
Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.
Hacı Mustafa Kurucu, halk arasında kendisine Hacı Veyiszâde Hacı Mustafa Efendi denirdi. Mustafa Efendi’yi yaşadığı dönemde Konya halkının yediden yetmişe hepsi tanırdı. Karşısına her çıkan kimseye selam verirdi. O dönemde Konya halkı arasında henüz müslüman olmamış bazı kimseler vardı. Müslümanlardan daha dikkatli ve terbiyeli idiler. Ben onlardan birisine dahi selam verip hatır sorduğunu gördüm.
Son derece sağlam bir hafız-ı Kur’an’dı. Rasulullah’ı Ehli Beyt’i ve Ashâb-ı Kirâmı çok sever, bütün varlığıyla aşkı ilâhî dolu olduğu belli olan bir zâttı. Son derece uyanık, her an şuûru yerinde alışkanlık gafletine düşmeyen birisiydi. Onu yazmak onu anlatmak çok zor. Ancak bizler müşahedelerimizin bize ulaştırdığı kadarını yazabiliriz. Onun yeğeni Ali Ulvî Kurucu merhumun ifadesiyle “O bir Meçhul Asker”di.
Bendeniz 14 yaşlarımda hafızlığa çalışırken o zât Pîri Mehmet Paşa Camiinde imamdı. Oğlu hafız Mehmet ve arkadaşları Cuma günleri onun arkasında cumayı kılmak için orada toplanırlardı. Cami küçüktü ama cemaat seçkindi. Hocanın oğlu Mehmet, Zoralı’nın Hüseyin, Çörekçi, Galatalı’nın Mahmut, Arif Etik, sonradan İzmir’e gitti bir hafız daha vardı ismini unuttum, bunlar orada müezzinlik yaparlardı, müthiş sesleri vardı. Herhalde onun adı da Arif’ti. İzmir’e giden zât bir gün bir iç ezan okudu ki hala benim kulaklarımda yankısı devam ediyor.

Cevap verdi
Hocaefendi Piri Paşa camiinde pek çok insana Arapça okutmuş, ben ona yetişemedim. Lâkin hocayla İmam Hatip Okulunda bir süre teşriki mesâîmiz oldu. Ayrıca Hocanın zaman zaman hizmetinde bulunurdum. Bir defasında Kapu Camii’nde hafızlar merasimi yapılmıştı. Mehmet Ulucan müftü yardımcısıydı. Zihniyet olarak tasavvufa ve sufîlere karşı bir anlayışı vardı.
O gün hafızlar merasiminde müftü yardımcısı olarak konuşmuştu. Ondan önce de konuşmaları olmuştu. Bu konuşmaları hocaya taşıyanlar olmuş. Hoca da tasavvufu ve mutasavvıfları çok severdi. Namazdan sonra Hocaefendi de Kapu Camii’ne geldi. Orada mihraba geçti ve ayakta konuştu. Kur’an’ın faziletini hafızların kıymetini, hafızlara verilecek olan mükafatı anlattı.
Sözü Allah dostlarına getirdi. Onların kerametlerinden anlattı. Bu esnada Mehmet Ulucan’a çok sert cevaplar verdi. Baktım Mehmet Ulucan çok sıkıntılı bir hal içerisindeydi. Bir şey diyemiyordu. Kelimenin tam anlamıyla Ulucan’ı yudu, yıkadı ve oraya serdi. Merasim bitince herkes Hocaefendi’nin etrafını sardı. Elini öpmeye çalıştı. O hengamede Ulucan kayboldu.
Bir davet
Bana bir zât görev verdi. “Akşam namazından sonra Hocaefendi’yi bizim eve getir, orada yemek yiyeceğiz” dedi. Bunu Hocaefendi’ye de söyledi. “Hocam Hafız Hasan sizi getirecek” dedi. O yıllarda Hocaefendi Azîziye Camii’nde görev yapıyordu. Namazdan sonra oradan bir fayton ayarladım. Hocam Camiden çıktı faytona bindik gidiyoruz. Zefer’de bir evde yemek yiyeceğiz.
