Peygamber Efendimiz, şayet Müslümanların âlimleri ve velayet makamını elinde tutanları kötülüklerin önlenmesi için tedbir almayacak olurlarsa, insanların umumi belalara uğrayabilecekleri uyarısını şu hadisiyle beyan etmiştir: “Bir toplumun içerisinde günahlar çokça işlenecek olur ve engellemeye, değiştirmeye gücü yetenler, kötülükleri değiştirmek için gayret etmezlerse Allah celle celaluh, toplumun tamamını cezalandırır.”1
Benzeri bir rivayette Ümmü Seleme annemiz, Peygamberimize; “Niçin umumi belalar geliyor, onların içlerinde salih insanlar vardır” dediğinde; “Evet! Onların başına gelen musibetler iyilerin de başına gelir”2 cevabını almıştır. Çünkü iyiler, toplumdaki kötülüklere müdahil olmamışlar ve en azından kötülere karşı surat asma haklarını bile kullanmamışlardır. Kötülerin içindeki iyilerin hayatlarının meşruiyeti hakkıyla cihad etmelerine bağlıdır.
Umumi belalar
Bu ibadet hakkıyla yapılmazsa elbette bela da umumi olacaktır. “Günahlar yaygınlaşırsa biz de isyankârlarla beraber helak oluruz”3 uyarısı ile bütün Müslümanları Allah’a isyan etmemek konusunda teyakkuza geçiren Peygamberimiz, günahın bütün türlerine karşı Müslümanların tepkili olmalarını emretmiştir.
Günahlara tepki duymakla ilgili bilinen şu meşhur hadiste Peygamber Efendimiz, ümmetine görev vermiştir: “Sizden biriniz bir münker (İslâm dinine, fıtrata ve selim akla aykırı eylem veya söylem) gördüğünde önce onu eli ile düzeltsin, eli ile düzeltmeye gücü yetmiyorsa dili ile düzeltsin. Dili ile düzelmeye gücü yetmiyorsa, o zaman kalben nefret etsin. Bu durum imanı en zayıf olanların yapacağı iştir.”4
Bu kadarını bile yapmayanın hardal tanesi kadar bile imanının olmadığı belirtilmiştir. Bu hadisi bazı çevreler ve hadis şarihleri; “Elle müdahaleyi devlet, dille müdahaleyi âlimler yaparlar. Halk ise sadece nefret duymakla yükümlüdürler” diyerek insanların genelinden fiili sorumluluğu almak istemişlerdir. Hadise kendilerince bir anlam yüklemişlerdir. Eğer siyasete fiilî müdahale hakkı veriliyorsa unutulmamalı ki vacibin kendisi ile tamamlandığı şey de vaciptir.
Bu durumda hadis, her Müslümana dârü-l İslâm inşa etme görevini yükler. Bu görev hakkıyla yerine getirilmeden İslâm siyasette belirleyici olabilir mi? Hâlbuki “Aynı gemiyi paylaşan yolcular, gemiye zarar vermek isteyenlere tavır almazlarsa gemi su alır ve beraberce batarlar.”5 Yani; “Allah’a karşı işlenen isyana karşı gücü yetenler, engel olmazlarsa, günahları işleyenlerin yanında toplumun tamamı cezalandırılır.”6 Tarihte sünnetullah hep böyle tecelli etmiştir.
Toplumsal fesat
Kötülük ve isyan; bireysel ve toplumsal fesat kimden gelirse gelsin karşı çıkılıp kıyam edilmesi gereken bir suçtur. Peygamber Efendimiz, velev ki Allah’a isyanın, işlenen günahların, dinin emirlerini hiçe saymanın temelinde idareciler bile olsa kötülük odaklarına karşı çıkmanın zorunluluğuna şu buyruğu ile işaret etmiştir:
“Sizin üzerinizde bazı idareciler olacaktır. Sakın ola ki onlara zulümde yardımcı olmayınız, yalanlarını tasdik etmeyiniz. Kim, idarecilerine zulümde yardımcı olur ve yalanlarını tasdik ederse (Kevser) Havuz(un)da benimle beraber olamayacaktır.”7
Yüce Allah, Kur’an’da birçok ayette zulmü ve yalanı yasakladığı gibi zalimlerin Müslümanlar üzerindeki velayetine de onay vermemiştir.8 Kur’an okuyan Müslümanlar bu ayetlerin anlamlarıyla hayatlarına anlam verebilselerdi bugün bizleri emperyalizm kıskaç altına alamazdı. Siyonizm hayatımıza bu kadar etki edemezdi. Müslümanların kanları bu kadar rahat heder edilemezdi. Kâfir velayeti aramızda revaç bulamazdı. Sağ ve sol ideolojilere niteliksiz oy deposu olunmazdı.
