Bursa’da esnaf olan Ali bir gün köyüne gider, kahvehanenin önünde oturan insanlara selam verir, hal hatırdan sonra: “Kusura bakmayın, sohbetinizi bozdum galiba. İsterseniz kaldığınız yerden devam edin” der. İçlerinde temiz kıyafetli birisi konuşmaya başlar:
”Bizim öğretmen arkadaşımız Salim, bu köye atandığında kendisine yardımcı olmak için beraber ev aramaya çıktık. Köylüler dediler ki: ‘Şu karşıki ev boş, gidin sahibinden isteyin.’ Evin yakınına kadar gittik, gerçekten de çok güzel bir görünümü vardı. Önünde yaşlı bir amca ayaklarını sandalyenin üzerine uzatmış, arkaya yaslanmış oturuyordu.
Hoş değil
Selâm verdik ve kiralık ev aradığımızı söyledik. Öğretmen olduğumuzu da ayrıca belirtmemize rağmen başını arkaya doğru kaldırdı ve: “Aa” dedi yani “hayır” anlamında. Hem yaşlı, hem de hacca gitmiş bir insanın yaptığı hoş olmayan bu harekete hakikaten çok üzüldük. Biz bekledik ki biraz toparlansın, ‘hoş geldiniz’ desin. Kiraya vermeyecekse bile usulüne uygun konuşsun. Ne garip şey, hem hacı, hem de kaba saba. Bu köyün insanları hep böyle.”
Böyle deyince bizim Ali dayanamayıp öğretmen arkadaştan müsaade ister. Ali’nin itirazı, amcanın hacılık vasfını ön plana çıkartarak eleştirmesinedir. Özellikle amcanın hacılığını vurgulamasını doğru bulmaz. Bir yerdeki insanları iyi veya kötü diye toptan genellemenin de yanlış olduğunu söyledikten sonra onlara şöyle der:
“Sizin dediklerinizin bir kısmına katılmıyorum. Doğrudur, bir Müslümanın, bir insanın hareketleri güzel olmalıdır. Ancak bu güzellik durup dururken olmaz ki? Önce o insanda ilim, kültür olmalı. İkinci olarak ahlâk, edep olmalı. Üçüncü olarak da nezaket, nezafet ve zarafet olmalıdır ki sizin dediğiniz noksanlıklar olmamış olsun.
Gelin görün ki bu amcanın bu hale gelişinde hepimizin hatası- kusuru vardır. Bu hacı diye tabir ettiğiniz insan en az 5 yıl sizin okullarınızda, sizin sunduğunuz eğitimden, öğretimden geçmedi mi? Geçti. Peki, siz 5 yılda hiçbir şey öğretemediyseniz, 1 ay Mekke’de, Medine’de her şeyi öğrenecek idiyse, o zaman bütün okulları kapatıp bütün insanları eğitmek için hacca göndermemiz gerekmez mi?”
Hata başkasında mı?
Öğretmen arkadaş; “Siz de haklısınız ama şu medya yok mu, bizim 6 saatte öğrettiğimizi 6 dakikada silip atıyor” der. Bunun üzerine Ali tekrar şöyle cevap verir: “Medya kimin? Bizim mi, yoksa başkalarının mı? Ticaretimiz ABD’ye bağlı, medyamız Yahudi’nin tekelinde değil mi? Çeşitli yönlerden esaret altına alınmışız da haberimiz yok. Bu şuursuz nesli kim yetiştiriyor?
Bunlar yetmezmiş gibi bir de kalkıp öğretici konumunda olanlar, kabahati başkasında aramamalıdırlar. Ne kadar da çok değişti dünyamız. İnsanlar sorumluluk alanlarını bilmeyince sorumsuz toplum üretmeye başladık. Eski günleri arar olduk. İmam gelince herkes ayağa kalkardı, imamlar problem çözendi. Onların olduğu ortamda boş sözler konuşulmazdı.
Öğretmen, mühendis, doktor, avukat, hâkim, devlet idarecisi, hepsinin ayrı bir değeri vardı. Ne zaman “para merkezli” dünya oluşturulmaya başlandı, işte o zaman her kesimin değerleri altüst oldu. Her şey var oldu, ama bütün değerler de kayboldu. İnsanlara gerçek değerleri hatırlatacak olan kimlerdir?”
Bu konuşmalardan sonra öğretmen arkadaş özür dilemiş ve bir tek insanın hatasını bütün köylüye mal etmenin yanlış olduğunu vurgulamış: “Bakın, bu köyün hepsine kötü dediğimde gerçekten haksızlık etmişim. Ali Bey ne kadar güzel konuştu. Bundan sonra birbirimizin kusurlarını anlatacağımıza noksanlıklarımızı tamamlama kararı alalım ve artık bu günden sonra bir şeyler anlatmak isteyenler düşünsünler ve faydalı olanı anlatsınlar” diyerek de öğretmene yakışır bir nezaket göstermiş.
Nefse dikkat
Değerli kardeşlerim! Genelleme yapmayı, toptancılığı ne kadar da çok seviyoruz, öyle değil mi? Birçok yerde duymuşsunuzdur: “Şu köyün insanı çok iyidir, falan şehrin veya bölgenin insanı şöyledir, böyledir” gibi sözleri… Ya da; “Öğretmenler, şöyledir, imamlar böyledir” tarzı cümleleri. Halbuki bu gibi değerlendirmeler hatalıdır. Bir insandan iyi bir hareket görülünce bütün köyün iyi olması mümkün olmadığı gibi, tam tersinin de olması mümkün değildir. Ayrıca bir memleketin insanını suçladığımızda o memleketin iyilerinin kul hakkına girmiş oluruz.
Olumsuz şeyleri kendimize kondurmuyoruz, hep olumsuzluklar başkalarından kaynaklanıyormuş gibi düşünüyoruz. Herkes kendisini iyilerden sayıyor, hiç kimse benim ayranım ekşi demiyor. Falanın kötülüğünden, filanın yaptıklarından yakınanlar acaba kendileri zemzem suyu ile mi yıkanmışlar? Falan yerin adamını suçlayacağımıza, acaba; “Ben bunların gönlüne niçin giremedim” diye kendi kendimize sorsak nasıl olur?
Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Ve kendisini kınayan nefise yemin ederim.” (Kıyame Suresi, 2) buyuruyor. Yani insan kusuru başkasında değil kendinde aramalı ve kendi nefsini levm etmeli, yani kınamalıdır. Hep başkalarını suçlarsak, nefsimize toz kondurmazsak nasıl nefsimizi ıslah edebiliriz ki?
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.