Dedem mültecilere çok hizmet etti…

Büyük ediplerimizden merhum Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey hatıratında dedesinin mültecilere bakışına dair şöyle bir hatırasını anlatıyor. Şeytani ırkçılık fitnesinin uyandırılmaya çalışıldığı bugünlerde bu hatıradan alacağımız çok dersler var…

Dedemin, birlikte bulunduğumuz son beş yıl içinde, evde on defa akşam yemeği yediğini bilmiyorum. Akşam yemeği için koskoca bir tencereye et suyuna tirit yaptırırdı. Koca tencereye ağzına kadar ekmek doğranırdı. Çoğu zaman bu tencereyi, onun camiine ben götürürdüm.

Akşam yemeğini camiinin medreselerinde oturan muhacirlerle birlikte yerdi. Bunlar Şark İsyanı sebebiyle Van civarından buraya sürülmüş Kürtlerdi. İçlerinde daha önce Şam tarafından gelmiş Seyyid aileleri de vardı. Hükümet bunları sürmüş, getirmiş, buraya atmıştı. Onlara sahip çıkmak Müslüman halka düşmüştü.

Dedemin mütevellisi olduğu Cevizaltı Medresesi‘nde, terk edilmiş yirmi iki oda vardı. Dedem bu göçmenleri oralara yerleştirdi. Ayrıca caminin bulunduğu Dolav mahallesinde, yeri müsaid olanların evlerine de birer aile verdi. Birkaç da boş ev buldu. Sürgünlerin arasında varlıklı, görgülü aileler vardı. Burada mahrumiyet ve sıkıntı içinde idiler.

Dedem, erkeklerini akşam namazından sonra camide alıkoyar, onlarla sohbet eder, kitap okurdu. Bu arada yemeği yerler, yatsıdan sonra yerlerine giderlerdi. Bu insanların, kazançları ve varlıkları az, yiyecekleri kıt olduğu için, mevcut erzakları kadın ve çocuklara kalsın diye, dedem erkekleri camide ağırlardı.

Dedem ve diğer Müslümanlar, sürgün edilen ve çoğu mazlum olan bu insanlara sahip çıktılar. Müslümanlar arasında, dinsiz bazı idareciler yüzünden uyanması muhakkak olan kin ve fitne hislerinin dalbudak salmasını önlediler.

Zulme uğrayanlar, bu kötülüğün, sadece belli bir zümrenin eseri olduğunu, diğer Müslüman kardeşlerinin bu suça katılmadığını, aksine, kendilerine el uzatıp, gönüllerini açtıklarını görerek teselli buldular.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı manzara-hatiralarin-izinde-hatira-arsivi-anilar-gecidi-irfandunyamizali.jpg
buldular.0

Bu muhacirler kimdir?

Ninem, birgün dedeme; “Efendi, sen bu muhacirlere pek çok acıyıverdin, neden ki?” diye sordu. “Muhsine sen ne diyorsun? Bunların içinde Peygamber sülalesi var yahu! Sådåttan olanlar var. Bunların içinde dün aziz iken, bugün zelil olmuş; mevkiini parasını kaybetmiş olanlar var. Dün memleketi olan Van’n, Mardin’in âyânı, eşrâfi, sâdâtı iken, bugün Dolay mahallesinde Cevizaltı’na sürgün düşmüş, muhacir olmuş ekmeksiz, sabunsuz kalmış, çamaşırsız kalmışlar. Sen ne diyorsun?

Efendimiz buyururlar ki: İtham azize kavmin zell… Aziz. iken zelil olmuş, mevkiini kaybetmiş olanlara, iyilikte bulunup yardım ediniz…. Muhsine, siz Allah’ın Peygamber’in emrini yalnız namaz, oruç, hac, zekâttan ibaret mi zannediyorsunuz? Biz yalnız muayyen ibadetleri, ibadet biliyoruz. Hayat baştan başa ibadettir. Hayatımızın her anı Allah’a kullukla geçecek…

Biz kurulmuş saat gibi, belli ibadetler içinde, keyfimiz, zevkimiz, huzurumuz yerinde yaşıyoruz. Halbuki: ‘Ve må halaktu’l cinne ve’l inse illâ li ya’budûn’ var. Ben insanoğlunu ve cinnileri, hiç kimseye değil, ancak bana kul olsunlar, yani hayatları bana kul olmakla geçsin; benim kulum olsunlar, başkalarının kulu değil, nefislerinin kulu değil; paralarını kulu değil; şanların, şöhretlerin, fanî saltanatların kulu değil, ancak benim kulum olsunlar diye yarattım…

“Muhsine, bunların içinde bir de sâdât var, Peygamber evladı var. Bunlara hizmet benim din borcumdur. Namazım neyse, bu odur. Peygamberim emrediyor…” Dedem bunları söylerken ağladı: “Ah Muhsine, zengin olsaydım da bunlara ben maaş bağlasaydım” dedi.

