Aşkla koşan yorulmaz…

Öyle insanlar vardır ki hayatlarını insanlığa hizmet etmeye adamışlardır. Gece gündüz insanların derdiyle dertlenir ve onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Normal insanların takat getiremeyeceği derecede bir gayretin içerisindedirler. Onların halini görenler, kimi zaman anlam veremez ve “Bu insanın derdi ne ki sürekli koşuşturup duruyor” diye düşünürler.

Kimileri de “Bu işten bir çıkarı olmalı” diye düşünerek su-i zanna düşerler. Hikmet gözü ile bakanlar ise “Aşkla koşan yorulmaz” sözünde ifade edildiği üzere, onları koşturan şeyin Hak aşkı olduğunu anlarlar. Ve Hak dostları bu minval üzere kabirde dinleninceye kadar mesailerine devam eder. 

Fedakar kimseler

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem böylesi kişilerin ümmetin hizmeti için özel yaratıldığını ifade ederek onların halini şöyle açıklamıştır: “Allah’ın öyle kulları vardır ki, Allah onları insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İhtiyaç anında insanlar onlara sığınırlar. Onlar, yarın Allah’ın azabından emin olacak kimselerdir.” (Münziri, İstinâu’l Mâruf, Hadis No: 3) Yine Peygamber Efendimiz; “Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da kuluna yardım eder” (Müslim, Zikr, 37-38) buyurarak insanları yardımlaşmaya ve kardeşlik hukukuna riayet etmeye davet etmiştir.

“Veren el alan elden hayırlıdır” (Buhari, Zekât, 18) nebevî buyruğunda bildirildiği gibi, Cenab-ı Hak bazı insanları “veren el” konumuna yükseltmekte ve onları hayırlı işlerde istihdam etmektedir. “Veren el” olmak sadece maddi değerler için söz konusu değildir. Malı olan malından, emeği olan emeğinden, ilmi olan da ilminden infak eder. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem böylesi kimselere gıpta edileceğini bildirerek şöyle buyurmuştur: “Yalnızca şu iki kişiye gıpta edilir: Birisi, Allah’ın kendisine verdiği malı Allah yolunda harcayıp tüketen; diğeri ise Allah’ın kendisine verdiği ilimle amel eden ve onu başkalarına öğreten kimsedir.”  (Buhari, İlim, 15)

Allah Teâlâ’yı razı edecek yolları çok iyi bilen bu kimseler, hem hayır üzere yaşar hem de insanları hayra davet ederler. Oturmaları kalkmaları, konuşmaları susmaları insanlar için bir ders mahiyetindedir. Onlar ilmi, irfanı, edebi ve faydalı şeyleri öğreterek toplumun ıslahı için çalışan ve böylece de balıktan böceklere kadar milyarlarca mahlûkatın dualarına mazhar olan kutlu kimselerdir. Bu güzel müjdeyi Peygamber Efendimiz şöyle ifade etmiştir: “Şüphe yok ki insanlara hayrı öğreten kimselere Allah mer­hamet eder; melekleri, göklerin ve yerlerin halkı, hatta yuvasındaki karıncalar hatta balıklar, insanlara hayır ve faydalı şeyler öğreten kimseye dua ederler.” (Tirmizî, İlim, 19; Dârimî, Mukaddime, 17)

Ümmettin derdi

İslam tarihi insanlığa hizmet eden gönül sultanlarının hayatları ile doludur. Yetimlerin koyunlarını sağan Hazreti Ebu Bekir, un çuvallarını sırtında taşıyan Hazreti Ömer, su kuyuları açan Hazreti Osman ve aç kalıp yemeğini fakirlere veren Hazreti Ali -radıyallahu anhüm- aklımıza gelen ilk isimlerdir. İnsanların dertleri ile hemhal olan bu yüce gönüllü kimselerin en güzel numunelerinden birisi de –Allah ona rahmet etsin- Halife Ömer Bin Abdulaziz’dir. Onun halini hanımı Fatıma şöyle anlatıyor: “Bir gün Ömer Bin Abdulaziz’in yanına girdim. Namazgahında oturmuş, elini alnına dayamış, durmadan ağlıyor, gözyaşları yanaklarını ıslatıyordu. Ona: ‘Nedir bu halin?’ diye sordum. Şöyle cevap verdi:

‘Fatıma bu ümmetin en ağır yükünü ayaklarımda taşıyorum. Ümmet içindeki açlar, fakirler, hasta olupta ilaç bulamayanlar, sırtına giyecek elbisesi olmayan muhtaçlar, boynu bükük yetimler, yalnızlığa terkedilmiş dul kadınlar, hakkını arayamayan mazlumlar, küfür ve gurbet diyarlarındaki Müslüman esirler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmaya takati olmayan muhtaç yaşlılar, aile efradı kalabalık olan fakir aile reisleri… Yakın ve uzak diyarlardaki böyle mü’min kardeşlerimi düşündükçe yükümün altında ezilip duruyorum. Yarın hesap gününde Rabbim bunlar için beni sorguya çekerse, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve selem- bunlar için bana itab ve serzenişte bulunursa, ben nasıl cevap vereceğim?” (Osman Nuri Topbaş, Vakıf İnfak Hizmet, İstanbul, 2005, s.56; İbn Kesir, Tefsir, IX, 201)

Ömer bin Abdulaziz’i yüzyıllar sonra bugün hâlâ hayırla yâd ediliyorsa bunun sebeplerinden birisi de onun adil bir yönetici olmasının yanı sıra merhamet dolu bir yürek taşıyor olmasıdır. Onun kıymeti insanlara karşı olan bu güzel niyetinden ve onlara yardım etme duygusundan kaynaklanmaktadır. Zira insan sevgisi ve yardımseverlik insana yakışan en güzel faziletlerdendir.

Sosyal hayatta şöyle bir gözlem yapacak olursanız, en büyük ve güzel hizmetleri, iyi niyet, şefkat ve merhamet gibi duyguları hizmete dönüştürebilen kimselerin yaptığını görürsünüz. Niyetini amele dönüştüren ve bildikleri ile amel eden kimseler her gün yeni açılımlar yapacak ve yeni yeni ufuklar kazanacaktır. Bu hakikati Abdulkadir Geylani Hazretleri şöyle ifade eder: “Zâhir ilimle amel et ki amelin seni daha önce yapmamış olduğun şeylerin bilgisine ulaştırsın.” (Abdülkadir Geylanî, Fethur Rabbanî, Tercüme: Osman Güman, Gelenek Yayınları, İstanbul 2005, s.69)

Bunu bir formülle ifade edecek olursak, niyet artı amel eşittir hizmete dönüşmelidir. Yani asıl mesele niyeti amele dönüştürebilmek ve mahlûkata hususan da insanlığa faydalı olmaya çalışarak artı değer üretmektir. Allah dostları, faziletli kimseler, bilge şahsiyetler hep insanlığa bu ideali aşılamaya gayret etmişlerdir. Bu bağlamda Mevlana Hazretlerinin şu tanımı oldukça ilginçtir: “Zalim hiçbir hayırlı ve faydalı iş yapmayan kimsedir.” (Kabaklı, Ahmet, Mevlana, İstanbul, 1991, s.152)

İnsanın değeri

Darendeli Hulusi Efendi Hazretleri; “Garazsız hem ivazsız, hizmet et her canlıya/ Kimsesizin düşkünün ayağı ol, eli ol” derken hizmetin garazsız ve ivazsız yani karşılık beklemeden ve sevgi duygusunu ön plana çıkararak yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Çünkü insanlara sevgi penceresinden değil de garaz penceresinden bakanlar, karşılıksız hizmet etmenin anlamanı kavrayamazlar.

Böylesi bir gönül kıvamına erişebilmek için de Allah Teâlâ’nın yarattığı bütün mahlûkatı sevmek, hususan da eşref-i mahlûkat olan insanı sevmek gerekir. Balasagunlu bilge Yusuf Has Hacib ne güzel söylemiştir: “Kötü ve alçakça davranışlardan uzaklaşmak için, insanda yardım duygusu ve insan sevgisi birlikte bulunmalıdır. İnsanın değeri taşıdığı insan sevgisi ve yardım duygusu ile ölçülür.” (Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacib, Hazırlayan Yaşar Çağbayır, TDV Yayınları, s.34) Cenab-ı Hak bu güzel duygu ve faziletlerden bizleri de nasiptar eylesin.

Aydın Başar/ Altınoluk Dergisi

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Bir dirilişin ışığı…

Muhsin İlyas Subaşı’nın yazdığı bu hikayenin kahramanı yazarımız Recep Uzun ve onun hocası Celal Kırca’dır. …

Bir yorum

  1. Amin. Rabbimiz razı olsun kardeşim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.