Yaz gelince büyük şehirlerin yorgunluğunu atmak için her insan kendine gideceği bir mekân arıyor, büyük çoğunluk da öncelikle doğup büyüdükleri mekânları tercih ediyor. Ancak gidilen yerlerde zaman israfı çok yapılıyor. Sanki yemek, içmek, gezip tozmaktan başka yapılacak bir şey yokmuş gibi günler plansız, programsız bir şekilde yaşanıyor.
İş böyle olunca dinlenmek için gidilen o yerlerde de kısa bir zaman sonra insanlar strese, sıkıntıya girmeye başlıyorlar. İşin bu yönünü tespit eden insanlar bazı sosyal faaliyetlerle insanları bilgilendirmek, dinlendirmek istiyorlar, fakat bu da tam tatmin edici olmuyor. Hemen hemen her yörede “Dağ şenlikleri” veya “yayla şenlikleri” adı altında faaliyetler yapılıyor.
Yarım saat için
Bizim hemşerilerimiz de zaman zaman böyle programlar hazırlıyorlar. Bir seferinde programdan önce bir bilgilendirme semineri düzenlemişler, bizi de bu seminer için davet etmişlerdi. Bursa’dan Gümüşhane’ye bu maksatla gitmeye kalktığımızda dostlarımızdan biri “30 dakika konuşmak için 18 saat yol gidilir mi?” demişti.
Aslında şöyle bir düşünsek… 30 kilo elma veren bir ağaç, bir çekirdekten oluyor… Her bahar bir çiçekle başlıyor. Bir yılı temsil eden takvim yaprakları, birer birer koparılarak bitiriliyor. İnsan denen bu yüce varlık, iki damla sudan oluyor. Ömür denen hayat son bir nefesle bitiyor. Bu misalleri çoğaltmak mümkün… Yani yapılan herhangi bir faaliyeti küçümsememek lazım, önemli olan yapılanın niçin yapıldığıdır, yani niyet çok önemlidir.
Yaz aylarında programlarım genelde çok yoğun oluyor, ancak eğer önemli bir mazeretim yoksa hiçbir insan ayrımı yapmadan davet edildiğim her yere gücümün yettiği kadarıyla gitmeye çalışıyorum. O günlerde de İstanbul’da katılmam gereken bir program vardı, program bittikten sonra hızlı bir şekilde Bursa’ya dönmüş, gece yarısı da Bursa’dan hemşerilerimizin seminerine katılmak için yola koyulmuştum.
Katılım azdı
Dağ şenliklerinde yapılan ilk program olduğu için, katılım istenilen düzeyde değildi. Zaman zaman konuştuğum yerlerde de şunu ifade ediyorum: “Programlarıma katılımın azlığı- çokluğu benim için hiç önemli değildir. Yeter ki niyetlerimiz hâlis olsun.” Fakat katılımın düşük olmasının acaba başka sebepleri olabilir mi?
Bir köy derneği başkanı anlatmıştı; “Hocam müzikli eğlenceli bir program yapınca yer bulamıyoruz, böyle sohbetli, ilahili yapınca kimse gelmiyor” demişti. Aynı şeyi belediyelerin yaptığı konser vs gibi programlarda da görmek mümkün. Edep sınırlarını aşmış görüntüsü ile bir şarkıcıyı çıkardıklarında iğne atsan yere düşmüyor.
Fakat işin acı tarafı düğünlerimizde de böyle bir şey var. Çalgılı türkülü bir düğün olursa kalabalık çok oluyor, bir hoca getireyim, sohbet ettireyim, Allah’ın emrine uygun bir düğünümüz olsun denilirse o zaman katılım düşüyor. Gerek dağ şenlikleri olsun, gerekse düğünlerimiz olsun İslam’ın izin vermediği hiçbir görüntüye hoşgörülü yaklaşamayız kardeşlerim. Varsın kimse gelmesin, melekler geliyor mu düğünümüze, bizim için önemli olan budur.