Dedem, bu muhacirleri yerleştirdiği Cevizaltı Medresesi’nin müderrislerindendi. Tabi medreseler kapanmadan önce… Buralar boşaldıktan sonra bu muhacirler gelince, dedem, mütevelli ile görüşerek, onların bu boş odalara yerleştirilmelerini temin etmişti.

Paramparça çamaşırlar

Dedem birgün medresenin önünden geçerken, “Acaba cemaatten kimseyi görür müyüm?” diye, açık duran dış kapıdan, içeriye avluya bakmış. Muhacirler, avluya ip gerip, kurutmak için çamaşırlarını asmışlarmış. Dedem; “Keşke hiç bakmasaydım da şu çamaşırları hiç görmeseydim” diye üzülerek eve geldi.

“Keşke geçmeseydim, keşke görmeseydim. O ne hazin bir manzaraydı; beni ağlattı. Çamaşırlarını asmışlar. Fanilalar, gömlekler… Hepsi paramparça olmuş… Bu insanlar, yarın çocuklarına, torunlarına, bu hadiseyi nasıl anlatacaklar? Ben görmekle üzülüyorum, yüreğim parçalanıyor. Ya onların gönül âlemlerinde açılan yaralar nasıl kapanacak? Bu zulmün sonu, bu millete neye mål olacak? Bu işleri başımıza kimler açıyor?” diye günlerce üzüldü.

Sonra af çıktı ve bu sürgünler, memleketlerine döndüler. Onlardan dedeme mektuplar ve tebrikler gelirdi. Hatta onlardan gelen Arapça bir mektubu okurken, dedemin ağladığını ve “Bizim o basit tirit ziyafetleri, onlara bu mektupları yazdırıyor, bu insanlar, o sıkıntılı günleri nasıl unutacaklar?” dediğini hatırlıyorum.

Beyşehir gölüne düşse

Bir ara dedem, üst üste eve gelmemiş, akşam yemeklerini camiye götürüp orada kalmış olmalı ki, kendi anlattığına göre, ninemin ağzından biraz hiddetli olarak şu sözler çıkmış: “Efendi! Bu cami cemaatinin hiç insafı yok mu? Yahu bu hocanın da çoluğu çocuğu var, ailesi var, ihtiyacı var, demezler mi? Bu kadar düşüncesizlik olur mu?”

Bunun üzerine olanları, “Aman Allah’ım! Dedeniz bana öyle bir kızdı ki!” diye anlatan ninem, onun kendisini şu sözlerle azarladığını naklederdi: “Muhsine, tükür o tükürüğü yutma! O tükürük zehirler seni… Bu tükürük Beyşehir Gölü’ne düşse, balık yaşamaz, zehirlenir!… Bu caminin cemaati dediğin kimseler, Doğu’dan gelen muhacirler…

Ben Allah’tan daha dua ediyorum ki, bana para versin de bunlara maaş bağlasam… Evlerine gidince, çocukları onlara: ‘Baba bana ne getirdin’ diye soracaklar. Baba kendine yemek bulamadı ki, onlara götürsün… Muhsine, beni ağlatma. Muhsine, bir daha senden böyle söz duymayayım…”

(Kaynak: M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar, c.1, s.125- 128)

Ali Ulvi Kurucu

İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Almanya’daki ırkçılar tarafından çok horlanmış bir millet olduğumuz halde bize yakışan o merhametli bakış açısı yerine, ırkçı bir bakış açısı ile mülteciler konusunu ele alıyoruz. Bir Alman, bir Rus ya da bir Amerikalı gibi bu konuyu değerlendirmek biz Müslümanlara yakışmaz. “Siz kardeşsiniz” diyen bir kitabımız var. Hepimiz aynı güzeller güzeli Peygamberin ümmetiyiz. Irkçılıktan, çok bilmiş uzmanlarınızdan, nefret söylemlerinizden beriyiz, beriyiz, beriyiz. Ayet ve hadis dinlemeyenlere daha fazla konuşmak zaiddir. İslam kardeşliğini yüreğinde hisseden Müslümanlara selam olsun…

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.

Şunlara Gözat

Çobanın tek dileği buymuş…

Bazen bana; “Ne kadar çok hikaye anlatıyorsunuz?” diyenler oluyor. Çok geziyorum, çok dinliyorum ve çok …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.