Ousmane Sembene ve erdemli itirazı…

Erdemli kişilikler, kendilerini gerçekleştirenler, varlığını hissettirenler, tarihin kurucu ve aktif öznesi olanlardır. Erdemli kişilerin kendilerine has yürekleri ve kafaları vardır. Analiz ederler, sorarlar- sorgularlar, onaylar ya da itiraz ederler, dinlerler ve anlamaya çalışırlar.

Erdemliler bilgilerini ve bilinçlerini; aklın, irfanın, tasavvurun ve inancın koordinatlarında bulurlar ve şahsiyetlerini bu koordinatlar üzerine inşa ederler. Bunlar, olayları ve olguları analiz ederken, seçip ayıklayabilen, farkı fark edebilen bir mantık sistematiğine sahip kişiliklerdir.

Sizleri kendine has yüreği olan; soran, sorgulayan, soruşturan yürekli bir bilge kişi olduğunu zannettiğim birisiyle tanıştıracağım. Hakkında pek fazla bir şey bilmiyorum ama kraliçenin huzurunda yaptığı söylenen bu konuşma böyle düşünmememe sebep oldu. Gerçekten çok etkileyici bir konuşma. Hep birlikte okuyalım:

“1923 doğumlu Senegalli şair, yazar, yapımcı, yönetmen Ousmane Sembène 1997 yılında kraliçenin özel onur ödülüne layık görülür. Ödülünü almak için İngiltere’ye gider; törene katılır ve tarihe geçecek şu konuşmayı yapar ve ödülü almadan salonu terk eder:

Tarihi konuşması

Sayın baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim. Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum. Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.

İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.

İngilizlerin dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karışı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.

İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizlerin kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlâtlarımızı savaşçı yaptı. Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.

Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımızı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler. O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.

Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.

Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler. Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı. İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hâlâ işgale devam etmekteler.

Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz. Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz. Özgürlüğümüzü ilan ediyor ve Avrupalıları kovuyoruz.

Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz. Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.

Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz. Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı… Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını… Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi… Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi… Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.

Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur. İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur.”

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.