Ramazan El Buti’nin tartışmalı yönleri

Son dönem Suriye âlimlerinden Ramazan El Buti’nin suikast sonucu öldürüldüğü 2013 tarihine kadar istikrarlı bir şekilde Suriye’deki Baas rejimini desteklediğini görüyoruz. Buti’nin başkanlığını yaptığı Bilad-ı Şam Âlimler birliği de başından beri hep Esed destekçisi bir tavır sergilemiştir. Bugün Buti’nin oğlu aynı çizgide bu kuruluşu yönetmeye devam etmektedir.

Ramazan El Buti ile ilgili haberleri ve onun Suriye televizyonlarında yaptığı konuşmaları takip ederek, çeşitli zamanlarda hakkında birçok yazılar yazan gazeteci yazar Mustafa Özcan’ın yazılarından öğrendiğimize göre Buti’nin Esed ailesi ile olan yakınlığı ciddi bir düzeydedir. Bir âlim olarak bu derece siyasetle içli dışlı olmasını eleştirenlerin elbette ki bu eleştirilerinde haklılık payları vardır. Onun bazı tavırlarını hata olarak nitelendirebilsek de bazı zorunlu koşulların varlığını da inkâr etmemeliyiz.

Bu yazıda Ramazan El Buti’nin gençliğinde ve ilk dönemlerinde İhvan-ı Müslümin hareketine sempati duyduğu halde, nasıl daha sonraları Esed rejimine yaklaştığına dair bazı bilgileri derlemeye çalışacağız. Bu sürecin ana hatlarını şöyle özetleyebiliriz. 1979 yılında Halep Harp Okuluna yapılan silahlı saldırı sonucunda 83 Nusayri öğrenci öldürülmüştü. Rejim tarafından bunun faturası ülkedeki Sünnilere çıkarılmış ve bu bahaneyle ülkedeki Sünni kesim büyük bir baskı altında tutulmuştu. İşte bu dönemde Buti televizyon ekranlarına çıkarak, Nusayri öğrencilerin öldürülmesini kınamış ve ülkedeki kaosun bir an önce son bulmasını istediğini ifade etmişti. Buti’nin İhvan çizgisinden ayrılmaya başlaması ilk olarak bu dönemlerde belirgin hale gelmiştir.

1982’de İhvan-ı Müslimin taraftarları ile rejim güçleri arasındaki çatışmalar daha da çoğaldığında Buti, İhvan’ın çatışma yöntemine girmesini doğru bulmamıştı. Rejim güçleri bu dönemde onları bastırmak bahanesiyle Hama’da kırk bin kişiyi öldürerek büyük bir katliam yapmıştı. Hama katliamı Suriye’de Sünni ve inançlı kesim için büyük bir travmaya sebep olmuştur. O dönemde de rejime bağlılığını sürdüren Buti ölünceye kadar rejimle ilgili tavrını değiştirmemiştir.

Buti’nin bu tavrının arka planında, mezhep çatışmaları ile ülkenin kan gölüne döneceğine yönelik endişeleri bulunmaktadır. Ayrıca Suriye’nin bölünüp parçalanmasının Siyonist güçlerin işine yaracağını düşünmekte ve ülkesinin bütünlüğünü korumak istemektedir. Erbakan Hoca’nın 2003 yılında yaptığı bir konuşmada Siyonistlerin, Büyük İsrail’i kurmak için Suriye’yi karıştıracağını söylemesi, geleceği ta o günlerden görebilmesi, bu bağlamda hatırlatmamız gereken önemli bir öngörüdür.

Bir âlim olarak Buti nüfusuna rağmen Sünnilerin Suriye’de güçlü olmadıklarını bilmekte ve Esed’e karşı yapılan mücadelede başarılı olunamayacağını düşünmekteydi. Bunun için de o ateş çemberinin bizzat içinde olan birisi olarak, Müslümanların ve ülkesinin en az zararla bu süreçten çıkmasını arzu ediyordu. Müslümanların ve ülkedeki faaliyetlerinin büsbütün zarar görmemesi için de böyle bir yol tercih ediyordu.

