Dünyalar benim oldu…

Trabzon’daki okulumu bitirip üniversiteyi kazanıp, İstanbul’a gittikten sonra elimin üzerindeki lezyon büyümeye başladı. Gittim Pendik’teki özel bir doktorda muayene oldum. Doktor; “Bu dedi hayvandan bulaşan bir virüse benziyor, hayvanlarla uğraşıyor musun?” diye sordu. “Evet, ara sıra kasaplık yapıyorum” dedim. “Tamam, ondan bulaşmıştır” dedi. Bana bir krem verip; “Bunu sür geçer” deyip beni gönderdi.

Fakülteyi de bitirip Ankara’ya öğretmen olarak atandıktan sonra öğrenciler ara sıra soruyorlardı; “Hocam elinin üzerindeki bu nedir? Acaba yanık izi mi” diye… Ben de bir şeyler söyleyip geçiştiriyordum. Bir gün Hacettepe Üniversitesi Dermatoloji Bölümü’nden randevu alarak okuldan da sevk yaptırıp muayeneye gittim.  Genç bir Doçent muayene etti, dedi ki: “Hocam, buradan biyopsi aldım laboratuvarda incelememiz lazım, nedir ne değildir karar vermemiz için… Biraz bekleyeceğiz.”

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Doktor aradı

Doktor beni aradı telefonda; “Hocam daha önce tüberküloz hastalığı geçirdiniz mi” diye sordu. “Evet, geçirdim hocam” dedim. “Ne kadar ilaç kullandın?” dedi. “Üç ay sonunda doktorum iyileşmişsin daha ilaç kullanman gerekmez dedi ve ben de ilacı kestim” dedim. Doktor Bey; “Bu ilacın en az bir sene boyunca kullanılması gerekirdi. Çünkü bu hastalık sinsi bir hastalık tekrar geri dönebilirdi. Ama sizin ciğerinizde bir şey kalmamış fakat elinizin üzerindeki lezyon deri veremi olarak nüks etmiş. Yani verem hala bir şekilde vücudunuzda ama size de bir zararı olmaz“ dedi. Sonra da ilaç vererek tedavi etmeye başladı.

O lezyon maalesef iyileşmedi. Sonra askere gittim askerdeki zor eğitim şartlarından dolayı zayıf düştüm, tekrar nüks ettiğini gördüm, tekrar ilaç kullandım, tekrar kaybolur gibi oldu. Ondan sonra Bursa’ya geldim. Bursa’da tekrar nüksetti doktora gittim o da değişik bir ilaç verdi. Buna yeri geldiğinde tekrar devam edeceğim. Bu fasıla burada ara veriyorum.

Üniversite yılları

Daha önce size Trabzon İmam Hatip’te okuduğum yılları anlattım. Artık Üniversite yıllarına, İstanbul’a geçiyoruz. Bundan sonra yazacaklarım inşâallah İstanbul’la ilgili olacak. Üniversite sınavına girip puanlarımız elimize geldikten sonra, okullara kayıt yaptırabilmemiz için ön kayıt yaptırmamız gerekiyordu.

Büyük büyük dedem rahmetli Hacı Hasan Efendi’nin İstanbul Darülfünun’da okuyup, medreseden mezun olup müderris olduğu için benim de aklımın bir köşesinde hep İstanbul’da okuma fikri vardı. Daha doğrusu İstanbul İslam Enstitüsü‘nde okumak benim hayalimdi. Ben de 1981 yılında liseden mezun oldum. Sonucumu elime aldıktan sonra İstanbul’un yolunu tuttum.

İstanbul’a benim bu ikinci gidişimdi. Babamın amcaoğlu merhum Hüseyin Kılıç amcam Zeytinburnu’nda oturuyordu. Çok önceleri İstanbul’a gelip yerleşmiş ve Zeytinburnu’nda mütevazı bir tuhafiye dükkânı işletiyordu. Kendisine bir süre misafir olduktan sonra, biraz İstanbul’u gezme imkânım doğdu. Sonra kayıtlar açılınca Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki o zamanki ismi ile Yüksek İslam Enstitüsü olan fakülteye gittim ve ön kaydımı yaptırdım. Yanımda rahmetli babam da vardı.

