Hüseyin Yılmaz hocayla çocuk eğitimi üzerine…

Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz Hocamız ile çocuk eğitimi üzerine konuştuk.

Çocuğa iyi bir din eğitimi versek bile televizyon kısa sürede her şeyi bozup ifsat ediyor. Bu hassas konuda anne babalara ne tavsiye edersiniz?

Çocuk televizyon ilişkisi, gerçekten anne babaların ve eğitimcilerin en önemli sorunlarından biridir. Bu sorunu televizyonu tamamen evden kaldırarak ya da kapatarak çözmek hem zordur hem de gerçekçi bir yöntem değildir. Çünkü televizyon çağımızın önemli iletişim araçlarındandır.

Zararı yanında faydası da vardır. Her şeyden önce önemli bir bilgi kaynağıdır. Çocuklara ve gençlere yönelik bazı programların, bazı dizilerin eğitici içerik taşıdığını inkâr edemeyiz. Sorun televizyonla mücadele değil, çocuklarımızı televizyonun zararlı etkisinden nasıl koruyacağımızdır.

Bu konuda toplumun her kesimine önemli görevler düşmektedir. Öncelikle televizyon yayıncılarının toplumun dini, ahlakî ve kültürel değerlerini dikkate alan bir yayın politikası sürdürmeleri gerekmektedir.

Yayınlar yetkili kuruluşlar tarafından denetlenmeli, söz konusu değerlere aykırı yayında bulunan televizyonlar için caydırıcı müeyyideler uygulanmalıdır. Bu konuda asıl görev velilere düşmektedir. Çocuklarına televizyon izleme bilinci kazandırma görevi onlara düşer. Anne-babaların kanallar ve programlar konusunda seçici davranıp çocuklarının bazı programları, zaman israfına meydan vermeksizin bilinçli bir şekilde izlemelerine yardımcı olmaları gerekir.

Ayrıca sivil protesto yöntemini kullanmanın da yararı vardır. Din ve ahlak değerlerine aykırı olan programlar karşısında nasıl protesto edileceği konusunda başta basın mensupları, aydınlar, eğitimciler, din görevlileri ve kanaat önderleri toplumu bilgilendirmelidir.

Kısacası televizyon, radyo ve internet gibi iletişim araçlarını yasaklamanın çözüm olmayacağı bilinmeli ve el birliğiyle toplumda bu araçları bilinçli bir şekilde kullanma alışkanlığı geliştirilmelidir.

Mütedeyyin ailelerde bile bir takım menfi televizyon dizilerinin takip edildiğine şahit oluyoruz. Bu dizilerin atmosferinde yetişen çocuklardan ahlak ve terbiye adına bir şeyler beklemekte ne kadar haklıyız?

Az önce de ifade ettiğim gibi, toplumu iletişim araçları konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek son derece önemlidir. Çocuklarımızın televizyon dizilerinden olumlu ya da olumsuz yönde etkilendikleri bir gerçektir. Öyleyse çocuklar televizyon konusunda kesinlikle başıboş bırakılmamalıdır.

Bazı dizileri izleme konusunda kısıtlama getirilebilir ancak bunun yeterli bir çözüm olmadığını da bilmek gerekir. Her şeyden önce çocuklar neyin doğru ve neyin yanlış olduğu konusunda bilinçlendirilmelidir. Bu konuda en büyük görev kuşkusuz anneye düşmektedir. Anneler çocuklarını televizyonun zararlı etkisinden korumaya çalışmalı, bunu da aşırı disiplinle yasaklama yerine uygun bir dille anlatarak gerçekleştirmelidirler.

Zararlı içeriğin niçin zararlı olduğu çocuğa iyi anlatılırsa sonuç alınabilir. Bilinçli annelerin gözetimindeki çocukları televizyon dizileri kolay kolay bozamaz.

Günümüz annelerinin çoğu çocuklarını annelik içgüdüsü ve içerisinde bulundukları kültürel ortamın etkisiyle yetiştirmeye çalışıyorlar. O nedenle çocukların birinci eğitimcisi olan anneleri eğitmeye yönelik projelerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu konuda milli eğitim, halk eğitim, diyanet ve medya gibi etkili kuruluşlara büyük görev düşmektedir.