Orada yaşayan Sünni Müslümanlar büsbütün rahat bir ortam içinde huzurlu bir ömür sürüyor değillerdi. Suriye’de 1980’lerin ortalarına kadar İslamî yayınlar baskı altında tutulmuş, kamu kurumlarında çalışan kadınların örtünmeleri yasaklanmış ve adeta ülke korku ile yönetilmişti. Buti’nin bazı siyasi tavırlarını değerlendirirken, Suriye’deki bu sıkıntılı ortam ve travmatik durumun da mutlaka dikkate alınması gerekir.

Onun Şam’daki duygulu vaazlarını dinleyen ve etkilenen Prof. Dr. Mehmet Erdoğan bir yazısında, onu anlayabilmek için güzel bir empati örneği gösterir. “Biz” der; “28 Şubat sürecinin sadece rüzgârını yaşadık, O baskı yıllarca sürseydi, halimiz kim bilir nice olurdu? Ne kadar kendi irademizle baş başa kalabilir ve biz kendimiz kalırdık. Allah lütuf buyurdu da çok sürmedi, buna rağmen aldığımız tahribat hem bedenlerimizde hem ruhlarımızda hem de kurumlarımızda etkisini yıllarca sürdürdü ve hâlâ da sürüyor. Ey insanlar! Ölülerinizin arkasından konuşmadan önce empati yapın!”

Akrabası Abdulhadi Timurtaş Dunyabizim’e verdiği röportajında, onun böyle bir tavır alması ile ilgili olarak bizzat şahit olduğu şöyle bir hatırayı nakletmektedir: “Bir seferinde misafir odası Şam âlimleriyle doluydu, gelenlerden birisi ‘hocam devlet sizi kullanıyor’ dedi. Bu soruya hafif hiddetlenen El Buti, halk şivesiyle cevap verdi ve dedi ki; ‘Sen beni eşek mi sanıyorsun? Ben devletin hangi isteğine binaen helalı haram veya haramı helal etmişimdir? Benim yöneticilerle ilişkim halkla ilişkim gibidir; iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma esası üzeredir. İyi bir iş yaptıkları zaman teşekkür eder, kötülük yaptıklarında ise usulüne göre düzeltmeleri ve vazgeçmeleri için uyarıda bulunurum ve bunu halkın gözüne girmek için bağıra bağıra da yapmam. Ayrıca şunu da bilesin ki eğer kullanılmaktan bahsedilecekse ben onları kullanıyorum, onlar beni değil.”

Abdulhadi Timurtaş Buti’nin Esed yanlısı görünerek bazı Müslümanlara yönelik baskıları hafifletmek istediğini düşünmekte ve bu konuda şöyle söylemektedir: “Hakikaten de Suriye’de yaşayan Kürtler’e ve İslami cemaat ve cemiyetlere yönelik birtakım baskıların kaldırılması, metotlarını beğenmese de zindanlarda yatan binlerce Süriye İhvan-i Müslimin mensuplarının serbest bırakılması ve sürgünde olan binlerce mensuplarının da vatanlarına dönmelerinin El Bûtî sayesinde gerçekleştiğini bütün Suriye halkı bilir…” Buna ilaveten Sünnilerin bazı eğitim imkânlarına kavuşmasında ve ülkedeki bazı ahlaka aykırı dizi filmlerin yayından kaldırılmasında Buti’nin rolü olduğu bilinmektedir.

2011 yılında Suriye’ye sıçrayan Arap baharı eylemlerinde de Ramazan El Buti rejimden yana tavır almıştır. Bu dönemde muhaliflere karşı cihadın farz-ı ayn olduğu yönünde fetva vermiş, tüm İslam âlemini Suriye rejimi ve ordusunun yanında olmaya çağırmıştır. Fıkhi olarak bu görüşünü “Devlet başkanı apaçık inkâr ettiğini beyan etmediği müddetçe isyanın caiz olmaz” şeklindeki prensibe dayandırmıştır. Kim ne derse desin Sünni gelenekte, her hangi bir fitnenin baş gösterme endişesine binaen devlet başkanına isyan etmeye sıcak bakılmamıştır. Bu yol alabildiğince kapatılmaya çalışılmıştır. Buti’nin bu tavrı almasında bu geleneğin etkisi olsa gerektir.

