
Çok yakından tanıdığım bir insandı, zaman zaman görüşürdük. Elinde ilaç götüren insanlara kızardı; “Ne bu yahu insanlar poşet poşet ilaç içiyorlar” derdi. Kendisi güçlü, boylu posluydu. Bir kusuru vardı, sigarası elinden düşmezdi.
Bir ara bazı sıkıntılar çekti sonra hastanelere gitmeye başladı. Ufak tefek hastalıklar derken sonra hastanelerin abonesi oldu. Bir gün baktım ki onun da elinde poşetler dolusu ilaçlar vardı. “Görüyor musun?” dedi: “Bir zamanlar ilaç içenlere kızıyordum, maalesef şimdi ben de ilaçlarla geziyorum.”
Cami kuşuydu
Gece yarılarında acillere götürdüler getirdiler derken vücudunun çeşitli yerlerinde hastalık çıkmaya başladı. Önceleri alerji hastası olmuşsun demişler, daha sonra böbreklerin şöyle olmuş, işte ciğerlerin böyle olmuş demişler. İşin içine kalp de girince hastalık süreci bayağı uzamış.
Artık beş vakit namazda camilerin kuşu olan insanı göremez olduk. Bir ara ziyaretine gittim, artık yataktan kalkamıyordu. Yatmaktan usanmış, “Bunun çaresi yok mu? Artık ölümü çağırıyorum ölüm gelmiyor. Sıhhat ne kadar güzel bir şeymiş. İnanır mısın kalkıp da tuvalete gitmeyi özledim.”
En çok üzüldüğü ise evlatlarının bir küçük çocuk gibi onu bezlemeleri, sağını solunu silmeleriymiş. “Ne kadar zor çekilmez bir hal” diyordu. “Sizin gibi bir adım atabilsem, adım atmak ne kadar güzelmiş ya… Adım atmanın kıymetini her şeyi kaybettikten sonra anladım.”
“Hele ezan sesleri.” Bunu söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu: “Ezan sesini duyduğumda yüreğim cız ediyor kalkamıyorum, abdest alamıyorum, secdeye gidemiyorum. Rabbim bana ne oldu böyle?”
Dedim ki: “Böyle düşünme Allah seni hastalıklar ile imtihan ediyor. Her şeyin bir çıkış yolu vardır. Çocuklardan bir tuğla veya kiremit iste getirsinler. Onu yatağının yanına koy, namaz vakitleri geldiği zaman, teyemmüm edersin böylece abdest almış olursun. Hiç olmasa namazların farzlarını kıl.
Mümkün olduğu kadar zikir çek. Sıhhatli olduğun zaman bir Allahuekber demenden şimdi söylediğin Allahuekber belki binlerce milyonlarca kez daha çok sevap getirir. Dilini zikre alıştır. Dil zikrettikçe kalpte bir sükûnet ve huzur meydana gelir inşâallah. Allah sana şifa verir.”
Kolaylık var
Böyle söyledikçe, baktım yavaş yavaş bir hareketlenme başladı. “Ya beni doğrultabilir misin?” dedi. Kollarımdan tutundu, zorla yatağında oturdu. Yenge hanım bana çay getirmişti, bir çay da kendisi içti. “Senin gelmen ne kadar iyi oldu” dedi.
Sonra bir müddet duraksadı ve şöyle dedi: “Hakikaten mutlu oldum. Demek kiremitte abdest alıp yattığım yerde namaz kılabileceğim öyle mi? Bu ne güzel kolaylık. Ooo çok güzel bir şeymiş. Yattığım yerden olur mu gerçekten de?”
Şöyle dedim: “Abdest alma imkanın yoksa, kalkamıyorsan niye olmasın ki? Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de; ‘Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler.” (Ali İmran, 191) buyuruyor. Namaz baştanbaşa Allah’ı zikirdir.
Bir başka ayette şöyle buyuruluyor: ‘Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.’ (Taha, 14) Namaz baştan başa bir duadır. Acziyetmizi anlayıp gücün sahibine doğru yönelmektir.”
Hacdan yeni döndüğümüz için Arabistan’a ait bazı sorular sordu. Bir ara gözlerinin yaşlarını silerken hac hatıralarından anlatmaya çalıştı. Hastanın ziyaretinde kısa kalmak gerekirdi fakat bir türlü ayrılmak istemiyordu, uzunca bir sohbet ettik.
