Lütfi Doğan hocamızın ardından…

Büyük alim, salih ve muttaki bir mü’min olarak tanıdığımız, eski Diyanet İşleri Başkanı, Erzurum’dan iki dönem senatör ve üç dönem de Gümüşhane milletvekilliği yapan değerli ve müstesna ahlak numunesi hocamızı ebediyete uğurladık. Rabbim makamı ve mekanını cennet eylesin. Devr-i sababetinde hıfzını ikmal ettiği Hazreti Kur’an kendilerine şefaatçi olsun.

İlmi, hilmi, ahlakı, tevazuuyla bir edep ve haya timsali olarak aramızdan ayrıldı. Hocamıza Rabbim çok güzel ve bereketli bir ömür ihsan eyledi. O da bu ömrün tüm zaman dilimlerini Hakk’ın hizmetinde, ümmetin menfaatine istimal etti.

İnsanları yatıştırırdı

Yukarda kısaca hayat hikayesi özetlenen hocamız, TBMM’de hem senatör hem de milletvekili olarak toplamda beş dönem milletine hizmet vermiş, meclis oturumlarının en gergin olduğu dönemlerde yaptığı o çok sıcak, sakin, samimi ve candan konuşmalarıyla adeta bir müsekkin gibi, tüm siyasi partiler ve hatipleri üzerinde yatıştırıcı rol üslenmiştir.

Fazilet Partisinden İstanbul Milletvekili seçilen Sayın Merve Kavakçı Hanımefendi kardeşimizin yemin merasiminde başta müteveffa Ecevit olmak üzere, gergin DSP’li ve gözü dönmüş bir çok laikçi milletvekilinin parlamento içinde yaşattığı ve arkadaşlarımızın çok daha vahim sonuçlara vesile olabilecek haklı tepkilerini yatıştırmada merhum Lütfi Doğan Hocamız olağanüstü bir gayret göstererek sükunete ve genel kurul içindeki o ciddi gerginliğin yatışmasına vesile olmuştur.

Yine Mecliste gündem dışı veya gündemli yapılan konuşmalarda hatibin mutlaka süresi içerisinde konuşmasını ikmal etmesini kürsüdeki meclis başkanvekili sağlamak durumundadır. Bu konuda herkese adil davranan başkanvekilleri olduğu gibi, kendi partisinden olan sözcülere biraz daha toleranslı davranan başkan vekilleri de olur.

Bu konuda prensipli olan başkanvekillerinin, hatipler arasında tek bir istisnası vardır o da merhum Lütfi Doğan Hocamızdır. Hiç birisi onun sözünü süre kısıtlaması nedeniyle kesmez, hatta Hocamıza bunu hissettirmemek için süre kesilip mikrofon kapanmaması için önceden sisteme müdahaleyle süreyi uzatırlardı.

Bu konularda çok radikal ve ideolojik davranan başkan vekillerinden müteveffa Kamer Genç dahil, hocamıza o saygıyı gösterirlerdi. Bir defasında hatırlıyorum, Hocamızın konuşmasında süre tahdidinin kaldırılması için genel kuruldan izin alınarak Hocamızın rahat hitabelerine imkan tanınmıştı. Hocam bu durumu istismar etmeden makul ancak kimseyi incitmeden sözünü ve sesini en zarif bir şekilde kullanır, adeta meclise huzur dersleri verirdi.

Hocamızın üslubu

Merhum Hocamız çok yumuşak, yatıştırıcı ve olağanüstü derecede kelimelerde seçici davranırdı. Bir defasında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla alakalı bir kanun üzerinde konuşma yapacaklar. Hatip, hangi yasa ve maddeleri üzerinde konuşma yapacaksa o bakanlık ve maddesinin ismini zikretmek durumundadır. Hocamız kürsüde konuşmalarına başlarken;

“Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri! Şimdi sizlere GIDA TARIM VE –affedersiniz– HAYVANCILIK BAKANLIĞI’nın falan yasası üzerinde konuşmak üzere söz aldım” derken Meclis’te ister istemez tatlı bir tebessüm, kısmen gülüşme ve ancak Hocamızın bu müstesna zarafetine o güzide topluluk huzurunda “HAYVAN” sözcüğünün dahi kullanılmasının nezaketsizliğine dikkat çekerek “affedersiniz” nezaket ifadesini kullanma zarafetini göstermişlerdir.