Ramazan El Buti, Arap Baharı sürecinde eski dostu Karadavi ile de arası açılmıştır. Ondan tamamen farklı düşünen ve Arap Baharını destekleyen Karadavi son dönemde onun hakkında “ayak takımı, aklını yitirmiş, yoldan çıkmış” gibi ifadeleri kameraların karşısında söylemişti. Onun da ona benzer cevap verdiği söyleniyor. Fakat Buti şehid edildikten sonra Karadavi yapmış olduğu açıklamada onunla eskiden beri dost olduklarını ve fikri ayrılığının bu dostluğu haleldar edemeyeceğini söylemiştir. Her ne kadar Arap Baharı sürecinde ayrı düşmüş olsalar da onun bu son şahadeti Buti hakkındaki hüsn-ü zannımızı destekler mahiyettedir.

O dönemde Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Buti’nin ölümüne dair üzüntüsünü ifade etmiştir. Bir dış geziden dönerken Fatih Altaylı, Buti meselesini sorduğunda Başbakan Erdoğan’dan şu yanıtı almıştır: “Çok kıymetli, çok önemli bir adamdı. Üstelik de bizimle bağları vardır. Yeğeni (Abdullah) hâlihazırda danışmanlarımdan biri. Kendisine defalarca ‘Esed’in yanında durma, ona destek verme, senin onun yanında durman toplumda, içeride ve dışarıda ters etki yapıyor. O senin desteğini hak etmiyor’ dedim. ‘Gel Türkiye’ye, uzaklaş oradan’ dedim ama dinlemedi. Şimdi muhalifler Esed’le aynı fotoğraf karesine giren herkesi hedef alıyorlar. Tabii El Buti asla hedef alınacak bir adam değil, ama yaptılar bir kere. Keşke olmasaydı. Keşke El Buti daha önce ayrılıp Türkiye’ye gelseydi…” (Mustafa Özcan, 21 Nisan 2013, Akit Gazetesi)

Buti’nin 2013’te vefat ettiğini düşünecek olursak, aradan geçen bu kadar yıldan sonra bu sürecin sonucunu buyurun birlikte değerlendirelim. Arap Baharı dediğimiz süreçten beri Suriye’de yüzbinlerce kişi canından oldu. On binlerce kişi sakat kaldı. Milyonlarca kişi sefalet içerisinde ülkelerini terk etmek zorunda kaldı. Bugün Amerikalısından Rus’una kadar yetmiş iki millet Suriye topraklarında cirit atıyor. Bugün birçok insan Buti’ye Esed rejimini desteklediğinden dolayı kızıyor ama hiçbirimiz böyle bir noktaya geleceğini önceden öngöremedik. Vakitsiz çiçek açmanın nelere mal olacağını belki tahmin edebilmiş olsaydık, belki biz de farklı düşünecektik.

Sonuç itibari ile biz Buti’nin gönülden Esed’i desteklediğine inanmıyoruz ya da inanmak istemiyoruz. Hiç olmazsa bugün Suriye’nin bu halini görüp isyanın vakitsiz olduğunu düşündüğü için ona hüsn-ü zan yollarını aralamaya çalışabiliriz. 84 yaşında bir camideki ilim meclisinde şehid edilmiş olması bu hüsnü zannımız için bir sebep teşkil ediyor.

Aydın Başar/ Fikirname Dergisi

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Varlığı okumak…

Bütün hakikatlerin tek kaynağı ve çekirdeği olan Kur’an’ın nüzulüne şahit olduğu için Kadir gecesi Kur’an’da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.