Düğünden belli olur
Biz Müslümanız bizim düğünlerimiz, bizim eğlencelerimiz başka olur. Düğünlerimizin örnek düğünler olması gerekir. Nureddin Yıldız Hoca’nın güzel bir sözü var; “Müslüman düğününden belli olur” diyor. Çünkü biz sadece bir düğün yapmıyoruz, bir cennet yuvasının temellerini atıyoruz. Şeytanın istediği şekilde düğün yapıp da cennet yuvası kuramayız ki… Unutmayalım ki cehennemin yolu her türlü dinen hoş karşılanmayan gayri meşru işlerle doludur.
Aslında bu devir tam da sahabeler gibi olma zamanıdır. Onları örnek alma zamanıdır. Tüm kötülüklerin artmasına rağmen; “Bir kerelik gelinliğe girmem benim gelinlik paramı Yemen’deki çocuklara gönderin” diyen kızlarımız da var hamdolsun. “Büyük salonlara, gösterişe gerek yok” diyerek caminin salonunda düğününü yapan tıp doktoru bir kızımızı biliyorum.
Hatta bir gün bir grup arkadaşa; “Şu zamanda gereksiz masraflardan kaçının, lütfen düğünlerde yemek vermeyin” dediğimde, Bir arkadaş; “Biz oğlumun düğününde yemek verecektik vazgeçtik. Tanzanya’daki hafızlık yapan çocukların kursunda fakirler çokmuş, onları sevindireceğiz” dedi. İşte böyle düğüne can kurban.
“Hocam ne anlatıyorsun?” demeyin, İslam’ı anlatıyorum, dilimin döndüğü kadar. Gelin evinden çıkarken gelinliğini namahremler görmesin diye tesettüre giren günümüzün Fatımaları da var. Bu gibi örnekler az da olsa var elhamdülillah. Fakat genele baktığımızda düğünlerin halini sizler de biliyorsunuz. Açıklık saçıklığın haddi hesabı yok. Adam mütedeyyin ama bir de gidiyor üst tarafı açık gelinliği ile gelinin fotosunu sosyal medyada paylaşıyor. Allah cümlemizi muhafaza etsin.
Örnek düğün
Güzel bir örnek olduğu için anlatayım, geçen senelerde kardeşim Muhammet’in oğlu Mustafa Yahya’nın düğününü yapmıştık. Kardeşim dünyaya geldiğinde ben ilkokul beşinci sınıftaydım. Abiler bir yerde baba gibi görevler de üstlenirler. Gençliğimde gurbete giderdim, evdekilere hediyeler getirirdim. Kardeşim Muhammet’e hangi görevi versem gözüm arkada kalmazdı. Hani derler ya; “Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de öyle olur” diye. Muhammet diyor ki: “Kuzuları sattığımızda bana gömlek alırdın, beni ilk defa lokantaya sen götürdün, okulda okurken bana harçlık verirdin vs…”
Bir vefa örneği vermek için bunları yazdım, geçmişini unutmadan yaşamak herhalde böyle olur. Muhammet büyüdü evlendi, belediyede müdür oldu fakat hiç değişmedi. Hatta yıllar geçtikçe daha da olgunlaştı. Üç tane örnek evlat yetiştirdi. Düğün cemiyetini yaptığımız oğlu ilkokula gitmeden hafız olmuştu. Ne ilginç ki, düğün cemiyetinde Kur’an okuyan genç Talha Yeşil Hoca, damadın yetiştirdiği hafızlardan birisiydi.
