı örnek alacağı ana-babası yoksa, parası da varsa, ona dinin kurallarını yaşatacak imanı ve takvası da yeterli değilse, böyle çocukların savrulmaması, başlarını taştan taşa çalmaması, ahirette de cehennem azabıyla baş başa kalmaması mümkün değildir.

Bu dünyada birbirlerine sadık yâr olan eşler, yaşlansalar da cennette taptaze gençler olarak birbirlerine takdim edileceklerdir. Rabbimin rahmetinden bu sonucu biz de bekliyoruz. Yine Rabbimin rahmetinden bir beklentim de: Çocuklarımın ve torunlarımın, sevdiklerimin ve sevenlerimin ve bütün Müslümanların, bu dünyada bozulmadan cennetlik insanlar olarak hayatlarını sürdürmeleridir. Yani helal dairede kalmaları, haram daireye tenezzül etmemeleridir.

Hepimiz böyle yaşarsak ailece cennette buluşma imkânına kavuşacağız. Aksi halde yani burada Allah’ı unutanlar ve Allah’ın dinini terk edenler ahirette unutulacak ve terk edilecekler ve cennetin yolunu bulamayacaklardır. Allah bu akıbetten bizi, ailemizi ve bütün dostlarımızın ailelerini muhafaza eylesin.

Beni doğru yolda tutan sebepleri de üç maddede özetleyebilirim:

1- Allah’a olan imanım ve dinime olan bağlılığım,

2- Eşimin sadakati, vefası ve fedakârlığı,

3-Eşimin ve çocuklarımın huzurunu her şeyin üstünde tutma düşüncem… Bu hususta da örneğim, Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem Efendimizdir. Onun ilk eşi Hatice radıyellahu anha validemizdir. Bu validemiz, Peygamberimizden 15 yaş büyüktü. Evlendiklerinde Peygamberimiz 25 yaşında, Hatice validemiz de 40 yaşlarında idi.

Hatice validemiz, Peygamberimize: “Ben artık yaşlandım, sen istediğin genç bir bayanla evlenebilirsin” demesine rağmen Peygamberimiz, Hazreti Hatice’nin vefasına haksızlık olur düşüncesiyle, onun bu teklifini nezaketle geri çevirdi. Çok evliliğin moda olduğu bir devirde ve toplumda Peygamberimiz, 53 yaşına kadar kendisinden 15 yaş büyük bir hanımla hayatını sürdürdü.

Hatice validemizin vefatından sonra Peygamberimiz onu sık sık anar, onun vefasını ve iyiliklerini dile getirirdi. Bu durum, Hatice validemizin vefatından sonra evlendiği Aişe validemizin gıpta damarını uyandırdı.

Bir gün Aişe validemiz: “İhtiyarlıktan ağzının dişleri dökülmüş bir kocakarının nesini anıp duruyorsun? Allah sana onun yerine daha hayırlısını verdi” demesi üzerine Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Öyle söyleme Aişe. Hayırlı olmada kimse onu geçemez. Çünkü kimse bana inanmazken, herkesten önce o bana inandı. Herkes bana yalancı derken o doğru söylediğimi kabul etti. Kimse bana bir şey vermezken o malını ve canını bana ve benim davama feda etti ve Cenâb-ı Hak bana ondan çocuklar verdi.”

İşte bu ahlak, bu vefa benim eşime bağlı kalmamın ana sebeplerinden biri olmuştur. Ben eşimde Hazreti Hatice radıyellahu anha’nın meziyetlerine, faziletlerine ve takvasına benzer güzellikler buldum. Allah ondan razı olsun, Allah onu darda koymasın, hastalıklarına acil şifalar ihsan eylesin. Onu cennette bakmaya doyulmayan gençlikte ve güzellikte yaratacağı hanımlardan biri eylesin, onu bana, beni de ona arkadaş etsin.

Bu mübarek ve saygıdeğer hanımefendiyi beşeriyet hali incittiğim olmuşsa hakkını bana helal etmesini rica ediyorum. Benim hakkım varsa benden yana ona helal olsun. Allah onu ve beni, onun komşularını yakınlarını, çocuklarını, torunlarını, iki dünyanın cennetiyle sevindirsin. Kalan ömrümüzü, geçen ömrümüzün bağışlanmasına vesile eylesin.

Dr. Vehbi Karakaş/ İrfanDunyamiz.com

Aile Okulu ↗

Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.

Çocuk Eğitimi ↗

Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Namaz ve Kur’an’la dirilen evler…

Eskiden sabahları bir mahalleden geçerken, kaşık, çatal sesleri duyulurdu. Aile fertleri bir sofrada buluşur, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.