Ahmağa verilecek en güzel cevap sükut etmektir!

Malümlarınız, 14 Ekim 1973 seçimlerinde merhum Hocamız Erzurum’dan Milli Selamet Partisi Senatör adayı. Bendeniz de MSP Erzurum Gençlik Kolu Başkanıyım. Seçim sath-ı mailinde yoğun ve o günün şartlarına göre propaganda faaliyetleri devam ediyor. Daha çok kahve ve benzeri mekanlarla, belirlenen zaman dilimleri içerisinde yine tahsis edilen meydanlarda konuşmalar yapılıyor.

O zaman mevcut olmayan şimdiki Dadaş Sineması’ndan Murat Paşa Camii istikametinde içi dışı tıklım tıklım dolu olan bir kahvehanede yatsı namazı sonrası adaylarımız merhum Yahya Akdağ (Önceki dönemler Sağlık Bakanımız sayın Prof. Dr. Recep Akdağ’ın babası) merhum Dr. Zekai Yaylalı, merhum Korkut Özal ve merhum hocamız Lütfi Doğan Bey sırasıyla konuşma yapacaklar. Ben gençlik kolu başkanı ve sunucu sıfatıyla konuşma yaparak her bir hatibi kürsüye arz ediyorum.

O günlerin sağcı ve Erzurum’da da güçlü olduğu zannedilen Demirel’in Adalet Partisinin de güçlü adayları ve içlerinde de bir de hocaları var. Lütfi Hocamızın sakallarında tek tük beyaz var. Hocaya bu ekip ve içlerinde var olduğu bilinen hocaya ve esasen Erbakan Hocamıza muhalif bir grup -ki malümdur- Lütfi Hocamız için (takma sakal) yakıştırması gibi çirkin bir suçlama, daha üzücüsü iftirada bulundular.

Ben en son konuşmacı olarak hocamı kürsüye arz etmeden önce; “Hocam, münasip görürseniz sizin için bu iftirayı atanlara cevap verirseniz çok iyi olur“ şeklindeki hatırlatmam karşısında, kürsüde yaptıkları konuşmada; “Benden bazı konularda şahsımla ilgili hususlarda genç kardeşlerim cevap vermemi istemektedirler. Kendimden bahsetmekten teeddüp ederim. Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem; “Ahmağa verilecek en güzel cevap sükut etmektir’ buyurmuştur.” dedi ve sertçe mübarek sakalını sıvazladı.

Hocamızın hemen her tavrında, en öfkeli olunması gereken yerde bile fevkalade sakin bir kimliği, örnek şahsiyeti vardı.

Senin durumunu düşünmeye…

MSP Genel İdare Kurulu Üyesi Merhum Ali Rıza Öztürk Anlatıyor: “1970’li yılların başında Lütfi Doğan Hocamız Diyanet İşleri Başkanı. Din görevlilerinin bazı sorunlarını görüşmek ve özellikle bir cemaatle taşrada yaşanan sıkıntıları anlatmak üzere, yine merhum ve kendileriyle aynı dönemde milletvekilliği yaptığımız Din Görevlileri Federasyonu Genel Başkanı, eski Maltepe Camii İmam Hatibi ve Çankırı Milletvekili İsmail Coşar Bey’le beraber başkan yardımcısı olarak Diyanet İşleri Başkanımız Lütfi Doğan Hocama giderler.

