Dağların kıralı aslan bir gün kendi kendine şöyle bir karar alır; “Bugüne kadar hep ben avladım, yakaladım, yedim. Önce ben kendi karnımı doyurdum, sonra diğer hayvanlar da benden arta kalanlarla doydular. Bundan sonra avlayacağım hayvanlar yuvama kadar gelmedikçe onları avlanmayacağım.”
Aslan, yuvasında bir gün bekler gelen yok, iki gün gelen yok, üç gün bekler gelen yok… Açlıktan artık neredeyse yerinden kalkamayacak vaziyete gelir. O güne kadar aslanın artıklarıyla beslenen tilki de; “Aslan bişey yakalasa da kıyısından köşesinden karnımı doyursam” diye oralarda beklemektedir.
Aslan tilkiye seslenir, onu yanına çağırır. Tilki aslandan korktuğu için pek yanaşmak istemez ama onu daha fazla kızdırmamak için yanına gider. Aslan ona şöyle der:
– “Korkma sana bir şey yapacak değilim. Bugüne kadar ben sizi doyurdum, bugün de siz beni doyuracaksınız. Şu karşıda otlayan merkebi kandır ve benim yanıma getir. Sonra onu beraberce yeriz.”
Tilki kurnaz bir plan hazırlar ve bunu hayata geçirmek için merkebe yaklaşır. Selam verir üzülmüş bir pozisyon alarak ona şöyle der:
– “Merkep kardeş, dağların kıralı aslan çok hastalandı, ölüm döşeğinde… Sana selamı var, herkesle helalleştim bir tek merkep kaldı onunla da helalleşeyim diyor. Geçmişte senin akrabalarını yediği için çok üzülüyor.”
Merkep düşünür taşınır “peki gidelim” der. Aslanın yanına yaklaşınca zaten üç gündür aç olan aslan birden bire merkebin üzerine atlar. Merkep bir hamleyle geriye zıplar, pençesinden kurtulur ve uzaklaşmaya başlar,
Bu hali gören tilki hemen onun yanına gider ve ona şöyle der:
– “Merkep kardeş aslandan korkmana gerek yok. O sana duyduğu özlemle sarılmak için üzerine atladı. Yoksa bir art niyeti yoktu.”
“Peki” der merkep ikinci sefer bir daha yaklaşır aslanın yanına. Bu sefer aslan onu bir pençede yere serer. Parçalayıp yemeye başlar. O esnada tilki merkebin beynini gizliden midesine indirir.
Aslan biraz sonra en çok hoşuna giden beynini yiyecekken, onun yerinde olmadığını görür. Hemen tilkiye doğru kükrer ve beyni ne yaptığını sorar.
Tilkinin cevabı çok ibretlidir: “Kralım” der; “Eğer onda beyin olsaydı bana inanmazdı. Hadi bana inandı diyelim, bir defa düştüğü tuzağa ikinci kere düşmezdi.”
İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Olgun insan, hisleri ya da duyguları ile değil aklı ile hareket eden kimsedir. Zira duygular şeytanın tesirine son derece açıktır. Şeytan duygusallık silahını kullanarak birçok insanın ayağını kaydırmıştır. Akıl, duyguları dengeleme görevini yerine getiremediğinde, duygular insanı esaret altına alacak ve onu yanlış mecralara sürükleyecektir. İnsanlık tarihi, duygularına kapılarak hata ve günah çukurlarına yuvarlanmış insanların fecaatleri ile doludur. Yapılması gereken bellidir, Allah Teâla’nın bize verdiği akıl mekanizmasını kullanmak. Bu mekanizma iyi işletilmediği takdirde, insan hayatı zorlaşacak ve sorunlar üretmeye başlayacaktır. Başımıza gelenlerin en önemli nedenlerinden birisi de kuşkusuz ki aklımızı yeteri kadar kullanmamamızdır. Nitekim Cenab-ı Allah ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “O, akılını kullanmayanların üzerine iğrenç bir pislik kılar.” (Yunus, 100)