
Mahmud Efendi Hazretlerini ortaokulda okurken Sivas’a geldiğinde ilk defa görmüş ve elini öpmüştüm. Bir defa da 2010’lu yılların başında Eyüp Sultan türbesinin tam önünde görmüştüm. O zaman tekerlekli sandalye ile getirmişlerdi ve caminin avlusu sarıklı ve şalvarlı dervişlerle doluydu. Ay gibi parlıyordu mübareğin yüzü. Allah vergisi bir güzelliği vardı. Arkadaşım Umut Bulut, Eyüp Sultan’daki Sibyan Mektebi’nde çalıştığı için gitmiştim o gün oraya.
Vefatından bir iki yıl önce Osman dayımın damadı Sinan Hoca ile Üsküdar’dan belediye otobüsüne binip dağlar tepeler aşıp Beykoz’daki evine kadar gitmiş de görüşememiştik. Kapıdan bir şeker ikram edip göndermişlerdi bizi. Çok yaşlı ve çok seveni olan bir zat olduğu için böyle olacağını az çok tahmin edebiliyorduk. Ziyaret etmiş kadar sevap alabilmek için çıkmıştık yola. Oradaki köylülerden doğal sirke ve bal satın alıp geri dönmüştük.
Hayatı ilim
Mahmud Efendi fakirin dünyasında çok önemli birisidir. Çünkü o batılılaşma hareketlerine karşı en somut direnci gösteren öncülerdendi. Onların dayattıkları kılık kıyafetleri reddetmiş sarık, sakal ve çarşaf gibi kıyafetleri ön plana çıkartmıştı. Okulların verdiği diploma yerine âlim olmayı önemseyen talebeleri ülkemizin her tarafında ilim sancağını yere düşürmediler.
Mahmud Efendi’nin kısaca hayatı şöyle. 1927 yılında Trabzon’un Of ilçesinin Tavşanlı köyünde dünyaya geldi. Hafızlık yaptıktan sonra Hacı Dursun Efendi’den İslamî ilimleri tahsil ettti. Bölgenin önemli âlimlerinden Mehmet Rüştü Aşıkkutlu Hocaefendi’den talim dersleri aldı. Ayrıca gençlik yıllarında bir sene kadar Kayseri’de Tesbihcizade Ahmed Efendi’den Sarf, Nahiv ve Farsça dersleri aldı.
Askerden önce icazetini alıp ders okutmaya başladı. Balıkesir Bandırma’daki askerlik vazifesi esnasında Ali Haydar Efendi Hazretleri ile tanıştı. 1954 yılında İstanbul Çarşamba’daki İsmailağa Camii’ne imam oldu. 1960’da şeyhinin vefatı üzerine irşad vazifesine başladı. Bu tarihten sonra İsmailağa onun etkili vaazlarını dinlemeye gelenlerle dolup dolup taştı.
Sünnete önem verdi
Mahmud Efendi özellikle Ehl-i Sünnet itikadına bağlılığı ve Sünnet-i Seniye’ye olan düşkünlüğü ile dikkat çeken bir âlimdi. Nafile ibadetlere ve zühd üzere yaşamaya önem verirdi. Çok namaz kılar, çok Kur’an okur ve damadının söylediğine göre her gece teheccüte kalkardı. Gün içerisinde bir insanın takat yetiremeyeceği kadar koşuşturur, akşamın geç saatlerine kadar ilim, irfan, sohbet, irşad ve derslerle ilgilenirdi.
O ilme o kadar düşkündü ki çok iyi hocalar yetiştirmek istiyordu. Hayatını buna adamıştı. Parasızlık yüzünden ders okumaktan vazgeçen bir müezzine, hanımın bileziklerini götürüp verecek kadar bu meseleye sahip çıkıyordu. Bu konunun önemi hakkında şöyle diyordu: “Boğaz köprüsünü alelâde marangozlar, demirciler yapabilir mi? Büyük mühendis, büyük mimarlar lazım. İşte bu din köprüsünü de küçük hocalar yapamaz, büyük âlimler lazım.”
İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma hususuna çok dikkat eder ve bir münkerle karşılaştığında mutlaka üzerine düşen tebliği çekinmeden yapardı. Kendisi uzun yıllar emr-i maruf ve nehy-i münker amacıyla çeşitli seyahatler yaptığı gibi cemaati içerisinde de bunu yaygınlaştırmıştı. Belli günler sokağa çıkılır ve emr-i bil maruf yapılırdı. Bu konuda şöyle derdi: “İstanbul’un bütün evleri medrese olsa emr-i bi’l mâruf ve nehy-i ani’l münker olmasa bir değer ifade etmez. Allah aşkına acıyın bu insanlara. Sel gibi cehenneme akıyorlar.”
Bütün Allah dostları gibi insanlığı sömüren faiz günahından nefret eder ve adeta iğrenirdi. Emekli Eyüpsultan Milli Eğitim Müdürü Murat Öğütçü Bey’in anlattığına göre bir gün cemaatten biri, “Elimde bir miktar faiz parası var onu ne yapayım?” diye sorduğunda; “Köpeğe dahi verme köpeği zehirlersin” demişti. Mahmud Efendi’nin anlayışı eğer bir yerde bir günah varsa o günaha set çekmekti. Onun din anlayışında günaha götüren hiçbir açık kapı bırakılmazdı.
