Asıl zulüm vahyi hayattan çıkartmaktır…

Zulüm kelimesi ve türevleri Kur’an’da 301 defa geçmektedir. Kur’an’daki kullanılış biçimine göre zulmün anlamlarını şöyle sıralamak mümkündür.1- Haksızlık, yazık etmek, şahsi zarar görmek.1 2- Şirk, küfür.2 3-İnkâr.3 4- Günahta ileri gitmek, isyan.4 5- Eksiltmek.5 6- Sömürmek.6 7- Baskı ve işkence.7 8- Nifak.8 9- Yahudilik.9 10- Karanlık.10

Zulüm kavramının Kur’an’da çok sayıda kullanılması ve onun küfür, şirk, nifak, isyan ve fısk başta olmak üzere olumsuz kavramlarla ilintilendirilmesi bu kavramı bazen odak, bazen de anahtar kavram hâline getirmiştir. Fakat şunu hemen hatırlatmakta yarar görüyoruz. Zulüm en büyük günah ve haramlardandır. Bu hakikat kutsi hadiste şöyle dile getirilmiştir: “Zulmü kendime haram kıldığım gibi kullarım arasında da haram kıldım. Sakın kimseye zulmetmeyin.”11

Allah zulmetmez

Kur’an’da da Allah’ın kullarına kesinlikle zulüm etmediğine ve etmeyeceğine dair onlarca ayet vardır. Araştırmacılara kolaylık olması bağlamında bu ayetlerden bir kısmını sadece numara olarak vereceğiz.12 Bu ayetlerin tamamında “Allah asla kullarına zulmetmez” mutlak doğrusu vurgulanmıştır. Zira zulüm, başkasının mülkünde olan bir tasarruf olması münasebetiyle Allah için ulûhiyetin şanına aykırıdır. Çünkü her şey Allah’ın mülküdür.

Allah Teâlâ, asla zulmetmeyeceğini beyan etmişken buna rağmen ona zulüm isnat etmek kişiyi dinden çıkaran ve mürtet yapan bir suçtur. Akaid kitapları Allah’ın zulüm yapmayacağı hakkında yeterli malumatı vermişken bedevi kültürde hâlâ Allah’a zulüm isnat eden söylemler vardır. Ayrıca şiirde ve arabesk kültürde de Allah’a zulüm ifade eden sözler çoktur. Allah’a zulüm atfeden ifadelerin mutlak kâfirlik olduğu bilinmeli ve insanlar konuşmalarına dikkat etmelidirler. Velev ki insan tövbe etse bile önce bu husustaki yanlış itikadını düzeltmek zorundadır. Yanlış düzeltilmedikten sonra tövbe bir anlam ifade etmez.

“Allah zulüm yapmaz” mutlak doğrusunun karşılığı kullarına iman alanında selamet; şirk, küfür, nifak, isyan ve fasıklıktan uzak durmak, hukuka riayet, insan haklarına saygı, her hak sahibine hakkını teslim, salih amelleri artırmak, kötülükleri engelleyip iyilikleri çoğaltmak, fakirlerin ihtiyaçlarını gidermek, Allah’ın yarattığı doğal dengeyi korumak, küfür ehlini veli edinmemek, zenginliklerimizi sömürtmemek, hiçbir kâfire Müslümanlar aleyhine yardımda bulunmamak, Müslümanların din, can, mal, akıl ve namus emniyetlerini mutlaka korumak şeklinde yansımalıdır. Bu konularda hassas olamayanlarda zulümden bir parça vardır.

Vahyi öteleyenler

Esas zulüm türlerinden biri ise hayatın anlamlandırılmasında vahyin hesaba katılmamasıdır. Hayatın anlamlandırılmasında vahyi hesaba katmamak şirktir. Konuyla ilgili şu ayetin mesajını evrensel çapta düşünmek zorundayız:

“Biz Tevrat’ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş, yaralamalara da, karşılıklı kısas olmak üzere (yazılı ceza kurallarına uymayı) farz kıldık. Kim kısas hakkından vazgeçer ve (diyetini, imanda sadâkatinin ve kemâlinin ifadesi olan sadakaya, malî mükellefiyetlere sayarak) bağışlarsa, mükâfatı Allah’a aittir. Bu, suçlunun da günahına kefaret olur. Kimler Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezler, icraat yapmazlarsa işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”13

Mealini verdiğimiz ayet, kısas ve diyet konularında vahyi hesaba katmayan Yahudileri uyarmakta ve Allah’ın hukukunu hiçe saydıkları ve onun yerine kendi uydurdukları yasaları ikame ettikleri için onları “zalimler” diye nitelemektedir. Ayetten çıkan evrensel sonuç ise, Allah Teâlâ’nın buyruklarını hiçe sayan herkesin zalim oluşudur. Maide Suresi’nin 44- 47. ayetleri ülkemizde İslâmcılığın doğuş süreçlerinde çokça okunmuş ve gençlerin ağzından düşmemiştir.

