Hasan Hüseyin Varol Hocamı epeydir yazmak, anlatmak istiyordum. Ama şimdiye kadar bir türlü kısmet olmadı. Demek ki Allah’ın lütfettiği vakit geldi ki yazmak nasip oldu. Ama bu seçkin insanları anlatmak gerçekten zor. Allah celle celaluh bizi affetsin; eksiğimizi, kusurumuzu bağışlasın. Bu güzel insanların ruhaniyetleri de bizi hoş görsün. Şüphesiz ki âlim ve salih kişilerin anlatılması gelecek kuşaklar için çok faydalıdır.
Ne güzel cana yakın bir insandı, renkli bir şahsiyetti. Onu görmek bize Mevla’nın ikramı gibi olurdu. Gördüğümüzde keyfimiz yerine gelirdi. Allah ve Resulüne bağlı ve dininin dertlisiydi. Pek yanık bir yüreği vardı. Ona “hocam” diye hitap eder, ellerinden öperdim. Şimdi aynı duygularla “hocam” diyerek yazmak kısmet oluyor. Elli yıla dayanan bir muhabbet ve özlem ile Hocamdan bahsediyorum sizlere. Onu gerçekten çok sevdim.
Sohbet ederdi
1970’li yıllarda MTTB sohbetlerinde tanıdım kendisini. İmam Hatip lisesine başladığımız, gençliğe yeni adım attığımız yıllardı. O günleri unutmak ne mümkün? Gençleri adeta başında toplardı. Onun mimarlık fakültesi talebelerine -ki onlar bizim abilerimizdi- ve MTTB’lilere verdiği seminer ve akşam ev sohbetleri olurdu da, dolar taşardı. Konya’da olduğumda onlara da katılırdım. Şu an yüzlerce yetişmiş insan var bu sohbetlerden Elhamdülillah.
O abilerden birisi ki, -kendisiyle yıllardır muhabbetimiz var- o günleri anlatırken şöyle diyordu yakın zamanda: “Hocamız bizimle arkadaş gibiydi. Candan, samimiyetle sohbet eder, zaman zaman da şaka yapardı. Biz de onu içten dinlerdik. Ama bize hiç bir zaman; ‘Namaz kılın’ demedi. Günler sonra biz kendimizi mescidde, camide bulmaya başladık ve artık bırakmadık namazlarımızı. Allah ondan razı olsun.”
O yıllarda göz önünde olan, tanınan bir hocaefendiydi. Hele onun Ramazan günleri Yavuz Selim Camii’nde kürsüye çıkarak, Kur’an-ı Kerim’in bir cüzünü ezbere okuması asla unutulamaz. Ne güzel ve içten tilâvet idi o. Hala kulaklarımızda sanki… Yıllarca onu dinledik Elhamdülillah. Zevk ve huşû ile… O günleri nasıl unutayım ki? Namazdan sonra olmasına rağmen, o cemaat nasıl dururdu, boşluk bulunmazdı. Herkes huşû içerisinde ve ağlaşarak dinlerdi.
Fırsat oldukça o kalabalıkta kürsüden inişini bekler, elini öper, kucaklaşır ve duasını alırdım. O yumuşacık elini ve tatlı gülümsemesini nasıl unuturum? Bunları hatırlayınca hala etkileniyorum. Âlim ve salihlerin elini öpmek, ne büyük servet! Sonraki yıllarda Hocamla irtibatı hiç kesmedik. Çok hoş sohbetler ederdik. İnsana çok yakındı, insanlar onunla muhabbeti arardı. Talebelerine karşı da öyleydi, tanıyan bırakamazdı.
Gönül yolcusu
Tahir Büyükkörükçü Hocamın talebesi ve akrabası olmuş, Ladikli Hacı Ahmed Hüdai Hazretlerine de beraberce gitmişler yıllarca. Onlarla bir gönül yolculuğu olduğu gibi, aynı zamanda ehl-i tasavvuf idi. Tahir Hocam gibi o da Sami Efendi Hazretlerinin bahçesinin bir gülüydü. Zaten Sami Efendi’nin salikleri Konya’da hem çoktu, hem de görüldükleri zaman o bahçeden sulandıkları belli olurdu. Allah Teâlâ o güzel insanların hepsinden razı olsun.
