
Merhum Hasan Efendi kendisine genç yaşta irşad yetkisi verilenlerden birisiydi. Devam etmekte olduğu irşat hareketiyle, çevresinde pek çok insana yol göstermiştir. Feyizli, bereketli, mütevazı birisi olup, kendine has tatlı üslubu ile güzel, feyizli sohbetler ederdi.
Kendisini uzun zamandan beri tanırım. Konya’ya çok gelirlerdi. Her gelişlerinde bizi de sohbetlerine çağırırlardı. Babasının da “Şeyhu’t tarikat” olduğunu öğrendim. Yani Hasan Efendi aynı zamanda şeyhzâde birisidir. Henüz 20 yaşlarındayken manevi gözü açılmış birisi olduğu söylenirdi.

Sade ve mütevazı
1976 senesinde ilk hacca gitmiştim. Orada Ali Ulvi Kurucu ağabeyin evinin alt kısmında kalıyordu Hasan Efendi… Bir gün ziyaretine gittiğimde sırtında beyaz bir entari, üzerinde kahverengi bir ceket, başında bir takkeyle bize kapıyı açmıştı. Onun o giyim tarzı da benim çok hoşuma gitmişti. Çünkü çok sâde ve mütevâziydi.
Aradan yıllar geçti. Bir akşam sohbetimiz esnasında Yahyalılı Hasan Efendi söz konusu oldu. Sohbetteki genç arkadaşlar: “Hocam bizi Hasan Efendi’ye götür. Onu ziyaret edelim, duasını alalım” dediler. Bir minibüse doluştuk, gittik. Ancak, yola çıkmadan önce, evde arkadaşların gelmesini bekliyordum.
Seccadenin üzerinde tefekkür halindeydim. Gözlerim kapalıydı. O esnada son derece canlı vaziyette, o Medine’deki gördüğüm şekille karşıma çıkıverdi. Sevinmiştim. Çünkü kendi irademle değil, âniden karşımda belirivermişti.
Yahyalı ziyareti
Kayseri’nin Yahyalı’sına öğle namazı vaktinde geldik. Hazretin evine yakın bir yerdeki camide abdestlerimizi yeniledik, namazlarımızı kıldık. Ancak, evi bilmiyorduk. Orada genç, sakallı bir arkadaş vardı, ona sorduk. “Kardeş, Hasan Efendi’nin evi neresi, bize gösterebilir misin?” dedik. “Ben damadıyım. Sizlerin geleceğinizi söyledi. Git onları getir diye beni gönderdi” dedi.
Arabaya onu da aldık ve eve geldik. Bizi içeriye aldılar. Salon diyebileceğimiz bir yere oturtturdular. Bir müddet bekledik. Sonra kapı açıldı ve Hasan Efendi önce Medine’deki, sonra ben yola çıkmadan önceki gördüğüm şekilde giyinmiş haliyle içeri girdi. Ayakta elinde bastonu ile biz de ayağa kalktık. “Maşallah, La Havle vela Kuvvete İlla billahil aliyyil azim” cümlesini hep birlikte üç defa tekrar ettikten sonra:
“Kardeşlerim, hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Şu üzerimdeki giysileri 1976 yılı haccında giymiştim. Geldikten sonra sandığa koymuştum. Bana dendi ki o giysileri giy ve misafirleri onunla karşıla. Neden dolayı olduğunu ben bilmiyorum. Kızıma söyledim. Bana misafirlerim gelecek ta Konya’dan. Şu sandıktaki giysilerimi çıkar, onları giymem söylendi, dedim. Ve böyle oldu” dedi ve yerine oturdu.
Çok feyizli bir sohbet başladı. Fakat hazretin gözü hep benim üzerimde. Bakışlarını bütünüyle bana teksif ediyordu. Tasavvuf dilinde buna “Teveccüh” denir. Hasan Efendi hem sohbet ediyor, hem de bana teveccüh ederek iç dünyamda fırtınalar estirmeye çalışıyordu.
Sohbet bitti. Ben sonunda bir aşır okudum. Ama hayatımın nadir okumalarından bir okumaydı. Hane sahibi tarafından yapılan ikramlar da alındıktan sonra izin alıp ayrıldık. Bu ziyaretimiz hem benim için hem de yanımdaki gençler için çok faydalı olmuştu.

Son ziyaret
İyice bilemeyeceğim ama, sanıyorum bu ziyaretimden 7– 8 sene sonra Celal Ağabey, İbrahim Baş ve birkaç arkadaşla birlikte yine Hasan Efendiyi ziyarete gittik. İbrahim’in Mercedes arabasıyla… Hasan Efendi Yahyalı’nın bir köyüne sohbete gitmiş. Biz de oraya gittik. Evet bir köye geldik. Orada asfalt yol bitti. Arabamız asfalt yol olmazsa gitmiyormuş.
O köyde bir kardeşimiz: “Arabayı buraya koyacaksınız, ben üzerine halı seccadeleri örteceğim. Başına da bir delikanlıyı dikeceğim. Siz gelinceye kadar emniyet altında duracak” dedi. Bizi bir at arabasına bindirdi, daha ileride bir köye gönderdi. Oraya vardık, Hasan Efendi’nin sohbetine katıldık. Namazlar kılındı, yemekler yenildi ve artık biz ayrılmak üzere izin istedik.