Olaya negatif bakanlar “slogancı gençlik” diye bu gençleri horlasalar da, olay slogan okumaktan öte bir anlam taşımaktaydı. Gençlerin bu ve benzeri ayetleri okumalarındaki amaç; Kur’an emirlerinin bağlayıcı oluşunu zihinlere yerleştirmek ve beşerin tanrı yerine konulmasını reddetmekti. Hukukun birinci kaynağının Kur’an oluşuna vurgu yapmaktı. İslâmcılığın doğru tanımı da budur.

Allah Teâlâ hayatın bütün ayrıntılarına varıncaya kadar hükümler koymuştur. Hayat bu hükümlere göre anlamlandırılmalıdır. Samimi İslâmcılar tanımı vahyin hukukun kaynağı olması ve hayatın genişlik alanında İslâm’ın tezahür etmesi bağlamında yaparlarken algı üzerinden hareket ederek Müslüman gençleri anarşi ile alakalandırıp onları dar alanlara mahkûm etmek ve özgüven sorunu çıkarmak insafla bağdaşmayan bir saldırıdır. Nitekim bu algı sürecinin akademisyenlerinin çoğu gençlerimizin zihin tezkiyesinde öne çıkardıkları ayetleri sebebi nüzulden mutlak tarihselciliğe evirerek bugün için bir anlam ifade etmediklerine vurgular yapmışlardır.14

Hep aynı mantık

Esasında aynı mantık her zaman olmuştur. Bazıları benzeri söylemleri sahabenin yanında da ifade ettiklerinde, Kur’an’ın nüzul sürecini iyi bilen büyük sahabiler onları hemen uyarmışlardır. Bu konuyla ilgili rivayet kitaplarında Huzeyfe bin Yeman’dan şöyle önemli bir olay nakledilir. Hazreti Huzeyfe radıyellahu anh’ın rivayetini çok önemsiyoruz. Kibar-ı sahabeden olduğu için Peygamberimizin bakışını yansıtması muhtemeldir. Zaten bu nedenle şu nakledeceğimiz olay hadis kitaplarında yer almıştır:

“Hazreti Huzeyfe radıyellahu anh’ın yanında Maide Suresi’nin 44. ayetiyle ilgili bir görüş beyan edilmiş ve ayetin sonundaki ‘Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle amel etmezse onlar kâfirdirler’ buyruğuna gelince orada bulunanlardan birisi “Bu ayet Yahudiler hakkında indi” demiştir. Bunun üzerine Hazreti Huzeyfe radıyellahu anh, “Bu İsrailoğulları sizin ne güzel kardeşleriniz. Kur’an’dan güzel bir şey/ müjde nazil olursa size; herhangi bir uyarı/ tehdit nazil olursa onlara. Bu ayet bizler hakkında inmiştir…”15

Aynı durumlar sizin aranızda da meydana geldiğinde ayetteki hükümler sizin için de geçerlidir, demek istemiştir. Benzeri bir açıklamayı Hasan el-Basri de şöyle yapmıştır. “Bu ayetlerin gereklerini uygulamak hepimizin üzerine vaciptir.”16 Ayetin ifade ettiği hüküm, illetler aynı olduktan sonra neticenin herkesi bağlayacağıdır. Kısacası Huzeyfe radıyellahu anh, ayetin ifade ettiği hükmü işletmek istemeyip tek bir olayla ayeti dondurmak arzusundaki kişinin niyetini sezip yukarıdaki açıklamayı yapmıştır.

Tanımından da anlaşılacağı üzere Allah’ın ayetlerine zulmedilmesine karşı çıkmıştır. Böylece ayetleri tarihe hapsetmenin ve evrensel hükümler çıkarmamanın, ictihatlara kaynak yapmamanın doğuracağı yanlış sonuçları, bir sahabi olarak ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Hazreti Huzeyfe’nin bilinciyle ayetlere ve hadislere yaklaşmayı içselleştirmeden, hayatı vahiyle anlamlandırma şuurunu ve istikrarını kazanmadan, vahyi tarihsellik adına donduranlarla ilmi hesaplaşmayı yapmadan veya vahyi hayattan kovmayı çağdaşlığın zaferi olarak ananların itikadi şecerelerini teşhir etmeden bu milletin gençleri sahil-i selamete çıkamazlar.

Şirk eğitimi verilmeli

Hayatın anlamlandırılmasında, vahyi ciddiye almamak veya karşı olmak şirktir. Zira oluşturulan boşluk beşeri olanla doldurulmak suretiyle tanrı- insan üretilmektedir. Tanrı insan üretmenin yolunu erken dönemde kesmek için Hazreti Lokman, çocuğuna şirkin en büyük zulüm olduğunu öğretmiştir.

