Yollarını gözledim…

Ahmet Bey genç yaşta Almanya’ya gitti. Gece gündüz demeden çalıştı. Eşi Türkiye’de hem gurbet yolunu bekledi hem de çileli günlerde çocuklarını büyütmeye çalıştı. Bu hayat çok devam etmedi, işlerini rayına koyunca eşini ve çocuklarını Almanya’ya getirdi. Evlatlarını en güzel okullarda okutabilmek için çok kişilerle istişare etti. Çocukları okullarında başarılı oldular. Zamanı geldiğinde her birisini evlendirdi.

Günden güne yaşlanan Ahmet Bey bir gün geldi hastane kapılarında nöbet tutmaya başladı. Çünkü eşi ciddi hastaydı. Hastalığı aylarca, yıllarca devam etti, nihayet Ahmet Bey bir gün kendisini hanımının tabutu başında buldu. Eşinden ayrılmak ona çok zor gelmişti. Üstelik artık Türkiye’ye dönüş yapmıştı; çocukları ise Almanya’da yaşıyorlardı. Dolayısıyla bir evde yalnız yaşamak zorunda kalmıştı.

Yalnızlık zor

Yalnızlık ona çok zor geldi. Kendine uygun bir kadınla evlenmek istedi. Kadına durumu bildirdi fakat kadın; “Aslında ben evlenmek istiyorum fakat çocuklarım kabul etmez” dedi. Çocuklarının evlerinde kendisini fazlalık gibi gören kadın nihayet bir gün çocuklarına bu durumu söyleyince, kız ve erkek çocukları annelerini darp ettiler. “Sen bu yaştan sonra nasıl evlenirsin?” diyerek ona hakaret ettiler.

Bütün zorluklara rağmen Ahmet Bey ile nikahları kıyıldı. Ahmet Bey ile hanımı güzel bir hayat içerisindeydiler. Lakin bu defa da Ahmet Bey’in oğulları baş kaldırdı: “Sen bizim annemizin ölümünün üzerinden seneler geçmeden evlilik yaptın” dediler ve babalarına tavır aldılar. Babaları ne söylediyse dinlemek istemediler.

Ahmet Bey yıllarca çalışıp kazandığı paralarla her evladına bir daire almıştı. Almış olduğu dairelerden birisinde de kendi ikamet ediyordu ancak dairenin tapusu kendi üzerinde değildi. Oğlu haber gönderdi: “Benim annemin üzerine evlenen babam benim dairemde oturamaz. Lütfen benin dairemi boşaltın.” Bu sözleri duyan Ahmet Bey çok üzüldü çünkü o dairenin asıl sahibi kendisiydi.

Yüreğini yaralayan bu cümlelere daha fazla dayanamayan baba evden çıkmaya karar verdi. Bir zaman kiralık bir evde kaldı. Daha sonra yazlık olarak almış olduğu bir bahçesi vardı onu satıp mütevazi bir daire aldı. Hanımı ile beraber orada yaşamaya devam ettiler. Avrupa’dan emekli olduğu için belli bir maaşı vardı, ekonomik sıkıntısı yoktu ama işin garip tarafı hiçbir evlat kapısını çalmıyordu. Hanımının çocukları da kapısını çalmıyorlardı.

Artık sanki dünyadan tecrit edilmişler gibi belli bir yaşa gelmiş bu insanlar her gün kapıları gözlüyorlardı. Nihayetinde her şeye rağmen evlatlarını seviyorlardı. Bir oğlundan veya bir kızından bir telefon gelseydi dünya onların olacaktı ama gelmiyordu. Bu durumu gören emekli bir hocaefendi olaya el attı ve onların çocuklarını bulup onlara şunları söyledi:

“Siz kim oluyorsunuz ki babanız- anneniz evlendi diye tavır alıyorsunuz. Allah’ın yasak etmediği bir şeyi insanlar yapınca neden suçlu olsunlar ki? Lokman Suresi 15. ayette Allah Teâlâ bilgisizce evladına; ‘Allah’a şirk koş’ diyen anne babaya tabi olmayın yani Allah’a şirk koşmayın ama onlara güzel davranın diyor. Yani ‘Allah şirk koş’ diyen anne babaya bile güzel davranın diyen Rabbimiz evlilik yapan anne babalara neden böyle bakıldığının hesabını sormaz mı?”