Allah’ın takdirine bakın, gelin hanım ve ailesi kardeşimin ailesine o kadar yakışmış ki… Başta niçin “örnek düğün” dedim? Kardeşim aynen şöyle anlatıyor: “Eşya alırken gelin hanım bize, ‘çok pahalı şeyler almayalım, hatta defolu halı ile diğeri arasında bir iplik farkı vardır, bunlar çok önemli değil’ dedi.” Şu anlayışa bakar mısınız, ne kadar güzel örnek bir düşünce…
Gelini evden çıkarırken kısa bir dua yapıldı, gelin arabasında süsleme falan yoktu. Etrafı rahatsız edecek konvoy ve korna sesleri olmadı. Kuaförmüş, gelinlikmiş, hülasa içimize dışardan sokulan israfın hiçbir çeşidi yoktu. Düğün Kur’an ile başladı, Eyüp Sultan müftüsü güzel bir konuşma ve dua yaptı. İkram yapıldı, sesiz sedasız herkes evine gitti vesselam.
Bu yazıyı Allah için yazdım. Günümüzde evliliğin zorlaştırıldığı, gençlerin evlenmek istemediği, evlenenlerin rızık korkusundan çocuk büyütmek istemediği bir zamanda böyle örnek düğünlerin çoğalması gerekiyor. Bu konuda başta görev tabi ki ailelerde, özellikle de annelerde. Anne demişken şunları da söylemeden geçemeyeceğim.
Maya olmak
Yıllar önce ülkemizi silah savaşı ile yenemeyeceğini anlayan düşmanlar kültür savaşını başlattılar. Aklınıza gelen bütün değerlerimize sinsice saldırdılar. Tek tek yazmaya kalksam bitiremem. Sinema, tiyatro, türkü, şarkı, fıkra, derken yemek isimlerine varıncaya kadar akla hayale gelecek her türlü şeytanlıkla ailelerimizin içerisine girdiler. Çağdaşlık adı altında kılık kıyafetten başladılar şimdilerde yapılmadık bir şey kalmadı.
Böyle zor günlerde örnek olması gereken kızlarımız ve kadınlarımız da mahrem denecek her şeyi normal görmeye başladılar. Artık başka düşmanın saldırısına gerek kalmadı. İslam için çalışanların bile nesli kötülere yem olmaya başladı. Avrupa’nın çeşitli yerlerinden imamlık yapan Osman Gülşen Hoca; “Türkiye’deki açıklık saçıklık Avrupa’da yok” diyor. Sokaklarda kendilerini kaybetmiş gezen kızlarımız geleceğin anneleri olacak. İçimiz yanıyor, üzülüyoruz.
Hepinizin bildiği bir kıssa vardır. Onu bir kere daha düşünelim. Hazreti Ömer bir gece mahalleleri geziyor, yoksulları ve dertlileri araştırıyor. Bir ailedeki şöyle bir konuşmaya şahit oluyor. Bir kadın kızına; “Yarın satacağımız süte biraz su kat. Halife Ömer gecenin bu saatinde nereden duyacak?” deyince kızı şöyle diyor: “Anne, Hazreti Ömer duymasa da Allah duyuyor ya…”
Bu cümleleri duyan Hazreti Ömer radıyellahu anh bu kızdaki faziletleri görüyor ve onu oğluyla evlendiriyor. İşte beşinci Halife diye tarihe geçen ve yaşadığı çağa mührünü vurmuş olan Ömer bin Abdülaziz o haneden dünyaya geliyor. Milletlerin ayakta kalması için edepli annelerin ve ahlaklı evlatların yetişmesi şarttır. Önemli olan maya olmaktır. Bir kazan sütü yarım kilo yoğurt mayalar. Ümitsiz olmadan herkes elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Söylemler ile eylemler bir olursa Allah yardım eder. Gayret bizden tevfik Mevlamızdandır.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
Selamün kıymetli hocam. Sizin bahsettiğiniz gelin adaylarına maalesef hiç rastlayamadık. Yaş geldi 34’e ve hâlen bekârız. Sırf Allah rızası için evlenmek istediğimiz ve O’nun (C.C) razı olacağı bir düğün istediğimiz için… Belki bu niyetimizden ötürü hiç evlenemeyeceğiz ama olsun. Her şeyimiz ALLAH için değil mi?