Hadisleri devre dışı bırakmak istiyorlar

Birileri her şeyi ama her şeyi Kur’an’la izah etmeye kalktı.

Bazı âyetleri bir ayetten öbür âyete, o âyetten başka bir âyete geçerek açıklamaya çalışıyor; Kur’an’dan başka hiçbir şeye ihtiyaç olmadığı vurgusuna yer veriyordu.

Bu söylemini de âyeti başka bir âyetle açıklama vurgusunu unutarak atomik bir yaklaşımla cımbızladığı ayetle desteklemeye çalışıyordu.

Âyetlerin anlamlandırılmasında peygambere, hadise, sünnete hiç yer yoktu. “Hocam sünneti, hadisi kabul etmiyor musunuz?”, dendiğinde de aşırı kızıyor, hakkını helal etmediğini söylüyordu.

Farkında ya da değil, aslında peygamberi devre dışı bırakarak yerine kendisini koyuyor. Çünkü Arap Dili kuralları çerçevesinde ayete mana verip geçmiyor, yorum yapıyor, ayetin maksudunu açıklıyor, başkalarının mana ve yorumlarını tenkit ediyor.

Allah adına yorumlar yapıyor, Allah’ın söylemediklerini O’na söyletiyor.

Oysa Kur’an’dan başka bir şey kabul etmeyen biri sadece meal verip geçmesi lazım. Kendinden bir kelime dahi katmaması, yorum yapmaması gerekir.

Ayrıca bazı ayetlerin manasının Allah’a, lafzının Cebrail’e ait olduğunu söyleyebiliyor.

Bunun bir adım ötesi Kur’an lafzının ilâhî olmadığını, mana olarak peygambere ilga edildiğini, lafzı peygambere ait olduğunu kabul etmektir.

Bir adım daha ötesi de Kur’an’ın önemli olan manasının olduğu, lafzının önemli olmadığı noktasına gelmektir.

Oysa Kur’an’ın lafzı da manası da mucizdir ve hiçbir tercüme ile mevcut lafzının manası yansıtılamaz. Tercümelerde mana tam olarak yansıtılamadığı için Kur’an çevirilerine tercüme değil meal denmiştir.

“Bu fikri savunmak cehalet değilse ihanettir” demek aşırı bir tenkit mi olur bilmem! Ancak Kur’an’ın lafzını tartışır hale geldiysek dokunulmamış hiçbir kutsalımız kalmamış, demektir.

Peki, bu gençliği hangi kutsalın etrafında bir arada tutacağız?!

Bu gençlik deist olmasın da ne olsun?!

Peygamber, hadis, sünnet, geçmiş bütün ulema devre dışı bırakılırsa, şimdiye kadar yapılan nerede ise bütün yorumların yanlış olduğu söylenirse, gençliğin eline okuyup kabul edeceği hiçbir değer bırakılmamış demektir.

Bu tartışmalarda veya TV programlarında kullanılan üslup, âyetlere yüklenen manalar ve yapılan bütün yorumların yanlış olduğu izlenimini vermektedir.

Cemaatler ilahiyatçıları ilahiyatçılar da cemaatleri bitirince, elinde dizi dibinde diz çöküp dinini öğreneceği güvenilir canlı bir otorite bırakılmayan, dinî literatür ve ilmihallerden de uzaklaştırılan, mealden de namaz ve oruç gibi dinî vecibelerini öğrenemeyen gençlik, çareyi ya boş vermede veya her şeyi aklıyla çözmede bulacaktır. Bu genç deist olmasın da ne olsun?!

Söylenenlerden biri de “Kur’an’dan herkes ama herkes istediğini öğrenebilir, anlayabilir” sloganıdır. “Çünkü Kur’an anlaşılmak için gönderilmiştir. Din hiç kimsenin tekelinde değildir. Sahabe döneminde bedevisi de Hazreti Ömer gibi ünlü sahabîler de Kur’an’ı anlıyordu ve öyle amel ediyordu. Kur’an’ı anlamak için birilerine ihtiyaç yoktur.” Bu söylemler dışardan bakıldığında gayet makul gözüküyor.

Böylece bütün gençlik ilmihal dediğimiz günlük dinî bilgileri öğreneceği kaynaklardan uzaklaştırılıyor ve sonuçta herkes kendine göre bir din anlayışı oluşturuyor; netice itibariyle binlerce din ortaya çıkıyor çünkü aklını merkeze alarak oluşturduğu dinin otoritesi kişinin kendisi oluyor.

Böylece mezhepler de anlamsızlaştırılarak bertaraf ediliyor.

Mezhep imamları, hadis otoriteleri, fıkıh âlimleri ihanetle suçlanıyor.

Bu kişiler yaşantılarında tek otorite akıllarını kabul edince deist olup ortaya çıkıyor. Deizmin ne olduğunu bilmeye ya da bilinçli deist olmaya gerek yok.