Ulüvv-i himmet
Bazı insanlar Allah dostu olmayı kolay zannediyorlar. Oysa Allah dostu olmak ulüvv-i himmet sahibi olmayı gerektirir. Yani insan Allah’ın rızasına kavuşmak için himmetini yüce tutmalıdır. Bu da ne ile olur? Elinin yetiştiği yere müdahale etmekle olur. Hafızlığını İsmailağa’da yapan eski Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin Hoca bu konuda şöyle bir hatırasını anlatıyor:
“Erzincan Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı şehirde İslamî hizmet yapmaya çalışan kurumları ve şahısları ciddi derecede bunaltmıştı. Babam da aranan isimler arasında olduğu için Erzincan’da duramıyordu. Babam bir ziyaret esnasında Mahmud Efendi üstadımıza olanları anlatınca, dönemin Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu Bey’i aramış ve babamı ona yönlendirmişti. Babamı dinleyen Bakanımız, Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden birisine yapılan zulmü anlatmış ve komutanın oradan gitmesini sağlamıştı.”
Bir Müslümanın sıkıntısını duyar duymaz, hiç tereddüt etmeden tanıdıklarını arayacak kadar himmetini yüksek tuttan Mahmud Efendi aynı tavrı Rizeli bir hocahanım karakola götürülünce de göstermişti. Kamil Şenocak Hoca’nın anlattığına göre, bunu öğrenen Mahmud Efendi, Kasımpaşalı Kemal Efendi’yi çağırıp ona; “Derhal Samsun’a git, Kâmil Hoca’yı bul. Bafra’da ders okuturken tutuklanıp, nezarete atılan hocahanımı Karakol’dan çıkarın. Hocahanım oradan çıkmadan bize evimize gidip istirahat etmek helal olmaz. O kurtulana kadar İsmailağa Camii‘nde bekleyeceğim, evime gitmeyeceğim” demişti.
Bunun üzerine Samsun’a giden Kemal Efendi, Kamil Efendi’yi bulur ve şehrin eşrafından birinin delaletiyle Vali Bey’e ulaşırlar ve durumu ona anlatırlar. Vali Bey helal süt emmiş birisi olmalı ki kaymakamı arar ve: “Kaymakam! Kur’an-ı Kerim okutan bir hoca içeriye alınmaz. Derhal Hocahanım’ı serbest bırakın” diyerek olaya müdahale eder. Bunun üzerine Kemal Efendi iyi haberi Mahmud Efendi’ye yetiştirmek için ilk otobüsle İstanbul’a gider.
Talebelere şefkati
1977 senesinde İsmailağa’da okuyan Osman Gülşen Hoca şöyle bir hatırasını anlatıyor: “Biz İsmailağa’da okurken, ders arasında ayaklarımızı uzatmıştık ki bir amcamız aniden odamıza girdi. Toparlanmamıza dahi fırsat kalmadan, sinirli bir eda ile elindeki asayı bize doğru doğrultup; ‘Utanmazlar, terbiyesizler, siz nasıl ilim talebesisiniz? Mahmud Efendi Hazretleri’nin evine doğru ayaklarınızı uzatıyorsunuz?’ dedi.
‘Amcacığım! Bizim öyle bir hürmetsizlik kastımız yok. Vallahi yorulduğumuz için böyle oturduk’ dediysek de bizi dinlemedi. ‘Sizi Efendi Hazretlerine şikâyet edeceğim’ diye söylenerek çıktı. Kendisi söylememiş ama konu Mahmud Efendi’ye kadar gitmiş. Bir gün Efendi Hazretleri bizi camiye çağırdı. İster istemez biraz endişelendik. Acaba kızmak için mi çağırıyordu bilemedik.
Camiye girdik, Efendi Hazretleri’ni beklemeye başladık. Bir müddet sonra kapıda göründü. Kalbimiz yerinden oynayacak gibi çarparak birden bire ayağa kalktık. O Allah dostu eli ile işaret ederek ‘kalkmayın’ dedi. Ama böyle büyük bir âlimin karşısında nasıl oturabilirdik? Bize “kuzularım” diye hitap ederdi. İslam ahlakının bir takım inceliklerini ayet ve hadislerle anlattıktan sonra şunları söyledi;
‘Kuzularım! Canım evlatlarım! Bir kardeşimiz bilmeden sizin kalbinizi kıracak sözler söylemiş. Ben onun adına sizlerden özür diliyorum. Size bu faninin evine doğru ayaklarınızı uzatmanın abes olduğunu söylemiş. Cenab-ı Allah celle celaluh’un en aciz kuluyum. Ben kimim ki benim evime doğru ayak uzatılmasın?’
Bu sözleri duyunca ağlamamak için kendimizi zor tuttuk. Biz kendisinden bir uyarı beklerken, biz gariban talebelerden özür dilemişti. Onun bu derece tevazulu davranması her birimizin adeta içini eritmişti. Fakat tevazuu bununla kalmamıştı, sözlerine şöyle devam etti: ‘Canım kuzularım! Sizden bir ricam var. Bundan sonra bizim eve doğru ayağınızı uzatıp yatmaz ve oturmazsanız, sizlere hakkımı helal etmem.’ Bu yüksek tevazuu görünce bu büyük zata olan saygımız ve muhabbetimiz katlanarak çoğaldı.”
Mahmud Efendi işte böyle bir deryadır dostlar. Onu anlatmakla bitirmemiz mümkün değildir. Onun her halinde Efendiler Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem’e benzeme düşüncesi vardır. Onun çağının müceddidi olduğunu söyleyenler de vardır. Biz o kadarını bilemeyiz ama böyle büyük bir zatın zamanında yaşamış olmak bizim için büyük şereftir. Asıl büyük şeref ise onun talebesi olma bahtiyarlığına erişenlerindir.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.