Çıkışta beraberce Eminönü’ne inerek oradan vapura binip Haydarpaşa tren garına ulaştık. Haydarpaşa’dan trene bindik, Pendik Kaynarca’da oturan babamın da akrabası ve köylümüz olan merhum Hacı Ahmet Ok Ağabey’in evine gittik. Ahmet Ağabey’e önceden telefon edip, evinin nerede olduğunu sormuştum, o da; “Kaynarca tren istasyonundan inince, doğru yukarı çıkın orada sorduğunuzda da beni bulursunuz” demişti.

Kaynarca tren istasyonunda inip, yukarı doğru yürürken önümüzde yürüyen sakallı yaşlı bir amcaya Hacı Ahmet Ağabey’in evini sormak istedim. Meğer benim sorduğum amca onunla aynı apartmanda oturuyormuş, hatta onun kiracısıymış. “Gel, ben de orada oturuyorum” dedi ve bizi götürdü. Beraberce yürürken, kimsin nesin derken tanıştık. Kendisi de meşhur vaiz Timurtaş Uçar Hoca’nın kayınpederiymiş. 

Büyük sevinç

Biz Pendik Kaynarcada Hacı Ahmet Ağabey’in misafiriyken, ön kaydımın neticelenip neticelenmediğini öğrenmek için Bağlarbaşı’ndaki Yüksek İslam Enstitüsüne gittim. Sonucu heyecanla merak ediyordum. Okulun dış camına kabul edilenlerin isimlerini asmışlardı. Listeyi incelerken kendi ismimi de görünce sevinçten havalara uçtum. Dünyalar benim oldu, dualarım kabul olmuştu. Bu sevincimi babamla paylaşmak için tekrar geldiğim yoldan Kaynarca’ya döndüm.

Okula hangi tarihler arasında kayıt yaptırmamız gerektiğine dair not vardı. Zamanı gelince vakit geçirmeden kaydımı yaptırdım. Artık İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nün bir öğrencisi olma şerefine erişmiştim. Genç kardeşlerim neden böyle dediğimi anlamak isterseniz, eski ile yeniyi bilmeniz ve kıyaslamanız gerekir.  

1981 yılından bahsediyorum, o günkü Türkiye bugünkü Türkiye değildi. 1974 Erbakan’ın iktidara ortak oluşundan sonra ülkemiz genelinde il ve ilçelerde hızla İmam Hatip Okulları açıldı. Öğrenciler İmam Hatiplere rağbet etmeye başlamış ve eşit şartlarda üniversite sınavına girme hakkını kazandıkları için de üniversite kazanma oranları hayli yüksekti. Adeta İmam Hatipler bir anda Türkiye genelinde patlamıştı.

Üniversite azdı

Fakat işin garip tarafı Türkiye’de bugünkü gibi üniversite yoktu… O günün Türkiye’sinde az sayıda üniversite vardı, belki iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar. Yani Ankara, İstanbul, Trabzon, Erzurum, Konya, İzmir, Adana, Samsun, Antalya gibi büyük şehirlerde… Aklıma gelen ilk etapta bunlar. O gün ilahiyat fakültesi olarak da Türkiye’de sadece Ankara İlahiyat Fakültesi vardı; inanabiliyor musunuz? Bugün sayılarını tam olarak bilemiyorum. Ama onlarca hatta yüzlerce ilahiyat fakültesi ya da İslami İlimler Fakülteleri var Türkiye’de; Allah Teâlâ’ya hamdolsun.

Böyle bir dönemde İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girmeye hak kazanmak çok kıymetliydi. İstanbul’un nüfusuna da baktığımızda, kalabalık oluşundan, okumak için müracaat eden öğrenci sayısı takdir edersiniz ki fazlaydı. Hatırladığım kadarı ile o yıl İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne 500 civarında öğrenci kayıt yaptırmıştı ve Enstitü tarihinin en yüksek kaydı olduğu söylenmişti.

Okulumuzun müdürü Dr. Ali Özek Hoca -Allah rahmet eylesin- çok çalışkan bir insandı ve ben ondan duymuştum bunları. Sadece Trabzon İmam Hatip Lisesi’nden yanlış değilsen 40- 50 kadar benim dönemden öğrenci İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne kayıt yaptırmıştı.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.