Çizgi filmlerin çocuğun ahlak eğitimindeki önemi nedir? Çocuğun her türlü çizgi filmi seyretmesi doğru mudur? Sinsi bir şekilde bazı anlayışlar çizgi film yoluyla aşılanıyor olamaz mı?

Çocuğun çizgi filmlere ilgisi ve bu filmlerden etkilenmesi inkâr edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla çizgi filmler ahlak eğitimi açısından son derece önemlidir. Yapılan psikolojik araştırma ve gözlemler de bu tespiti doğrulamaktadır.

Bazı çizgi filmlerin çocukların kişilik gelişimini olumsuz etkilediği de bir gerçektir. Özellikle ideolojik amaçlarla hazırlanan çizgi filmler, her ne kadar çocuğun ilgisini çekse de bazı temel değerleri tahrip etmekte, çocuğun psikolojik ve ahlaki yapısını bozmaktadır.

Çözüm tümden yasaklama değil seçici davranma, bazen kısıtlama, bazı programları birlikte izleyerek yorumlama şeklinde olmalıdır. Ayrıca inanç ve kültür değerlerine saygılı yapımcıların çizgi film üretmeleri önemsenmeli ve bu konunun ilgilileri desteklenmelidir.

Resmi organların da bu konuda bir yapım ve yayın politikası olması gerekir. Aksi halde çocuklarımız genellikle Batı merkezli çizgi filmlerin etkisiyle uyutulmaya devam edecektir.

Televizyon programlarına küçük çocukların yarışmacı olarak katılmaları ve dizi filmlerde rol almaları ileride bazı sıkıntılara yol açabilir mi?

Bu konu daha önce basında çok kere tartışıldı. Çocukların, çocukluk sürecini tamamlamadan şöhret ve reklam amaçlı programlara çekilmelerinin riski büyüktür.

Bu tür programların bazı çocuklar üzerinde olumlu bir motivasyon sağlayacağı ve girişimciliği teşvik edeceği söylenebilir. Ancak daha hayatın başında çocukların şöhret afetine bulaştırılmaları, onlar için ilerde telafisi güç sorunlara neden olacaktır.

Bu tür uğraşlar çocuğun temel eğitimini, ailesi ve arkadaşlarıyla olan iletişimini olumsuz etkileyeceği için onun kişilik gelişimi sorunlu olacaktır.

Çocuğun bilgisayar oyunları ile münasebeti konusunda serbestiyetin ve kısıtlamanın ölçüsü ne olmalıdır?

Oyun ve oyun aletleri konusunda yasakçı bir tavır sergilemek elbette çocuğa haksızlıktır. Onun temel hak ve özgürlük alanlarından en önemlisini engellemeye yönelik bir girişimdir. Kaldı ki mutlak yasaklama mümkün de değildir.

Siz evde yasaklarsınız, ama o gider komşuda ya da internet kafede ilgi duyduğu oyunları oynar. Öyleyse çocuğun oyunları konusunda da seçici ve kontrollü davranmak önemlidir.

Müzik konusunda çocuğa şunu dinle bunu dinleme demeye hakkımız var mı?

Çocukların müziğe ilgili olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu ilgi evde, çevrede ve okulda duyulan müzik türü yönünde gelişmektedir. Aslında bizim sorunumuz, müziğin türü değil içeriği konusundadır.

Her hangi bir müzikle de güzel mesajlar işlenebilir. Çocuğa “şunu dinle, bunu dinleme” demek yerine, evde dinlenen müziğin içeriği konusunda seçici olmak daha önemlidir.

Çocuk eğitiminde takdir etmek ve azarlamanın yeri nedir?