Telefon geldi

Kadının çocukları ikna olmadı ama Ahmet Bey’in çocuklarından biri bu sözlerden etkilendi. Neticede bir gün Ahmet Bey’in telefonu çaldı. Ahmet Bey telefonu eline aldığında oğlunun sesini duydu. Yıllarca sesini duymadığı için heyecanlandı ve dayanamayıp oracığa yığılıp kaldı. Ambulansla hastaneye kaldırdılar. Hemen ameliyata aldılar, kalp ameliyatı yapıldı.

Günlerce yoğun bakımda kalan Ahmet Bey bu defa ne eşini ne de çocuklarını görebildi. Bir gün hastaneden haber geldi ve Ahmet Bey’in vefatı öğrenilmiş oldu. Ölünce kıymete bindi. Avrupa’dan oğulları geldiler. Eşinin de hiç arayıp sormayan büyük oğlu geldi. Tabutun başında ilginç bir olay oldu. Emekli Hocaefendi müsaade istedi ve bir kaç kelam etti:

“Ahmet Bey çok dertli bir insandı. Camiye geldiğinde zaman zaman şöyle derdi: ‘Evladıyla konuşan babaları anneleri görünce çok imreniyorum, torunları evlerine gelen insanlara bakınca onlar gibi olsam diyorum. Ama sanki hiç baba olmamışım, sanki hiç torun sahibi değilmişim gibi ıssız yaşıyorum.’ Bugün tabutun başına Ahmet Bey’in oğulları, torunları gelmiş ama onun haberi yoktur. Lütfen anneleri babaları dışlamayın. Anneleri babaları hakir görmeyin. Bir gün sizin kapınıza da kimsenin uğramayacağını düşünün.”

Anne baba olmak ne kadar zor iş, öyle değil mi kardeşlerim? Çocuk daha dünyaya gelmeden anneler babalar çocuklarının cinsiyetine göre elbiseler hazırlarlar. Bütün yakınları, komşuları sanki gurbetten gelen birini beklercesine o çocuk dünyaya geldiği zaman sevinçlerle çocuğu alır bağırlarına basarlar, fakat çocuğun hiç kimseden haberi yoktur. Ne gariptir ki bu çocuk büyüdükçe ilk tepkisini annesine ve babasına gösterir.

Çocuk okula gittiğinde onun gibi öğrenci olurlar. Hasta olduğunda onun gibi hasta olurlar. Askere gittiğinde onun gibi gün sayarlar. Hulasa anneler babalar bambaşkadır. Anne dokuz ay yavrusunu karnında taşır, birkaç yıl kucağında taşır, sonra bir ömür boyu da gönlünde taşır. Ne güzel demişler: “Çocuk annenin karnında büyüyor ama annenin gönlünde hiçbir zaman büyümez.” Her insan kaç yaşında olursa olsun annesinin çocuğudur.

Bazı kardeşlerimiz için bir hatırlatma yapalım. Hikaye edebiyatımızda gerçek hayattan esinlenerek yazılır, tamamen gerçek olabileceği gibi kısmen de gerçek olabilir. Evet biz de gerçek hayattan esinlenerek bir hikaye anlatmaya çalıştık sizlere. Herhangi bir isim vermediğimiz gibi; “Bu anlatılanlar tamamen yaşanmış olaylardır” diye de bir iddiamız olmadı. Neticede bu bir hikayedir ama eminim ki nice buna benzer hayatlar vardır. Okuyucuya düşen ders çıkarmasıdır.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Çobanın tek dileği buymuş…

Bazen bana; “Ne kadar çok hikaye anlatıyorsunuz?” diyenler oluyor. Çok geziyorum, çok dinliyorum ve çok …

3 Yorumlar

  1. Selamu aleikum hocam

    Paylaşmış olduğunuz hikaye çok tanıdık, hatta okadar tanıdık ki sanki bi kaç aydır yaşadığımız sıkıntılar gibi ama tek taraflı dinlenilmiş be süsletilmiş !
    Dinen de ben hoş görmüyorum tek taraflı olduğu için

    Bu hikaye beni derinden üzdü
    Rabbim bu hikaye yi size anlatana hidayet akıl fikir şuur versin kendi süslediği yalana doğru olmayan sözlere sizleride alet ediyor.

  2. Olamaz tamamen yanlı yazılmış yazı evlatlar tu kaka öylemi birde evlatları dinleyip yazsaydın biraz adalet biraz adil olun yazıyı okuyanları evlatlara karşı ne kadar kötü düşüncelere sevk ettiğinizin vebale girdiğinizin farkındamısın hocam o evlatlar size hakkını helal edermi ben etmem

  3. Allah Teala razı olsun hocam. Çok güzel bir hikaye. Günümüzde öyle çok benzer olay duyuyoruz ki. Rabbim bize iyiliği ilham ede.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.