Maraşlı Hafız İsmet Karaokur Hocaefendi

İsmet Karaokur Hocamı Maraş Ulu Cami‘de imamlık yaptığı yıllarda tanımıştım. Tebessüm eden temiz bir yüz, sürme çekilmiş gibi koyu siyah kirpikler simasına ayrı bir güzellik verirdi. Kendine has Kur’an okuma tarzı vardı. Sesini yükseltmez. Sade ve sessiz, teganni yapmadan, hüzünlü bir sesle okurdu.

Kur’an okunurken; usul ve makamından, okuyanın İsmet Hoca olduğunu çok insan anlardı. Konya müftüsü olduğu günlerde İstanbul‘a gelmişti. Ali Karaokur veya Kenan Seyithanoğlu‘nun evinde misafir olurdu.

Yıldız parkına gezmeye gitmiştik. İsmet Hocam yemyeşil ağaçları, çiçekleri, ötüşen kuşları görünce, dalgın bir şekilde uzun uzun adeta tefekküre daldı. Sonra da; “Azizim cennet çok güzeldir” dedi. Niçin dercesine yüzüne baktığımızı görünce; “Dünya bu kadar güzel olursa, elbette cennet çok daha güzel olacaktır” cevabını vermişti. O her yerde fiilin failini yani yaratılmışların yaratanını arıyordu.

İstanbul’a her gelişinde, tebessüm ederek; “Maraş’ın güzelliklerini özlemişsiniz, fıstık mı yoksa ezmesini mi istersiniz” der, ona göre hediyesini verirdi. Emekli olduğu günlerde Maraş’a gelmiştim. Saraçhane Camii‘nde Kur’an dersi verdiğini söylediler. Camiye gittim. Namazdan sonra cemaate Kur’an okumasını öğretmek için tahtada ders anlatmaya başlamıştı. Sonra beraberce Bonmarşe’ye Vehbi Şirikçi Abi’nin yanına gittik. Üst katta İsmet hocama bir yazıhane yapmışlar, ziyarete gelenler ile orada sohbet ediyormuş.

Vehbi Abi, eniştesi olan İsmet Hocaefendi’ye çok hürmet eder, saygı gösterirdi. Adeta hislerimize tercüman olurdu. İsmet Hocam da Vehbi Abiye aynı muhabbetle karşılık verirdi. Bir sohbet sırasında; “Hocam artık emekli oldunuz, dinlenirsiniz” dedim. Tebessüm ederek unutamadığım şu cevabı verdi: “Ahmet Bey, Hoca’nın emeklisi olmaz. Rahmetlisi olur.”

Maraş a gittiğimde bir dostum bana; “Ahmet Efendi iyi ki geldin. Benim bir sıkıntım var. İsmet Hoca’ma soracağım ama utanıyorum. İsim vermeden benim adıma Hocama sorar mısın?” dedi. Ben de konuyu anlat ki sorayım dedim. Şöyle anlattı:

“Ya hu kardeşim evde siyah beyaz televizyon var. Hanım ille de renkli televizyon alacaksın diye tutturdu. Ben de ‘evde televizyon var renklisine lüzum yok’ dedim ama bir türlü ikna edemedim. Bir gün yine konuyu açınca ben de o kızgınlıkla, ‘o televizyon bu kapıdan girerse seni boşarım.’ Dedim. Hanımda yatakları ayırdı ne yapacağımı şaşırdım. Televizyonu alsam hanımı boşamam lazım, almasam hanım yatakları ayırdı ne yapmam lazım.”

Yani arkadaş yaptığı hataya fetva arıyor. Ben de İsmet Hocama giderek durumu anlattım. “Hocam arkadaş bir cahillik yapmış. Çok pişman buna ne dememiz lazım” deyince Rahmetli İsmet Hocam o kendine has tebessümü ile; “Ahmet Efendi, o kardeşimiz ‘Televizyon kapıdan girerse boşarım’ demiş. Pencereden girerse dememiş ki, onlar da pencereden eve alsınlar” dedi. Koşarak o rahmetli dostumuza İsmet Hoca’mın cevabını anlattım. Gülerek; “Bir daha hanıma itiraz etmeyeceğim, hele boşarım kelimesini ağzıma almayacağım” demişti.

Rahmetli babamla annem hacca gittiklerinde kafile başkanı İsmet Hocam idi. Hac dönüşü İsmet Hocam beni görmek istemiş. Ziyaretine gittiğimde; “Ahmet Bey, Hac kafilesinde örnek hacı kim deseler, anne ve babanı örnek gösterirdim. Zira ne zaman Kâbe’ye gitsem, anne ve babanız orada idi. Onları dışarıda gezerken hiç görmedim. Böyle anne ve babaya sahip olduğunuz için size ne mutlu!” demişti.

1997 yılında henüz 67 yaşında iken, İsmet Hoca’mın vefat haberini aldığımda adeta dünyam yıkıldı. O bizim abimiz, dostumuz ve hocamız idi. Maraş kıymetli bir alimini kaybetmişti. Hocam seni ve sohbetlerini unutmayacağız. Kabrin pür nur, mekanın cennet olsun. Fatihalarınızı esirgemeyin.

Ahmet Hurşitoğlu/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir yorum

  1. Bu yazıyı yeni gördüm. Allah İsmet Karaokur’a rahmet etsin. Fakat fetvayı öyle bir sallamış ki, tutma gitsin. Çünkü İslâm hukukunda manaya-maksada itibar olunur. “Ukudda itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.” Bu bir Mecelle kaidesidir. Belki talak veren kişinin niyeti sırf yemin idiyse sözleri yemin olarak te’vil edilebilir ve nikah kurtulur ama İsmet Karaokur çalı dibi müftüsü gibi fetva vermiş.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.