Birileri de peygamberi devre dışı bırakmak için rükû ve secdelerin Yahudilerden öğrenildiğini dolayısıyla hadislere, sünnete gerek olmadığını, dinimizi peygamber olmadan da Kur’an’dan öğrenebileceğimizi söylüyor.

Bunu da birtakım video gösterileriyle ispatlamaya çalıştılar. Kur’an’da olmayan hiçbir şeyi kabul etmiyorlar.

Sahabeye hakaret ederek, güya dini kurtarma adına bütün hadisleri red ediyor, sahabeleri peygambere iftira atmakla suçluyor, verdiği bir kelime oyunu örneğiyle ta o günden bu güne hiçbir sözün saf bir şekilde günümüze kadar gelemeyeceğini söylüyor.

Bu iftiracılar “Hazreti Ömer, Hazreti Ebû Bekir irtidat ederek, diğer sahabîler hadis uydurarak peygambere ihanet etmiştir” diyor.

Böylece o altın nesli, “Ömer, Ebû Bekir, Hamza, Abdullah, Fatma, Ayşe, Hatice, Zeynep” gibi isimleri çocuklarımıza vererek bir örnek şahsiyet sunmaya, özendirmeye çalıştığımız numuneleri de kaybetmiş oluyoruz.

Hoca sıfatıyla her şeyi bilmesi gerekiyormuş gibi kendisinde cevap verme mecburiyeti hissedenler, maalesef sadece aklına müracaat ederek “böyle bir hadis olmaz, bu hadis uydurmadır” diyebiliyor.

Sorulan hadis belki gerçekten de hadis değildir veya hadistir, sahihtir fakat makul bir izahı vardır. Bütün bunlar dikkate alınarak cevap verilse aslında sorun olmayacak ve aslında hocalara olan güven de sarsılmayacak.

Faraza “Hocam bu hadis Buhârî’de geçiyor” dendiğinde de “Buhârî de kim oluyor” söylemiyle karşılaşılabiliyor. Böylece Buhârî gibi bir otorite bertaraf ediliyor.

Artık en güvenilen hadis otoritesi Buhârî için, “o da kim oluyor” dendiğinde başka hiçbir hadisi o kişinin önüne getiremeyiz.

En güvenilir otorite böyle silinip atıldıktan sonra diğerlerinin zaten bir hükmü kalmaz.

Artık öğrencinin güveneceği hiç kimse kalmamıştır. Zihninde büyüttüğü Buhariler, İmam-ı Azamlar için sahte denmiş, onlara da güveni kalmamıştır.

Televizyon tartışmalarında hadislerin sahte olduğu söylenmiş, peygamber adına önüne gelen hiçbir söze güveni kalmamıştır.

“Kur’an’dan başka hiçbir doğru yok”, dendi, dini artık ilmihallerden değil Kur’an’dan öğrenmesi gerektiğini duymuş, inanmış; Kur’an’ı eline alıp Kur’an’dan dinini de öğrenemeyince çocuğun elinde hiçbir şey kalmamıştır.

Güvenilecek geçmişten bir âlim de kalmadı çünkü hep yanlış fetvalar verdiklerini duydu.

Bu aşamadan sonra kitap zaten olmaz.

Geriye sadece kendi aklı kaldı.

İşte size deist bir nesil…

Televizyon programları o kadar etkili ki, çok sevdiğim bir dostum telefon etti. “Hocam sizden davacıyım. Şimdiye kadar bizlerden hep gerçekleri sakladınız. Kaza namazı yok, bize kaza namazı kıldırdınız. Teravih namazı yok, bize teravih namazı kıldırdınız” dedi.

“Bu nerden çıktı?” diye sorduğumda, “Hocam bunlar Kur’an’da yok ki!” dedi.

Galiba sözün bittiği yer burası olsa gerek.

Prof. Dr. Cemal Ağırman/ İrfanDunyamiz.com

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Parçalanan hakikat, hakikat değildir…

İnsan “küçük evren”dir; evren “büyük İnsan”dır. İnsan “zübde-i âlem”dir. Yani insan, varlık dünyasının (alemin) özüdür, …

2 Yorumlar

  1. Salih SARIKAYA

    Bizler ilahiyatcılar olarak Islam’ın 4 ana kaynağı üzerinden tebliğ görevimizi yapmaya gayret ediyoruz . Islam aşırılıği reddeder. Sırati mustakim yolunu bulmamız gerekiyor. Peygamberimiz Mescid-i Dırarı kapattırdı. Asrımizda çok sayıda bu tür Mescitler ve egitim salonları bulunuyor. Acaba bu Tarikatta ceaatları kontrol edecek bir sağlıklı teşkilat olamaz mı? Malesef dini yozlaştıranlara karşı yeterli tedbir alınmıyor. Bugün diğer ülkeleri bir tarafa bıraksak bile kendi ülkemizde faaliyet gösteren tarikat, cemaat ve bir çok sivil kuruluş din altında malesef dini yozlaştırıyorar. Selam ve dua ile.

  2. Maalesef gençliğin imanını sorularla çaldilar. Allah gençlerimize basiret versin. Bu şerefsizlere uydurmasin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.