1986 yılında Ankara’da bir hocaefendiden Kur’an’ı Kerim dersi alıyordum. Hocamız çok samimi bir insandı. Zaman zaman bazı anılarını anlatır, bazen de bu anılarını anlatırken gözyaşlarını tutamazdı. Bir gün, bir âyet-i kerimeyi okuduktan sonra açıklamaya başladı ve yine ağladı. Konu “dua” idi. O gün şu ilginç anısını anlattı:
“İnsanın Allah’ın varlığını tüm kalbiyle hissettiği anlar olur. 17 yaşımda böyle bir an yaşadım. Henüz sakalım yeni yeni çıkıyordu. Sakalı çok seviyordum. Tıraş olmamış, sakallı gezmek istemiştim. Elimde Kur’an’ı Kerim ve Arapça kitaplar, Eminönü’den Üsküdar’a gidecektim. O zamanlar gemilere binmek için önceden bilet alınıyor, daha sonra içeride görevli biletleri topluyordu.
Bilet uçtu
Gemide pencere tarafında oturuyordum. Pencere açıktı. Ben kitaplara bir göz atarken birden rüzgâr elimden biletimi uçurdu. Bilet denize düşmüştü. Bu arada görevli de biletleri toplamaya başlamıştı.
Ben şimdi ne diyecektim? Elimde İslâmî kitaplar, üzerimde İslâmî kıyafet… Her şeyimle İslâm’a zarar verecektim. Gönlümden gelen samimi duygularımla, ‘Ya Rabbi ne olur benim şahsımda İslâm’a bir şey demesinler! Şimdi bana, “hem hoca kıyafetin var, hem de utanmadan ne diye biletsiz bindin gemiye?” derlerse ben ne cevap vereceğim?’ diye dua ettim.
Hüzünlü bir şekilde denize bakarak biletçinin gelmesini bekliyordum. Birden inanılmaz bir şey oldu… Dalga aniden yükseldi ve pencereye vurarak indi. Bir de ne göreyim! Bilet benim olduğum yerdeki pencerenin camına yapışmıştı. Elimi uzatıp aldım. O arada biletçi de gelmişti. Bileti uzattım. ‘Niye ıslattın bu bileti?’ dedi. Ben hiçbir şey diyemedim; çünkü gözlerime yaşlar dolmuştu, konuşsam ağlayacaktım. Allah’a karşı samimiyetim bir kat daha artmıştı.
Senin gücün ne yüce Ya Rabbi! Koskoca deniz, koskoca gemi, ufacık bilet… Nasıl olup da dalga gelip benim pencereye vuracak? O anda sanki bütün hücrelerimle Allah’ın varlığını hissetmiştim. Allah’ıma gönülden söz verdim: ‘Senden başkasının karşısında eğilmeyeceğim ve son nefesime kadar da senin dininin yaşanması için çalışacağım Ya Rabbi!’
Sanki ben çalışmasam O’nun dini yaşamayacak mı? Elbette yaşayacak. Onu koruyan bizzat Allah Teâlâ olduğuna göre benim hizmet etmeme ne gerek vardı? Dünyadaki bütün insanlar iman etseler, dine bir şey katamaz; tam tersi hepsi o dini inkâr etseler, ondan hiçbir şey eksiltemezler. O yüce din sürekli giden bir gemiye benzer; kim ona binerse kurtulur, kim de o İslâm gemisinden inerse kendisi perişan olur. Ona hizmet edenlerin kendileri izzet, şeref kazanır; yoksa dine bir şey katamazlar.”
O yüce din sürekli giden bir gemiye benzer; kim ona binerse kurtulur, kim de o İslâm gemisinden inerse kendisi perişan olur.
Bu olayı anlatan hocam daha sonra Japonya’da Allah’ın dinine hizmet etmeye çalıştı, orada cami yaptırdı. Yaşı 80’i geçmesine rağmen ihtiyar delikanlılar gibi koşturuyordu. İnsanların pek çoğu gençliğini oyunla, eğlenceyle; orta yaşlarını maddeye kölelikle; ihtiyarlığını ise, “Ben emekliyim, işim bitti,” diyerek boş geçirmektedir. Bu insanlar dünyalarını boşa harcamış, dünyadan göçtükleri gün de unutulmuşlardır.
Diğer bir grup insan ise, ilimle, eğitimle meşgul olmuş; insanın sadece etten kemikten ibaret olmadığını, onda başka değerler de olduğunu görmüş ve onları tanıyarak kâinatı okumaya başlamışlar… Kâinatın makro, insanın da mikro bir âlem olduğunu… Yeryüzündeki nehirlerle insandaki damarların nasıl da birbirine benzediğini… Ormanların süsünün ağaçlar olması gibi, insanların güzelliğinin de saçlar olduğunu fark etmiş…
Sırtında dünyayı gezdiren zavallılar iken, dünyanın üzerinde rahatça gezen sultanlar; şandan, şöhretten, namdan, makamdan, maldan değil de; çalışmaktan, hizmet etmekten zevk alan insanlar olmuş; okudukça bilmediklerini anlamış, kula hizmeti Mevlâ için yapmışlar.
Ömür treninde bayağı yol almış; 80’lere, 90’lara dayanmışlar, yine de ihtiyarlamamışlar… Develerine binerek Medine’den İstanbul’a yol alanlar olmuş. “Bu yaşlı halinizle niçin yolculuğa çıktınız?” diye sorulunca: “Hazreti Muhammed Mustafa’nın methettiği asker olarak dünyadan göçmek istiyorum” cevabını vermişler.
Kimilerine cezaevlerinde ölüm fermanları verilmişken, onlar gelecek nesillerin aydınlanması için eserler yazmışlar. Evet, o diyarın sakinleri ölmezler… Düşünmüş, tekrar düşünmüşler ve iki cihanın serveri Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’i bulduktan sonra rahata ermişler.
Bedenen ölürler de, gönüllerdeki sevgileri, insanlarda bıraktıkları izleri ölmez. Çünkü onlar, iki damla suyu denize katmış, damlayı deryaya çevirmiş, faniyi bakiye satmış, kolayı zorla değiştirmişler…
Onların bahçesinde güller bitmiş, dikenler kaybolmuş… Makamları Cennet olsun. Kiminin isminin, kiminin de mezar taşının bile yaşayanlardan daha fazla Hakk’a hizmet ettiğini görmekteyiz. İşte, benim Hafız Osman Şevket Yardımedici Hocam da öyle… Onun 17 yaşındaki “Hakk’a hizmet” duasını Mevlâ kabul buyurmuş. 2017 yılında vefat eden hocamıza rahmet olsun.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
BENZER YAZILAR
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.