“Herkesin kıymeti gayreti oranındadır” derler. Hasan Hüseyin Hocam çok gayretliydi. Görevinde “gönüllü” idi. Gönül girmeden hizmet olmuyor zaten. “Görevimi yaparım” demek kurtarmıyor insanı, tesiri de olmuyor. Gecesi gündüzü yoktu Hocamın. Halk ve özellikle gençleri hiç ihmal etmezdi. Çalışmak gerekiyor tabii ki de. Tohum atınca Allah meyveye durduruyor. O da bir çiftçi gibi ömrü boyunca tohum saçmakla uğraştı.
İnsan ilmi saklar ve yaymazsa, büyük bir vebali olur. Bunu bilen insandı Hocamız. Bizim tarihimizin güçlü dönemlerine bakınca; mutlaka âlim ve amirler iyi çalışmışlardır. Ne zaman ki rehavete kapıldılar, işte o zaman gelmiş kayıplar. Din hizmetleri ile görevli ve dininin gönüllüsü olan her kardeşimize örnektir Hocaefendimiz. Onun hizmetleri çok çeşitli sahalardadır. Hangi alanlarda toplumda eksiklik görmüşse o alanda çalışma yapmıştır.
İyi bir hafızdı
Önce Konya’da sonra İstanbul’da büyük hocalardan ders almış güçlü bir hafızdı. Tashih-i Hurûf dersleri Konya’mızda Hocaefendi ile canlanmıştı. Hafızlığını bitirenler ona gelirlerdi. Esmâü’l Hurûf (Harflerin İsimleri) ile başlayan dersleri Ahvâlü’l Hurûf (Harflerin 65 Hali) ile devam eder ve çok verimli olurdu. Tabii ki bu konuda yetiştirdiği talebeler de bir alt bölümde ders vermeye başlardı. Unutulan bu usul, zamanla etrafa yayıldı Elhamdülillah.
Hasan Hüseyin Varol Hocamla bu muhabbetimiz bizim oğulların da kendisinden Tashih-i Hurûf derslerini almalarına vesile oldu. Çocuklarımız ondan ilim öğrenmişler, biz onu nasıl hayırla anmayalım, öyle değil mi? Hafızlığa çok önem verirdi. “Hafız olun, hafız kalın, hafız ölün!” derdi. Hatta bu güzel sözlerle başlamıştı İkbal dergimizin röportajına. Bu ifadeler çok önemliydi. Gençliğe önemli mesajlar vermişti.
Onun talebelerinden istifade edip, ilahiyat fakültesi ile protokol yaparak İkbal Kur’an Kursumuzda Tashih-i Hurûf dersleri verdirdik kendisinin bilgisi dâhilinde. Çok verimli olmuştu gerçekten. Onun talebeleri de bir ışık olmuştu Konya’mızda. İmam Hatip yeterlilik sınavlarını yaparken, onun talebelerini besmele çekmesinden tanırdık, hemen belli olurdu.
Kurra Hafız olan Hocamızın Türkiye birinciliği de vardır. Rabbimiz rahmet eylesin. Okuttuğu ve onların da okuttuğu binlerce talebe vesilesiyle amel defteri kapanmaz inşaallah. Onların pek çoğu selatin camilerinde imam hatip, öğretmen ya da ilahiyat fakültelerinde akademisyen oldular. Ah Hocam! O talebelerini ne çok severdin, onların adeta üzerlerine titrerdin. Bir nesil böyle fedakar hocaların gayretleri ile yetişti.
Hocam rahmetli, kurduğu vakıfla da büyük hizmetlere vesile oldu. Türkiye’de bir kasabada ilk olan İmam Hatip Lisesi bizim kasabada idi. Alibeyhüyüğü İHL, onun kurduğu Hayra Hizmet Vakfı bünyesinde Çumra’ya bağlı olarak yapılmıştı, sonradan müstakil oldu. Zorluklara rağmen okulumuz devam etmekte hamdolsun. Bu okul vesilesi ile rahmetli babamla da ara sıra bir araya gelirlerdi.