Çocuk eğitiminde önemli ilkelerden birinin “sevgi” ve “yaşayarak gösterme” olduğunu düşünüyorum. Sizin de işaret ettiğiniz gibi, çocuklar eğitime müsait bir esnekliğe sahiptirler. Ölçüsüz sert ve katı tutum, bu esnekliği kırılganlığa dönüştürebilir. Dolayısıyla çocuğu azarlamak, ona karşı fiziksel ya da duygusal şiddet uygulamak doğru değildir.

Baskı ortamında yetişen çocuklar, bu ortamdan kurtulduklarında tepkisel olarak sanki hiç eğitim görmemiş gibi davranabilirler. Sevgi gösterilerek, takdir edilerek öğretilen davranışların kalıcılığı tartışılmazdır.

Bugün birçok insanın namazlarında istikrarlı olmadığını, bir başlayıp bir bıraktığını görüyoruz. Bunun nedeni namaz alışkanlığının çocukken kazandırılmaması olabilir mi? Bu konuda bizi aydınlatır mısınız?

Alışkanlıkların sürekliliği, öğrenme yaşıyla ilgili bir konudur. Erken öğrenilen tutum ve davranışlar zamanla kişiliğe dönüştüğü için bu tür davranışlarda istikrar devam eder. Sonradan kazanılan davranışlarda ise tam tersi bir durum söz konusudur.

O yüzden Hz. Peygamber çocukların ahlak ve ibadet eğitimine erken yaşlarda başlanılması gerektiğini ifade etmiştir. Eğitimciler erken dönemde edinilen bilgi ve davranışlar için “taş üzerine oyulmuş yazı” benzetmesini yapmışlardır.

Namaz konusunda da aynı durum söz konusudur. Yedi yaşından itibaren sevgi ve hoşgörü ortamında namaza alışan çocuklar, büyük bir ihtimalle bu alışkanlıklarını ilerde de sürdüreceklerdir.

Erken yaşlarda baskı ve zorlama ile namaza alışan bir çocuk ilerde dine, namaza ve diğer ibadetlere karşı tepki duyabilir. Çocuğa ibadet alışkanlığı konusunda hassas davranılmalı ve onun eğitimi konusunda “sevgi” ve “sağlıklı disiplin” ilkeleri göz ardı edilmemelidir.

Çocuk, İslami ansiklopedi ve kitapların bulunduğu, hat ve tezhip örneklerinin duvarda asılı olduğu ve aylık İslami bir derginin kapıya bırakıldığı bir ortamda yetişirse bütün bunların onun ahlaki erdeme ulaşmasında bir katkısı olabilir mi? Kitapları okumasa bile o atmosferde yaşamanın bir artısı var mıdır? Bu ortama bir de babası ile birlikte gittiği haftalık ev sohbetlerini ekleyelim.

Elbette çocuğa faydalı ortam sağlamak, onun eğitimi açısından son derece etkili olacaktır. Çocuklar kendilerine yapılan telkinden daha çok duyduğu ve gördüğüne ilgi duymaktadır. Sağlıklı bir ortamda büyüyen çocuk, toprağı iyi hazırlanmış bir tarlada biten tohum gibidir.

Çocuk eğitiminde tasavvuftan yararlanabilir miyiz?

Gerçek anlamıyla tasavvuf ahlak ve gönül eğitimidir. İnsanın nefsiyle baş edebilmesine yönelik ilkelerin kazandırıldığı bir süreçtir. Tasavvuf eğitiminin insanları derinden etkilediği bir gerçektir. Elbette bu etkilenme çocuklar için de söz konusudur.

Ancak tasavvufla ilgili bazı kelamî ve felsefî konular, çocukların ilgisini çekmekten uzak bazı mistik tutum ve davranışlar çocuklara ağır gelebilir. Bu yüzden geleneksel tasavvuf eğitiminin hedef kitlesi daha çok yetişkinler olmuştur. Mutasavvıflar çocuklardan daha çok yetişkinleri eğitmeyi amaç edinmişlerdir.

Aydın Başar/ Burhan Dergisi

SİVAS ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Tavsiye Kitaplar ↗

Tavsiye kitap listemize ulaşmak için tıklayın.

Seçme Şiirler ↗

Seçkin şairlerin en güzel şiirlerini okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.