Sene 1983 yılıydı. Engilekin Köyü Karandu Mahallesi‘nde büyük bir aşkla imamlık görevime devam ediyordum… O zamanlar köyde ne elektrik ne de doğru düzgün yol vardı. Pazar kurulduğu gün şehre çoğu zaman traktör römorklarında yolculuk yapıyorduk. Yaz günlerinde havalar iyi olursa, bazen muhtarın taksisi ile gittiğimiz de oluyordu.
Evlerde ısınma teneke sobalarla, aydınlanma ise gaz lambası ileydi. Tüplü lüküs ise pek az kimselerde vardı. Elektriğin suyun olmadığı o günleri şimdiki nesiller bilmiyor, ülkemiz çok zor günlerden geçiyordu. Evet bu günlere gelindi ama ne hallerle gelindi bunu yaşayanlar biliyor.
Mühendis bey
Bir gün muhtarın taksisi ile genç bir kardeşimiz köyümüze geldi. Gayet cana yakın, güler yüzlü, tatlı sözlü bir gençti. Muhtar bu kardeşimizin elektrik mühendisi olduğunu ve köyümüze elektrik getirmek için geldiğini söyledi.
Mühendis kardeşimiz tanışmamızda bana karşı gayet sıcak ve cana yakın davrandı. Tabi o yıllarda yüksek okul mezunları dine karşı biraz soğuk oldukları için, mühendis beyin bana karşı ilgili davranmasına şaşırmıştım.
O gün bizimle birlikte vakit namazlarını kıldı. Onun namazdaki huşulu halini görünce, bu şaşkınlığım daha da arttı. Onun bu cana yakın tavırları neticesinde koyu bir muhabbete koyulduk. Ona üniversite mezunlarının böyle namaz kıldığına pek rastlamadığımı söyleyince o da bana cevaben o gün bu gündür hiç unutmadığım hidayet hikayesini anlattı.
Bizim genç mühendis mühendislik fakültesinde okurken bir yaz tatilinde Antalya’ya gezmeye gider. Gençliğin verdiği duygularla orada sarışın bir turist kızın peşine takılır. Maksadı kendisine bir kız arkadaş bulmaktır.
Biraz da İngilizcesi olduğu için kız ile konuşmayı başarır. Onu bir yerde birlikte çay içmeye ikna eder. Bir çay bahçesinde oturmuş çay içerlerken, sohbetin orta yerinde kız birden bire “Sen Müslüman mısın?” diye sorar. Genç:
“- Elhamdülillah Müslümanım tabi ki” der. Kız:
“- Madem Müslümansın kendi dininin kitabını okumayı biliyorsundur öyle değil mi?” der.
Bizim mühendis adayı, başına geleceklerden habersiz bir vaziyette, kendinden emin bir ses tonuyla:
“- Elbette biliyorum, bilmezmiyim hiç” der.
Bir de ne görsün? Kız çantasını açıp içerisinden bir kitap çıkartmaz mı?
Bu kitap bizim delikanlının daha önce hep uzaktan gördüğü ama içini hiçbir zaman açıp da bir sefer bile bakmadığı Kur’an-ı Kerim’dir.
Delikanlı kızarır, bozarır, biraz da morarır. Çünkü artık birazdan başına gelecekleri tahmin etmeye başlamıştır. Kız gülümseyerek kitabı ona uzatır ve;
“- Hadi bakalım madem biliyorsun, inandığın kutsal kitabını oku da görelim” der.
O an bizim delikanlının üzerinden adeta kaynar sular dökülür gibi olur. Utancından yer yarılsa da içine girsem diye düşünür.
Bizimkisi “kem küm” edip kekelemeye başlayınca turist kız ona şöyle bir konuşma yapar:
“- Ben ta Amerika‘dan buraya senin kitabını araştırmaya geldim, sen ise elindeki bu hazineyi bırakmışsın, gönül eğlendirmenin derdine düşmüşsün. Onu araştırmak şöyle dursun daha okumasını bile bilmiyorsun… Sen peşinden koşman gereken hazinenin ne olduğunu bile bilmiyorsun? Onu merak dahi etmemişsin demek ki… Bil ki gerçek huzuru ve her türlü güzelliği ancak bu hazinede bulabilirsin.”
Turist kız bu anlamlı dersi verdikten sonra çeker gider. Bizim delikanlı da iki elini başının arasına koyar ve o gün Kur’an öğrenmeye karar verir. Hem Kur’an okumayı öğrenir hem de onun manasını kendisine rehber edinerek hayatına çeki düzen verir. O günden sonra hidayet bulmuştur. Görüyorsunuz değil mi? Nereden nereye? Amerika’dan sarışın bir turist kız gelsin de bizim mühendisin hidayetine vesile olsun…
İşte bu hidayet hikayesini bana anlatan mühendis kardeşimiz bizim köyde olduğu sürece hem ezanı okudu hem de kameti yaptı. Bir Kur’an okuması vardı ki hafızlara taş çıkartacak kadar güzeldi. Hem kıraatinde tecvide dikkat ediyor hem de son derece dokunaklı okuyordu. Okuduğu ayetlerin anlamlarını ise kesinlikle ihmal etmiyordu. “Rabbim bu ayette bize ne buyuruyor” diyerek izah ediyordu.
Rabbim bu güne kadar her ne sebeple olursa olsun yüce kitabımız Kur’an’la tanışamayan kardeşlerimizi de hidayet eyle. Bizi onun rehberliğinden, yol göstericiliğinden ayırma. Amin.
Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
Amin. Maşaallah. Ne güzel hidayet öyküsü. Allah c.c razı olsun hocam.
Âmîn kıymetli hocam Allah razı olsun, Rabbim n hidayet vermesine kim vesile olacak bilemeyiz.
Ankara’da evrensel hafızlar derneği İstanbul il sekreter olarak katıldığım bir toplantıda genel merkez sekreteri bir anekdotunu bizlerle paylaştı. Hocalarım hiçbir yapılan işi küçük görmeyin Allah için ne yaparsanız Rabbim onun neticesini verir diyerek, kandillerde parklara ve caddelere asılan KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN pankartını bazen israf bazen de reklam deriz. Bir parkta büfe sahibi her akşam büfesini kapatırken bir kadeh içmeden evine gitmezmiş. Bir akşam yine büfesini kapatmak üzere hazırlanmış kadehine içkisini koymuş ve bardağı eline alarak tam içmek için yukarıya kaldırdığında bu K KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN pankartı gözüne çarpmış. Eyvah Bu akşam da mübarek geceymiş mübarek gece de içilmez diyerek elindeki içkiyi çöpe dökmüş. O döküş 5 vakit namaza başlamış her şeye tevekkar olmuş. Rabbim hidayetini isterse bir insanın bir şeyleri vesile kılar biz onlara sarılmamız lazım. Rabbim hidayeti gereken kimselere hidayet eylesin.