Bendeniz Hocaefendi’nin karşısındaki yere oturdum. Alaaddin Tepesi’nin yanından giderken “Hocam” dedim, “Bize Abdülaziz Debbâğ hazretlerini anlatır mısınız?” “Hafız evladım sen bunu orada yemekten sonra sor, ben orada anlatayım olur mu?” Dedi. Tamam hocam dedim. Eve geldik. Orada gördüm ki Mehmet Ulucan var, kayınpederi Mustafa Derbentli var, daha başkaları var.
Yemek yendi, eller yıkandı kahve içmek için oturunca daha ben sormadan Hoca Efendi “gelirken Hafız Hasan benden Abdülaziz Debbâğ hazretlerini sormuştu da bunu orada anlatayım demiştim” dedi ve söze başladı. O zâtı uzun uzun anlattı. Bazen sevindirdi ve gönüllerdeki soğuklukları giderdi, bazen da ağlattı. Sonra vakit geldi ve camilere dağıldık. Hocayı tekrar camisine getirdim.
Bir rüya
Başka bir zaman askere gideceğim gün rüyamda Hocaefendi’yi gördüm. Bendeniz yanındaydım. Ayakta arkamızda kalabalık bir cemaat vardı. Hocam beni askere uğurlama duası yapıyordu. O dua ile elhamdülillah askere sâlimen gittim geldim.
Yıllar sonra yine bir gün rüyamda Hocamla karşılaştım. Benim önüme düştü. Saray gibi bir yere geldik. Her tarafı yeşil halılarla donatılmış bir türbeye vardık. Besmeleyle kapısını açtı. Salavâtı şerife getirerek içeri girdik. Rasulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in kabri şerifleri imiş. “buraya herkes giremez, lâkin izin aldım seni getirdim” dedi. Tekrar geri geri çekildik ve çıktık, uyandım. Hayatımın en huzurlu anlarından birisini yaşadım.
Bir ziyaret
Rahmetli Celâleddin Çelikkol ağabeyim anlatmıştı. “Hacıveyiszâde Mustafa Efendi hazretleri bir gün bana; ‘Sami Efendi Hazretleri Konya’ya geldiğinde beni ziyaretine götür’ demişti.” Aradan epeyce bir zaman geçti. Sami Efendi Hazretleri Konya’ya geldiler. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen “Hoca unutmaz” diye düşündüm. Ve bir fayton tuttum Hoca’nın evine geldim.
Kapıyı tıkladım. Biraz sonra kapı açıldı ve Hocam beni gördü. “Babam, hemen bir abdest tazeleyip geliyorum” dedi ve içeri gitti. Hocaefendi bu “Babam” tabirini çok kullanırdı. Biraz sonra geldi. Faytona bindik gidiyoruz. Ben içimden: “Hocam Sami Efendimiz hakkında bir şeyler söylese” diye geçiriyordum. Hocam da çenesini bastona dayamış sessiz duruyordu.
Şöyle yüzüme baktı; “Evliyaullahın huzurunda kalbini sağlam tutabilmek çok zordur. Beni bağışla” dedi. Hiçbir şey demedim amma ben utandım. Çünkü hocam da Allah dostlarından birisiydi. Allah rahmet eylesin. Çok nafile namaz kılardı. Son derece tatlı sohbet eder, vaaz ve nasihatini dinletir. İhlas ve samimiyet örneği birisiydi. Yerini kimse dolduramamıştır.
Mustafa Efendi Hocam, sabah namazlarından sonra Azîziye camiinde her gün kuşluk vaktine kadar konuşurdu. Arkasından kuşluk namazını kılarlar ve dağılırlardı. Ayrıca Kapu Camii’nde haftada bir gün öğleden sonra konuşurdu. Bir saatten sonra; “Şunu da söyleyeyim bitireceğim” derdi. Fakat bir türlü bitiremezdi.
Epeyce bir konuşur yine aynı; “Şunu söyleyeyim bitireceğim” der lâkin bitiremez devam ederdi. Sonunda; “Evet kardeşlerim ben konuşmayı bitirmek istiyorum lâkin siz ceryanı kesmiyorsunuz, ben de bitiremiyorum. Siz ceryanı kesin ben de konuşmayı keseyim” derdi. Rabbim rahmet eylesin.
(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı Hatırat kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)
Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.