
Yaratılış alemine boş gözlerle bakmak, bütün bir varlığın, varoluşun farkında olmamak ne büyük bir kayıptır! İnsanın varlığının, varoluşunun anlamını, hikmetini, tasavvurunu kaybetmesi ne büyük bir acıdır! Sahip olduğu değerlerin farkında olmamak ne hazin bir durumdur! İdrak boyutunun imkanlarını kullanmak yerine insan dışındaki varlıkların derekesine düşmek insana yakışan bir durum olamaz.
Varlık dünyasında, varlıkların en şereflisi, en onurlusu ve en değerlisi hiç kuşkusuz insandır. Zira insan; kendisine bahşedilen akıl sayesinde, düşünür, konuşur ve geleceği inşa eder. Yüce Rabbimiz bizim bilmemizi ve idrak boyutuna yükselmemizi istiyor. Şu ayette bizi idrak boyutuna çağırıyor: “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer 39/9)
İstikamet şart
İslami ve insani kimliğimizin inşasında en önemli unsur, sahih bir akla sahip olmamız ve doğru bir istikamet üzere yola revan olmamızdır. Zira sahih akıl; düşünür, analiz eder, sorgular, tetkik eder ve tasavvur dünyasındaki objeyle Yaratıcı arasında varoluşsal, aktif, etken, etkin ve aktüel bağlar kurar. İşte bu da insanın anlam arayışında idrak düzeyine yükselmesidir.
İdrak düzeyine çıkan sahih aklı analiz ettiğimizde üç parametre karşımıza çıkar. Bunlar akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimdir. Selim demek; temiz demek, samimi demektir. Bu samimiyette; sükûnet, sekinet ve selamet saklıdır. Selamet, kurtuluş demektir. Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, hiçbirimizin kurtuluşu olamaz. İstikamete götürmeyen akıl ve kalp de selim olamaz. İnsanlığın; bu dağdağalı, buhranlı ve bunalımlı çağda kurtuluşu, selim olan akıl ve kalbe bağlıdır.
Akl-ı selim, ifrat ve tefritten uzak, dengeyi esas alan; tefekkür, tezekkür ve taakkul merkezli bir anlayışla olayları ve olguları değerlendiren, muhakeme, murakabe ve karşılaştırma fonksiyonlarını icra eden bir özelliğe sahiptir. Akıl -vahiy ilişkisi tıpkı göz-ışık ilişkisi gibidir. Selim akıl, “göz” fonksiyonunu icra ederken, vahiy de “ışık” işlevini yerine getirir. Işığı olmayan bir gözün hiçbir fonksiyonu olmadığı gibi, görme duyusundan mahrum bir “göz”e de ışığın yararı olmaz. Dolayısıyla, göz ve ışık birlikte anlamlıdır.
Selamet bu yolda
Kalb-i selim ise korkudan, kuşkudan, evhamdan arınmış; temiz ve sağlam bir kalp demektir. Her türlü kirden, pislikten, şirkten ve riyadan azade, vahyin temel prensiplerine ayarlı bu kalp ile her türlü yola çıkılır. Selim bir kalp ve selim bir akıl ile her türlü zorluğun üstesinden gelinir Allah’ın izniyle. Nitekim ayet-i kerimede buyurulur: “O gün ki, ne mal fayda verir ne de oğullar… Ancak Allah’a selim bir kalp ile varan başka!” (Şuara, 88-89)
Akl-ı selim ve kalb-i selimin neticesinde zevk-i selim ortaya çıkar. Eskilerin zevk sahibi dediği insanlar zevk-i selime ermiş kişilerdir. Bu estetik bakış ile alakalı olsa da İslam’da estetik, ahlak ve hukuktan bağımsız olmadığı için zevk-i selim denilince güzeli çirkinden, eğriyi doğrudan ayırt edebilme kabiliyeti, yeteneği de bunun içine girer. Zevk-i selimin bir inceliği, bir güzelliği ve bir içtenliği vardır.
Zevk-i selim; heva, heves, konformizm ve hedonizm afetlerine karşı dimdik durabilen, onlara yenik düşmeyen, onlara galebe çalan melekelerimizdir. Kapitalizmin kölesi olan, modaya teslim olan, harcama ve tüketme kültürünü devam ettiren zevk-i selim sahibi olamaz. Hasılı kelam geleceğimizin inşası, neslimizin ihyası, arzımızın imarı; akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimin birlikte, koordineli bir şekilde, güç birliği yapmalarıyla mümkündür.
Selim bir mekanizma
Akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim’i esas alan bir perspektifle zarafet sahibi âlimleri, arifleri ve hikmet ehli bilginleri yetiştiren toplumlar, geleceğe dair planları, programları ve projeksiyonları olan toplumlardır. Böyle bir toplumun inşası için gayret göstermek en şerefli iştir. Bu uğurda ancak masa- kasa- nisa denkleminden sıyrılmayı başarmış asil insanlar hizmet edebilirler.
Aliya İzzetbegoviç; “Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur” diyerek insanlığın önüne gerçek hayatı anlamlandırma perspektifini koymuştur. Bu bakış açısı çerçevesinde hayatımızı inşa ederken, birbirleriyle kopmaz bağlarla bağlı bu iki parametreye dikkat kesilmek gerekir. Bu iki parametre, iman ve salih ameldir. Dolayısıyla sahih ve temiz bir aklın ürettiği bilgi/ ilim ile elde edilen iman ve salih amel, hayata anlam veren ve değer katan ikilinin birlikteliğidir.
Selim bir akıl ve kalp gözü açık bir basiretle hayatı inşa etmek, hayatı anlamlı kılar. Ahlaki erdemleri baş üstünde tutmadan Medinemizi ve medeniyetimizi inşa etmemiz mümkün değildir. Bunun için cehd ve cihad etmek gerekir ki bu da ancak hasbi insanların omuzlayabilecekleri bir vazifedir. Hesabi değil hasbi olmak, insanların kendilerine değil davranışlarına karşı duruş sergilemek, gerçekçi aklı kalbin yörüngesinden koparmadan kullanmak, ahsen-i takvim üzere yaratılan insanı Esma-i Hüsna (En güzel isimler) ile irtibatlandırarak anlamaktır esas olan.
Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.