Burkino Fasolu Sad amca

Burkina Faso’nun uzak bir köyünde Sa’d Amcamız vardı. Siz onu hiç tanımadınız değil mi? Keşke tanısaydınız… Belki de bana soracaksınız:  “Sen tanıdın da ne ibret aldın?” onu da tam olarak bilemiyorum. Ancak ben onu sevdim. Bilirim ki hayattayken o da beni severdi. Öyle söylemişti… Bu sevgi bir işime yarayabilir.

Sa’d Amca‘nın kısa hikayesini dört yıl kadar önce başka bir mecrada yazmıştım.  O dönemde yazılarımı takip edenler bilecektir. Hatta bir kardeşimiz, onun hayatını bir belgesel veya filme aktarmayı düşündüğünü yazmıştı. Sonra olmadı sanırım. Bir daha yazışmadık.

Ben Sa’d Amca‘yı gördüğümde hep Ebu Zerr el- Gıfari radıyellahu anh’ı gördüğümü düşünürdüm. Zira Allah’ın habibi sallellahu aleyhi ve sellem onun için  “Yalnız yaşar, yalnız ölür ve yalnız haşrolur” demişti. Ben bu çağdaş sahabenin yalnız yaşadığını görmüştüm. Meğer ölümü de öyle olacakmış.

Köyünde ilk Müslüman

Sa’d Amca bundan 50 / 60 sene önce gençlik yıllarında bir tevafuk eseri Müslüman olmuş. Köyün ilk ve tek Müslümanı… Kendisine yapılan her türlü işkenceye, dışlamaya sabırla direnmiş. Köyden çıkıp kaçması, başka bir yere gitmesi teklif edilmiş. O buna karşı çıkmış. “Ben gidersem bu köyde Allah’a secde eden kimse kalmaz…” diye cevap vermiş. Evlilik yaşı gelmiş kız vermemişler. Hatta çevre köyleri de vermemesi için ikna etmiş / korkutmuşlar.

Sonra köylü onun bu haline zor da olsa alışmış. Yaşlandığında köye bir grup Müslüman gelmiş. İslam’ı tebliğ etmişler. Köyde Müslümanlar çoğalmaya başlamış. Sa’d Amca ikinci kez doğmuş sanki… Köylerine inşa edilen mescidin daimi müezzini olmuş. Nasıl olmasın ki yıllarca hayalini kurduğu müjdeli habere ulaşmış. Artık onun köyünün de bir mescidi var ve orada ezan okunuyor. Beş vakit namazda dün kendisine düşmanlık edenlerle birlikte namaz kılıyor. Cuma günleri Cuma namazı eda ediliyor büyük bir cemaatle…

Biz onunla en son dört yıl önce görüşmüştük. Sağ kolunun pazılarını gösterip “Ben güçlüyüm daha… Türkiye’ye gitmek istiyorum” demişti. Birbirimize sarılıp gülümseme diliyle anlaşmıştık.  Uzun zamandır o köye hiç yolumuz düşmedi.

Acı haber

Nihayet o köye yolumuz düşünce mescitte kendisini göremedim. Namazdan sonra merak edip durumunu sordum. Acı haber tez duyulur derler bizde ama bu acı haber geç gelmiş.  Yaklaşık bir yıl önce vefat etmiş. Hem de ne vefat etmek…

Ömrünün son günlerinde küçük evinde hayatı zorlaşmış. Sonra akrabaları onu zorla alıp evlerine götürürmüşler. Yalvarmış, yakarmış, direnmiş ama buna engel olamamış. Köydeki diğer Müslümanlar da buna engel olamamış. Hatta eve girerken iki elleriyle kapının kenarlarından tutmuş ve girmemek için zorlamış, kendisini dışarı atmış. Ancak tüm bu çabalar işe yaramamış. Sonra da eve katmışlar.

Burada ne kadar kaldı, son günlerinde nasıl bakıldı, ne yiyip ne içti bilemiyoruz. Sonra vefat etmiş. İşin daha kötüsü adamlar cenazeyi Müslümanlara teslim etmemişler. Cenazesi yıkanmadan, kefenlenmeden, bir grup Müslüman tarafından cenaze namazı kılınmadan defnedilmiş.  

Burada bizim köyler gibi toplu mezarlıklar yoktur. Her ailenin evinin yanında kendi mezarlığı vardır. Köylerde yaygın olarak bulunan putperest inancının sahipleri ölüm sonrasına da inanmadıkları için evlerinin kenarında bir çukur kazarlar. Ölülerini buraya gömerler. Sonra yeni birisini aynı yere tekrar gömerler. Müslümanlar ve Hristiyan aileler evlerinin yanına kabirleri yan yana yaparlar. Müslümanların kabirleri çoğunlukla bir süre sonra kaybolur gider.

İslam fedaisi

Sa’d Amca‘ya ne mi olmuş? Onu evlerinin içindeki böyle bir çukura defnetmişler. Ailenin dışında kimse giremediği için yerini de tam bilmek zor. Buna rağmen; “Onun kabrini ziyaret edebilir miyiz?” diye sordum. Bunun çok zor olduğunu ve muhtemelen izin vermeyeceklerini söylediler. Daha sonra soracaklar ve belki başka bir zaman…  

Bize de sadece gıyaben bir cenaze namazı kılmak ve arkasından dua etmek kaldı. Böyle bir Allah dostu, bir İslam fedaisi dünyadan göçtü. Şunu biliyorum elbette; hiç birimiz bu dünyada baki değil…

Evlenmemişti, çocukları falan da yoktu. Akrabaları ise yıllardır ona düşmandı. Son bir hınçla onu Müslümanlardan ayırdılar. Arkasından ağlayanı olmuş mudur bilemem… Sanırım o da bize düştü.

Hiç görmediğiniz ve tanımadığınız böylesi mücahit ruhlu bir Müslümana Fatiha okumak ister misiniz? Buyurun o zaman…  

Not: Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Haşim Akın/ Habername.com

Yayın Yönetmeni Notu: Bugün insanlık olarak egoizmin, bencilliğin, çıkarcılığın, menfaatçiliğin ve bizi insanlıktan uzaklaştıran her türlü kötü duyguların girdabından kendimizi kurtarmak istiyorsak, 65 metrekare sobalı evde yaşayıp iki cami yaptıran Ali Osman Amca, bir boyacı sandığı ile ailesini geçindiren İsmail Amca, koyunlarını sağıp sütünü hediye eden Kerime Yenge ve sözünde duran Marangoz Kara Mehmet gibi şahsiyetlerin güzel, samimi ve sade hayatlarını okumalı ve onlardan ilham almalıyız. Bizi yeniden diriltecek olan ruh bu ruhtur. İşte bu duygularla İrfanDunyamiz. com olarak güzel ve sade hayatları sizlerle buluşturma gayretindeyiz. Sizler de bu güzel içerikleri sevdiklerinizle paylaşabilir, iyiliklerin, faziletlerin, erdemlerin yayılmasına katkı sunabilirsiniz.

Sade Hayatlar ↗

Bize kaybettiklerimizi hatırlatan, ilham veren sade hayatlar tanımak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.