Hatıralarını yazdı
Hasan Hüseyin Hocam yaşarken hatıralarını yazmıştı. Ne iyi etmiş, bugün onları okudukça şevki artıyor insanın. Onunla ilgili bazı bilgileri oradan öğreniyoruz. 1934 yılında Bozkır‘da doğmuş, ilk dini bilgilerini köyünde almış. Onu yetiştirmede annesinin gayreti çok olmuş. Babası Kur’an okurken, annesi özellikle dinler ve bu durum onun da dikkatini çekermiş. Hani derler ya “adam olacak çocuk” diye. Demek ki geleceğin Kur’an muallimi olacakmış…
Kendisinde hafızlık kabiliyetini gören köyün hocası babasına; “Bu çocuğu boşa verme. Konya’ya götür ve onu hafız yap” deyince, babası gelir annesine anlatır. Annesi zaten bu konuda çok gayretlidir. Fakir hallerine rağmen Konya’ya hicret ederler. Konya’ya hicret edince hafızlığa başlar. Daha sonra İstanbul’a giderek büyük üstadlardan dersler alır. Çocuğun tahsiline göre plan program yapan böyle bir aile ne mübarek bir ailedir, öyle değil mi kardeşlerim?
İstanbul’da bir yıl resmi müezzinlik yapar. Konya’ya dönerek bir miktar fahri imamlık yaptıktan sonra askere gider. Dönüşte resmi İmam Hatip olarak vazife alır. Bu arada Sultan Selim Camii’ne tayin olur. Bundan sonrasına biz de şahid olduk. Orada görevli iken Hayra Hizmet Vakfı’nı kurdu ve önemli hizmetlere vesile oldu. Binlerce talebe yetiştirdi. Son olarak Kapu Camii İmam Hatipliğinden emekli oldu.
5 Nisan 2023 tarihinde çok sevdiğimiz Hocamız vefat etti. Vefatı bizleri hüzne boğmuştu. Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibiydi gerçekten de. Onun için Hakk’a vuslat idi ama bizim için hicran. İşte o gün bize şu dizeleri yazmayı lutfetmişti Mevlamız:
Bir Kurra Hafız daha göçtü dünyadan,
Hem nasip almıştı ilim ve irfandan,
Âlim ve mücahid idi koşardı durmadan,
Ümmet için çırpınırdı usanmadan.
Hasan Hüseyin Varol Hocaefendi adı,
Türkiye’yi aşmış idi Kur’an’da yâdı,
Nice talebeler yetiştirdi sayısı yok,
Bıraktığı eserlerin değeri pek çok.
Sadaka-i cariyeler açık koyacak defterini,
Doldurmak kolay değildir hem de yerini,
Bir asra yakın ömrün Kur’an’a verdi,
Binlerce Kurra Hafız mezun etti.
Nice gençlik yetiştirdi sohbetleriyle,
Bizler de dahil olurduk o çocuk hal ile,
Dolar taşardı evler ve dernekler,
Ortaokul, lise ve üniversiteliler.
Dava adamı olmak işte böyle olur,
Bazen hapislerde çile ile yoğrulur,
Yûsuf’lar misâli her birine medrese olur,
İnşaallah hocama nice cennetler bahşolur.
İki bin yirmi üç nisanın altısı,
Üçlere konulup yapıldı duâsı,
Âlimin ölümü, âlemin ölümüdür,
Cemiyet ancak âlimlerle dirilir.
Cenab-ı Hak Hocamızı cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin. Başta Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem olmak üzere, yolunda yürüdüğü ehli beytine ve eshab-ı kiramına kavuştursun. Lüvaül hamd sancağının altında onu da bizleri de buluştursun. Allah Teâlâ Hocamızın evlatlarına ve onun neslinden gelenlere de hayra hizmet etmeyi nasip eylesin. Amin.
Muzaffer Dereli/ İrfanDunyamiz.com
İLGİLİ YAZILAR
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.