Gençlerin imanlarını çalmaya yönelik pozitivist eğitime sessiz kalınmazdı. Faiz başta olmak üzere haram kazançlar bu kadar revaç bulmazdı. Cihadın adından bile ürken korkak bir nesil yetişmezdi. Hançereden geçmeyen lafızlar bize küfre karşı bir direnç ahlakı kazandıramadı. Lafızları tekrarladık ama kâfirlere, zalimlere ve fasıklara velayeti devretmekten de geri durmadık. Hatta tahrif mantığıyla zalimlerin iktidarlarının meşruiyetine(!) tüm İslâm dünyasında fetvalar ürettik.
Allah’ın ayetlerini bile keyfi yorumladık. Siyaset yapmada ayetleri ve hadisleri reddeden veya bilmeyen bir toplumun varacağı yer kâfirlerin gölgesidir. Kâfir gölgesine sığınmayıp İslâm’ı hayatın merkezinde tutarak siyaset yapabilenler Peygamber Efendimiz’e gerçekten ümmet olmanın onurunu yaşayanlardır. Dine bütüncül bakıp Allah’ın kitabını parçalamayanlar da bunlardır.
Müslüman kanı
Tarihte de günümüzde de insanlık zalim yöneticilerden çok sıkıntılar çekmiş, zulümler görmüştür. Özellikle bölgemizdeki zalim yöneticiler yüzünden milyonlarca Müslüman katliama uğratılmıştır. Katliamlar bugün de Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Amerika’ya devam etmektedir. Bu katliamların arkasında dinî, siyasi, iktisadi, tarihî, coğrafi ve stratejik nedenlerin olduğu bilinmektedir. Fakat mazlum Müslümanların yeryüzünde gerçek anlamda sahipleri olmadığı için, kanları dökülmekte ve onların canları karşılığında barbar bir medeniyetin devamı sağlanmaktadır.
Zulme karşı alınan bireysel veya bölgesel tedbirler var ancak Müslümanların kendilerini ve vatanlarını savunmalarına; cihad gibi bir ibadeti devreye sokmalarına kâfirler “terör” damgasını vurduğu için onların meşru savunma hakları bile ellerinden alınmak istenmektedir. Vatanları elinden alınan, namusları kirletilen, nesilleri tüketilen, kaynakları sömürülen, aşağılanan ve horlanan bu kimselerin haklı kıyamı üzerinden gevezelik yaparak, kıyamla terörü karıştıran; zalim katillerin ekmeklerine yağ süren sözde din âlimi Belamların söylemlerinin hiçbir anlamı yoktur.
Onlar, yok ettikleri kıyam ahlakının hesabını Allah’a veremeyeceklerdir. Başta Belamlar olmak üzere, mazlum Müslümanlara sessiz kalan ve tüm duyarlılıklarını yok eden vurdumduymaz kimselere şu tarihî çağırıyı yineliyoruz: “Bir kimse, bir adamın; “Neredesiniz, ey Müslümanlar? Yardım edin!” diye feryat ettiğini duysa, buna rağmen, “Buradayım, yardımına koşuyorum” diye cevap vermese, o kimse gerçekten Müslüman mıdır? Müslümanlığının şuurunda olan kimselerin bu ifadelere kulak vermesi, gereğini yerinde ve fıkıhlı bir şekilde yapması İslâm ümmetinin kurtuluş umududur.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 İbni Mace, Fiten, Had. no:4009, c.II, s.1329
2 Ahmed, Müsned, c.VI, s.295
3 Malik, 56, Kelam, 8, c.II, s.991
4 Ahmed, Müsned (Tah: Muhammed Derviş, Had. no:11073), c.IV, s.23
5 Ahmed, Müsned, c.IV, s.268
6 Ahmed, Müsned, c.Iv, s.191
7 Ahmed, Müsned, c.VI, s.396
8 Bak: Bakara 2/124; Maide 5/51
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.
Daha önce de neşredilmişti