Vedalaşırken kulağıma: “Kardeşim hakkını helal et, ben üç ay içerisinde ahirete gideceğim. İnşaallah cennette buluşuruz” dedi. Kendimi tutamadım. Bu hal üzere oradan ayrıldık. Üç ay henüz dolmamıştı ki, Hasan Efendi’nin rahmeti Rahman’a kavuştuğu haberi geldi. Cenâb-ı Hakk rahmet eylesin. Âmin…
Gerçek ifadesiyle o bir yıldızdı. Nurlu ve geniş ufuklu birisiydi. Her sohbeti mânevi yönüyle pek feyizliydi. İyi insandı. Allah dostu bir veli ve salih bir kuldu. Allah rahmet eylesin. Onun o hazz-ı rûhanî yüklü sohbetlerinde sık sık dile getirdiği vasiyeti, şiir halinde tesbit ve tescil etmek istiyorum.
Besmele geçsin başına
Gelsin mü’minler hoşuna
Geçirme ömrün boşuna
Kur’an’ına devam etmek lâzım
Allah’a hamdeder kulu
Peygamber göstermiş yolu
Şükre devam eyle ulu
Bu nimeti bilmek lazım
Kısaca hayatı
Hacı Hasan Efendi 1914 yılında Kayseri‘nin Yahyalı ilçesinin Kavacık mahallesinde dünyaya geldi. Büyük dedesi seyyitlerden Hacı Osmanzâde, dedesi Hacı Ahmet Efendi, babaannesi de Halime hanımdır. Babası Erbîlî Muhammed Esat Efendi hazretlerinin halifesi Mustafa Hulusi Efendi‘dir, annesi Hacı Mehmet Hoca’nın kızı Aişe Hanımdır. Her iki yönden Peygamber’imizin nur nesline dayanan asil bir ailedendir.
Böyle bir ana babanın evlatları olan Hacı Hasan Efendi, daha çocuk yaşlarda, gelecekte insanlara büyük bir örnek olacağına işaret eden tavır ve hareketleri ile herkesin dikkatini çekiyordu. “On dördünde vurdular mânevî aşı/ Durmadı akardı gözümün yaşı” dizeleriyle başlayan şiirlerinden anlaşıldığına göre on dört yaşında babalarından vazife alarak fiilen tasavvuf yoluna girdiler.
Giyim kuşam ve temizlik konusunda son derece dikkatlidirler. Dışlarında da içlerindeki gibi bir düzen ve tertip hakimdi. Zamanın hakimlerinden Mustafa Hoca Efendi’nin fıkıh derslerine katıldılar. Dini eğitimin yasak olduğu dönemdir ve pederleri Mustafa Hoca Efendi endişelidir. Anneleri Aişe Hanım: “Telaş etmeyin efendi, ben evladımı rüyamda Efendimizin dizinin dibinde okurken gördüm” buyurmuştur.
Zaman hızla akıp gitmektedir. Hacı Hasan Efendi babası Mustafa Hulusi Efendi’nin medreseden arkadaşı, Adana yöresinden Ali Hoca’nın kızı Meryem Hanım ile izdivaç eder. Çeyiz eşyası olarak bir yorgan, halı, heybe, yastık ve birkaç parça kap… 1939’da askerlik münasebetiyle Adana Dörtyol’a gitmiş ve sonrasında İstanbul Yalova’ya geçmiştir. Bu arada da manevî hizmetlerine devam etmiştir.
Sami Efendi Hazretlerinin Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesindeki içmeceye teşriflerinde, babası Mustafa Hulusi Efendi, kayınpederi ve Kılavuz Hafız ile ziyaretlerine giderler. Orada Sami Efendi Hazretleri, Mustafa Hulusi Efendi’ye hitaben: “Hasan Efendiye icazet veriyorum, bundan sonra ihvanın derslerini sormaya, vazife vermeye kendisini tayin ediyorum” der. Kadiri icazetini de yine aynı yerde 1965 yılında alırlar.
Hacı Hasan Efendi Adana Şeyhoğlu Camii, sonraları da Ceyhan, Kozan, Niğde, Develi gibi çevre yerleşim yerlerinde vaazlarına devam etmiştir. 1976 yılında çok ciddi bir şekilde şeker hastalığına yakalanmışlardı. Şekeri 450’ye çıkmış olmasına rağmen ihvana sohbete devam ederlerdi. 1982’de gözlerinden katarakt ameliyatı oldu.
1987 yılında kalp rahatsızlığı sebebiyle, Kayseri Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yoğun bakıma alındı. 27 Ocak 1987 akşamı bir ihvanın evinde, elleri semaya açık iken dünya hayatına veda etti. Ertesi gün yurdun dört bucağından gelen gönüldaşların eşliğinde kendi yaptırdığı, Yahyalı Kavacık mahallesindeki, Kalemdar Camii’ne defnedildi. Cenâb-ı Hakk şefaatlerine mazhar kılsın.
(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı Hatırat kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)
Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
- İyi ki de treni kaçırmışım…
- Önyargılar insanı rezil edebilir…
- Gümüşhanevi Hazretleri Çin’e kimi gönderdi?
- Hacı Hasan Efendi/ Şifa tarifi…
- Yahyalılı Hacı Hasan Efendi pek feyizliydi…