Küçük yaşta verilen bu eğitimi Yüce Allah, Kur’an’da şöyle anlatmıştır: “Hani Lokman oğluna öğüt vererek (sorumluluklarını hatırlatarak): ‘Oğulcuğum, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşma (ayrıca gizli şirke de düşme, başka otoriteleri kabul etme). Şirk en büyük zulümdür.’ demişti.”17

Bu ayetleri tefsir eden Peygamber Efendimiz’in, çocukları zulüm/ şirkten korumak için verdiği eğitim ilk konuşma döneminde başlamıştır. Küçük yaşta alınan tevhidi eğitim sayesinde berraklaşan zihinler ibadetlerle beslenince ileriki yaşlarda da imanın saflığını korur; imanla küfrün aynı gönülde bir araya gelemeyeceğini bilir.

Kur’an imana şirk/ zulüm bulaştırmamayı defalarca vurgulamıştır. Şu ayette bu husus gayet açıktır: “İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”18 Ayetteki “zulüm” kavramını bireysel anlamda yapılan bir haksızlık olarak anladıkları için sahabe, Peygamber Efendimiz’e; “Ey Allah’ın elçisi! Bizden kendi kendine zulümde bulunmayan yoktur” diye yakınmışlardır. Resulullah da onlara; “Bu sizin sandığınız zulüm değildir. O, Lokman’ın oğluna nasihatinde geçen zulümdür” buyurup Lokman Suresi’nin 13. ayetini okumuştur.19

Sahabe belki de, imanla şirkin aynı kalpte taşınamayacağından emin oldukları için, zulmün şirk oluşu yönünü o an düşünmemiştir. Fakat mesele kendilerine bu yönde açıklanınca rahat etmişlerdir. Bu ayet bütün Müslümanlar için derin anlamlar ifade etmektedir. Buna göre ayet, Müslümanları ideolojilerle imanın aynı kalpte olmayacağı ve imanla beşeri düşüncelerin sentez edilemeyeceği hususlarında uyarmaktadır. Ayet, inananları saf ve yüzdesiz; bütüncül bir iman üzerinde sabitkadem olmaya davet etmektedir.

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR

1 Bak:Bakara2/54,231; Âliİmran3/117,135; Nisa4/64,97,110; A’raf7/23; Hud11/101:Nahl16/28,118; İsra17/33.
2 Bak:Bakara2/51,92,165,254; Âliİmran3/94; Nisa4/168; Maide5/45; Enam6/54,85; A’raf7/165; Enfal8/54; Yunus10/52; Hud11/37,67,94,113,116; İbrahim14/44 vd.
3 Bak :Âliİmran3/94,128; Enam6/21,33,47,68,144; A’raf7/9,37,103; Hud11/67,94; Rad13/6; İbrahim14/42vd.
4 Bak:Bakara2/ 114,140,229; Nisa4/153,160; Maide5/39,107; Enam47,68; Araf7/19; Enfal8/25; Yunus10/13; Yusuf 12/23; Kehf18/59vd.
5 Bak: Kehf18/33.
6 Bak: Bakara2/259, 272,279; Nisa4/10, 30, 40, 47, 77, 148; Enam 6/131,160; Enfal 8/60; Tevbe 9/70; Nahl 16/41, 111 vd.
7 Bak: Bakara2/114; Nisa4/148Nahl16/41; Hac22/39; Şuara26/227.
8 Bak:Tevbe9/47,109.
9 Cuma62/5,7.
10 Bak: Bakara2/17, 19, 20, 257; Enam6/1, 59, 63; Rad13/16; Yunus10/27; Enbiya21/87 vd.
11 Müslim, Sahih, c. III, s. 1995.
12 Bakara 2/57; Âl-i İmran 3/108, 117,182; Nisa 4/40,49,124;A’raf 7/160;Enfal 8/51;Tevbe 9/70; Yunus 10/44;Hud11/101;Nahl 16/33,118; Kehf 18/49vd.
13 Maide 5/45
14 Derslerimize de giren bu hocaları rahmetle anmıyorum. Ahirette hesap versinler bakalım. Şahitliğimizi ise yalan üzerine bina etmiyoruz. Rabbimize onları zalimler diye anacağız; şahitliğimiz bu yönde olacak. Zira onlar bu beyanlarıyla muhtemel bir İslâm toplumunun önünü kesmek istemişlerdir.
15 Taberi, Camiu’l-Beyan, c.IV, s.593.
16 Abdulaziz Mustafa Kâmil, El-Hukm Ve’t Tehaküm fi Hıtab’i-l Vahy, Riyad, 1995, c. I, s. 163.
17 Lokman31/13.
18 6/En’am 82.
19 Taberî, Câmiu’l-Beyan, V, 251; Buhârî, 65, Tefsîr, 6, V, 193; Ahmed, I, 378; Tirmizî, 48, Tefsir 7, no: 3067, V. 262;  İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakki’în, IV, 304; Ebu’s-Suûd Efendi, İrşad-ı Akl-ı Selim, III, 156.

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.