Dersine başlamış
Ayrılırken boynunu büküp garip bir şekilde baktı, gözlerinden yaşlar geliyordu. “Sıhhat neymiş?” diyerek el salladı. “Hiç üzülme moralini yüksek tut, mü’min her zaman ümitvâr olur” dedim. Ona son olarak geçenlerde belden aşağısını kaybetmiş, artık yürüyemeyen bir alimi ziyarete gittiğimi ve bana şöyle dediğini anlattım:
“Rabbim beni tekrar imtihan ediyor. Talebelik zamanıma döndüm. Yerimden kalkamıyorum. Eskiden beri okuyamadığım kitaplarımı yanıma getirdim. Kendi kendime diyorum ki: Rabbim ayaklarımı benden aldı ama kulaklarım işitiyor, gözlerim görüyor, dilim konuşuyor. Bunları da almadan tekrar derslerime başladım.”
Değerli okuyucu dostlarım. Sizden ricam, sıhhatiniz ve imanınızın kıymetini sürekli hatırınızda tutun. Doğrusu onunla konuşurken empati yaptım şu anda ben de böyle olabilirim, şimdi olmasam daha sonra olabilirim diye düşündüm. Hasılı sıhhat ne büyük bir nimetmiş daha iyi anladım. Allah’ım sıhhatimizi, imanımızı bizden alma. Amin.
Lütfen hasta ziyaretlerine gidin, sıhhatiniz kıymetini bilin. İbadetlerinizi aksatmayın. Şunu da unutmayın, insanlar kısım kısım, kimisi nefsinin arzusu kadar, kimisi Yaratan’ın istediği kadar ibadet yapıyor. Siz Yaratan’ın emrine uygun olanı yapın. Bir de insanlara yardımcı olun, onlara destek olun ki Allah da size zor zamanınızda yardım etsin.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
Güzel yalniz “Hastanın ziyaretinde kısa kalmak gerekirdi” hususu bazen yanlış anlaşılabiliyor bunu izahta fayda var.
Bir alimin ilgili rivayeti Hikmetli ve manidar bir izahı ve hatırası.
*HASTA ZİYARETİNİ KISA TUTMAK İLE ALAKALI HADİS NASIL ANLAŞILMALI?*
Muhterem İhsan Kasım Salihî beyefendi anlatıyor;”Ağabeyim Haşim,Bağdat’ta Seb’u Ebkar semtinde oturuyordu.Duyduk ki onun büyük bir âlim olan komşusu Muhammed Şeyh Taha el Balisani hastaymış.Orhan Muhammed Ali kardeşle birlikte onu ziyaret etmeye gittik.*Yaklaşık on beş dakika kadar yanında kaldık.*
Tam ayrılmaya hazırlanıyordum ki,bana *_”nereye gidiyorsun?”_* dedi.
*_”Hadis-i Şerifte olduğu gibi hasta ziyareti yaklaşık on beş dakika kadar olur”_* dedim.
Elimden tuttu ve beni oturttu..
*_-Otur da,sana bu hadisi nasıl anlaman gerektiğini öğreteyim.On beş dakikayı da nereden çıkarttın?_*
*_-Hadisin mefhumundan bu anlaşılıyor._*
*_-Eğer hastanın şiddetli ishali varsa veya karnında gazı varsa,onun yanında on beş dakika bile oturman mümkün olur mu?Kardeşim,bu hadis genel bir kıyastır._*
*_Eğer bir hasta sana açılıyor,seninle muhabbet etmeyi seviyor ve sen onun yanında olduğun için huzur buluyorsa,o zaman istediğin kadar oturursun._*
*_Ancak hasta senin orada olmandan rahatsız oluyorsa o zaman birkaç dakika bile olsa,onun yanında kalmamalısın,hemen onunla vedalaşıp,onu yalnız bırakmalısın.”_*
*Böylece kendi yanında uzun süre kalmamız için bizi ikna etmiş oldu.Ulemanın huzurunda edepli olmak lazım.*
24 Nisan 1995 tarihinde Hakkın Rahmetine kavuştu. Allah ona rahmet eylesin.”
Kaynak
İhsan Kasım Salihî,Risale-i Nur’la Yolculuğum,Selis Kitaplar,İst.2020,1.Baskı