İlk hacımıza Allah nasip etti, 1997 senesinde gitmiştik. O sene Diyanet’ten 110 kişi merkez görevlisi olarak Hac görevine gitmiş olduk. Kafilemiz ve grubumuz yoktu sadece diyanetin bizlere Mekke’de ve Medine’de verdiği hacılara hizmet görevini yerine getirmekle görevlendirilmiştik. Çok heyecanlıydım ilk defa özlediğim ve beklediğim Kabe’mi çok yakından görecektim. Altı hoca arkadaşımızla birlikte ilk tavafı yapmak üzere Kabe’ye ulaştık.
Başımız yerde yürüyüp, Kabe’ye yakın mesafeye kadar gelince başımızı kaldırıp ilk defa Kabe’yi bu kadar yakından görmenin büyük bir heyecanını yaşadık. Her birimizin gözlerinden yaşlar boşanıyor, sanki elektrik çarpmış gibi zangır zangır titriyorduk. Merhum büyük alim Ömer Nasuhi Bilmen Efendi Kabe’yi görünce; “Allah rızası için birisi bana tavafı yaptırsın şu an kendimde değilim” demiş. Aynı olayı bizler de yaşadık. Her birimiz; “Yahu nasıl yapacaktık tavafı, içimizden birisi yaptırsın” diyerek birbirimize bakıyorduk.
Peygamber Efendimiz aleyhis salatu ves selam’ın buyurduğu gibi Kabe’yi ilk defa gören hangi duayı ederse Rabbim o duayı mutlaka kabul edecektir. Bunun için o an içimizden geçen en güzel duaları yapmaya çalıştık. “Ya Rab ne güzel bir manzara, ne güzel bir an, ne güzel bir mekan. Sana binlerce şükürler olsun bu Mukaddes beldeye gelmeyi bizlere nasip eyledin” diyerek başladığımız dualarımızda Rabbimizden gönlümüzce doyasıya isteklerde bulunduk.
Ne kadar anlatsak hani derler ya yaşamayan bilmez o anı yaşayan mutlaka benim ne demek istediğimi çok iyi anlar. Tabii Mekke görevimiz tamamlandıktan sonra Medine yolculuğumuz başladı ve o yüce Nebi’nin makamına erişmek nasip oldu. Şunu bütün benliğimle söyleyebilirim ki Allah Resulü aleyhis salatü ve selamı selamlarken öyle bir an yaşadım ki sanki başımdan aşağıya bir el temas ediyor ve sırtıma doğru beni sıvazlıyordu. O yüce mekanları her ziyaretimde aynı duyguyu yaşamayı Rabbim nasip eyledi.
Bir gün Mescid-i Nebevi’de kafile başkanımız Zeytinburnu müftümüz İsmail Gökmen Hocamla beraber namaz vaktini beklerken ta uzaklardan 5-6 yaşlarında bir çocuk koşarak geldi. Tam da önümde durdu ve elindeki küçük 99’luk tesbihi bana doğru uzatarak; “Al bunu” dedi. Ben de; “Bana mı veriyorsun?” diyerek tekrar sorunca başını evet der gibi salladı. Ben de yanağından öperek onu kucakladım. Sonra tekrar koşarak geldiği tarafa gitti. Bu olay beni hakikaten çok etkilemişti.
Havaalanında tüm umrecilerimizi toplayıp bir konuşma yaptım. Umreye gitmenin öneminden bahisle artık gönlümden ne geldiyse paylaştım. Özetle şunları söyledim: Hadis-i şerifte kişi önce farzlarla Allah’a yaklaşır buyuruluyor. Hac, İslam’ın beş temel esaslarından birisidir. Mali durumu yerinde olan ve sıhhati elveren her Müslüman’ın ömründe bir defa Hac yapması farzdır.
Her ibadetin bir yapılış şekli vardır. Hac ibadetinin yapılış şeklini de Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem tarif etmiştir. “Haccı benden gördüğünüz gibi yapın” buyurmuştur. Hac ancak bu şekilde yapılırsa makbul bir ibadet olur.
nafilelerle Allah’a daha çok yaklaşılacağı bildirildiği için umreye giden yolcu da kalbinin derinliklerinde Allah’a daha çok yaklaşır. Bu anlamda Umreye gitmek ruhu arındırmak ve kalbi temizlemek için bir fırsattır.
Umre insanın gönlünü Mekke’nin huzuruna taşıyan bir seyahattir. Umreye gitmek günahlardan arınmak ve hayata yeni bir başlangıç yapmaktır. Umre Allah’ın davetine icabet etmenin en güzel ifadesidir. Umre tevazu ve samimiyetin en güzel göstergesidir. Umreye gitmek Allah’a olan sevgi ve bağlılığı pekiştirmektir. Umre insanın huzur bulduğu manevi bir serüvendir. Aynı zamanda nefsinin hata ve kusurlarını anladığı, kendini geliştirdiği manevi bir seminerdir.
Dilimiz döndüğünce, Umrenin öneminden bahsetmeye gayret ettik. Aklıma Reisul Kurra Gönenli Mehmet Efendi Hazretlerinin çok çarpıcı bir sözü geldi. Gönenli Hocamız diyor ki: “Hak yolunda harcadığın nefes kadar derecen olacak.” İnsanı kendine getiren, yüreğinden yakalayan ne kadar güzel bir söz değil mi? Rabbim bu nefeslerimizi gerçek manada Hak yolunda harcamayı cümlemize nasip eylesin.
Umrenin de Hac ibadeti gibi bir takım zorlukları vardır. Bu zorlukları göze alarak o mekânlara gitmek, oranın ruhaniyetine ve maneviyatına uygun hareket etmek ne güzel bir kazançtır. Oraya turistik bir gezi olarak gidilmiyor. Bu bilinçle giden hakikaten oranın maneviyatına kendini kaptırarak bambaşka âlemlere dalıyor. Nice kardeşlerimizin bu ruhaniyet ile kendinden geçtiğine bizzat şahit olduk.
Bir Allah dostu hacca gider. Bütün vazifelerini yerine getirip haccını tamamladıktan sonra bitkin bir halde Kâbe’nin civarında bir uykuya dalar. Rüyasında gayet güzel yüzü, nurlu bir pir-i fani kendisine yaklaşarak; “Bu sene hacca altı yüz bin kişi geldi altı kişinin haccı kabul oldu” der. Bu sözün üzüntüsüyle bir anda uyanır. Bu altı kişi içerisinde benim olmam çok zor diye düşünür. Tekrar uykuya dalar. Rüyasında az önce gördüğü o güzel yüzlü insan tekrar gelir ve “Allah o altı kişinin haccı yüzsuyu hürmetine diğer altı yüz bin kişinin de haccını kabul eyledi der. Rüyasından uyanınca hamd eder, bu durumun cemaat olmanın, bir arada ibadet yapmanın bir bereketi olduğunu anlar.