Daha doğru dürüst hoş beş etmeden kapıdan pür telaş bir müftü girer. Yozgat İlimizin bir ilçesinin müftüsüdür gelen arkadaş. Reise büyük bir telaşla derdini anlatarak ve tam da federasyon yetkililerinin sunmak istediği sıkıntıyı canlı bir şahit olarak sunmakta olan müftü;

“Hocam, ben filan ilçenin müftüsüyüm. Falanlar tarafından ölümle tehdit edildim. Evimin kapısına kanla yazı yazdılar. Beni ve çocuklarımı öldüreceklerini söylüyorlar. Çocuklarım şu anda orada. Hem onların hem de benim güvencem yok. Beni bu ilçeden alın, isterseniz Hakkari’nin bir ilçesine müftü, isterseniz vaiz, isterseniz de imam olarak gönderin. Ancak ben bu ilçeye gitmek istemiyorum!” diye adeta feryat ediyordu.

Reis Bey neyi düşündü ve hangi hesaba göre hareket etti anlayamadık. Bizim asla kabullenemeyeceğimiz bir yaklaşım ve üslupla, müftü efendiye gayet sakin bir edayla; “Müftü efendi! Agah ve mütenebbih olunuz. Siz şimdi gidin. Sizin durumunuzu düşünmeye vakit ayırmaya gayret edeceğim” demez mi?

Aynen bu sözcüklerle hoca efendiyi teskin ederek odasından uğurlayıp, federasyon yetkililerine dönüp; “Hocaefendiler, sizin sebeb-i ziyaretinize gelelim bir taraftan da çaylarımızı içelim.” deyince, başkan ve federasyon başkan yardımcısı, sonra da hocamızın Mamak Cezaevinde –Medreseyi Yusufiye’de- arkadaşı olacak, Ali Rıza Efendi, Reisimiz Lütfi Doğan Hazretlerine; “Hocam bu kadar hayati bir konuda bile, arkadaşın durumunu düşünmeye vakit ayırmaya gayret edeceğinizi söylediğinize göre, bizim taleplerimizi hiç düşünmeye vaktiniz bile olmaz!” esprisiyle cevap verince; Reis; ‘Ben gereğini yapacağım siz de agah ve mütenebbih olunuz’ diyerek bir sıcak ortamın hazırlanmasına sebep oldular.

Örnek oldu

Mesela, böyle bir durumda başka bir Reis, daha o müftünün yanında hemen telefonla ilin valisini, emniyet ve jandarmasını veya en azından ilin müftüsünü arar, ona ağır ve sitemkar öfke yüklü hitabede bulunabilirdi. Ama Hocaefendi öyle yapmadı. Teenni ve sabrı kuşandı, bize Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem gibi güzel bir örnek oldu.

Hudeybiye Musalahası‘nda Süheyl’in oğlu Cendel’in, eli ayağı zincire vurulmuş, sırf Müslüman olduğu için işkenceye tabi tutulmasına rağmen, Mekke müşriklerinin sefiri olarak orada bulunan babası Cendel’le her iki taraf arasında yapılan anlaşma gereği, sahabinin bir kısmının ısrarlı itirazlarına rağmen iade etmesindeki feraset gibi bir yaklaşım. O’nun, Habib-i Edibimizin yolunda olmak elbette kolay bir şey değil.

Beraber kendileriyle milletvekilliği yaptığımız dönemlerde kendilerinden tefeyyüz etmeye gayret ettik. Zaman zaman kendileriyle yurt dışına, özellikle Almanya’ya konferanslara gittik. Aynı davayı anlatırken iki ayrı uç gibiydik. O ne kadar yumuşak halim ve selim bir üslubu tercih etmişse, ben de –maalesef– bir o kadar, daha sert ve heyecan uyandırmaya vesile olan hitabet tarzını benimsiyor, Hocama gıpta etmeme rağmen bir türlü ne o gün ne de bugün o üslubu yakalayamadım ve beceremediğimi itiraf edeyim.

4 Aralık 2023’te 93 yaşında aramızdan ayrılan Hocamıza rahmet, başta ailesi olmak üzere Milli Görüş camiamız ve tüm sevenlerine sabırlar diliyorum. Makamı Adn cennetleri olsun. Ruhu ve davamızın tüm ebediyete göçenlerinin ervahı için sayısız Fatihalar.

Musa Uzunkaya/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Böyle bir derdiniz var mı?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.