Resullullah Efendimiz’in hizmetkarı Sa’labe bin Abdurrahman El Ensari, ensardan birisinin kapısının önünden geçerken, hanımının yıkandığını gördü. Bakışlarını ondan alamadı. Günah işlediğini fark edince yüzünü kapatarak Mekke ve Medine arasındaki bir dağa çekildi.
Onu çağırmak için iki cihan güneşi Efendimiz, Ömer bin Hattab ve Salman-ı Farisî’yi görevlendirdi. Medine’li bir çobanla karşılaştıklarında Hz. Ömer ona:
– Buralarda bir genç gördün mü? diye sorar. Çoban;
– Her halde siz cehennemden kaçan kimseyi arıyorsunuz, deyince Hz. Ömer;
– Onun cehennemden kaçtığını nereden biliyorsun, der. Çoban;
– Çünkü o gece yarısı olduğunda ellerini başına koymuş ağlayarak bize gözükür ve şöyle nida eder: Keşke ruhumu ruhlar arasında, cesedimi cesetler arasında kabzetseydim de beni kaza gününe bırakmasaydım.
Genci Resulullah Efendimiz’in huzuruna getirdiklerinde ona sorar:
– Seni bizden uzaklaştıran sebep nedir? Genç;
– Günahım’ deyince Peygamber Efendimiz;
– Allah’ın günahları ve hataları sileceğine dair ayeti okumadın mı? der. Genç;
– Okudum, diye cevap verir. Hz Peygamber; ‘De ki Allah’ım bize dünyada ve ahirette iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru’ ayetini okur. Genç;
-Fakat benim günahım çok büyük, deyince, Peygamber Efendimiz;
– Hayır Allah’ın ayeti daha büyüktür, der ve gence evine gitmesini söyler. O da evine gider ve üç gün hasta yatar. Hz. Selman, Hz Peygamber’e gelir ve
– Sa’lebe ölmek üzere, der. Peygamber Efendimiz onun ziyaretine gider ve başını kaldırarak dizlerinin üstüne koyunca, genç hemen başını dizlerinden çeker. Sevgili Peygamberimiz;
– Neden başını çektin, diye sorduğunda genç;
– Çünkü o günahlara karışmıştır, der. Fahr-i Alem Efendimiz;
– Kendini nasıl hissediyorsun? dediğinde genç;
– Kemiklerim ve derim karıncalanır gibi sızlamakta, der.
– Ne arzu ediyorsun, dediğinde ise;
– Rabb’imin bağışlamasını, diye cevap verir.
Cebrail aleyhis selam iki Cihan Güneşi’ne gelir ve
– Kardeşim Rabb’im sana selam söylüyor ve kulum bana yeryüzü dolusu hatayla gelse, Ben de ona yeryüzü dolusu mağfiretle giderim diyor.
Efendimiz, bunu gence haber verince genç sayha kopardı ve vefat etti.
Kaynak: Ebu’l Ala Afifi/ Tasavvuf, İstanbul, 1996, s. 96
İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Günahları umursamamak ve hafife almak gibi hastalıkların yaygın olduğu bir dönemde, günahını önemseyen ve mahcubiyet hali içerisinde pişman olan gencin hikayesi bizlere, günahlara üzülmek ve pişman olmak gibi erdemleri hatırlatıyor. “Günahlarımıza ne kadar pişmanlık duyuyoruz?” sorusunu sormamızın ve bir iç muhasebesi yapmamızın gereğini ortaya koyuyor. Günahımızı nasıl gördüğümüz, aynı zamanda bizim imanımızın samimiyeti ile de alakalıdır. Bir hadis-i şerifte Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Mümin, günahlarını üzerine düşüverecek bir dağ gibi büyük görür. Fâcir (fütursuzca günah işleyen) kimse ise günahlarını burnu üzerine konan ve kovalayınca kaçacak bir sinek gibi görür.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 49)
- Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…
- Sosyal medyada yaptığımız hatalar neler?
- İhsan kıvamında üç güzel hayat…
- İnsanın hayatı anlama çabası…
- Suudi Arabistan’da tasavvufun izleri…