Cihada karşılık ücret alınmayacağına dair ayetlerin çokluğu davetçilere kaynak olmalıdır. Azim sahibi peygamberlerin ilki olan Hazreti Nuh aleyhis selam 950 sene peygamberlik yapmıştır.1 Ömrünün anını bile davet etkinliği ile geçiren Hazreti Nuh’un davetine karşılık ücret istemediği ayette şöyle haber vermiştir: “Ey kavmim! Bu (davetime) karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a aittir…”2
Davete karşılık ücret almamak bütün peygamberlerin sünnetidir. Hazreti Nuh, Hazreti Hud, Hazreti Salih, Hazreti Lut ve Hazreti Şuayb peygamberlerin davet ve tevhit mücadeleleri verildikten sonra onların hepsinin ortak kararı Kur’an’da şu ayetlerle bizlere bildirilmiştir: “Ben yaptıklarıma karşılık sizlerden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”3
Davet ibadettir
Yukarıdaki kıssaların içerisindeki anlatılanlar usül ilminde “şer’un men kablena” olarak değerlendirilir. Bu anlatılan olayların içerisindeki hükümlerin bizleri bağlamadığına dair açık bir hüküm yoksa, bizleri de bağlar. Yani; ‘dine davetten ücret alabilirsiniz’ diye apaçık bir karar yoksa, daveti ücrete dönüştürmemek bizim için de bağlayıcıdır.
İşin içerisine para girince tarihte bir çok kimsenin uzun tartışmalara girdiğini ve tezini ispatlamak için onlarca delil ortaya koyduğunu biliyoruz. Ortaya konan kaynakçalara da vakıfız. Bizim burada önemle üzerinde durduğumuz konu, davet bir ibadettir ve ibadetler para karşılığında yapılmaz. Kıldığımız namaza, tuttuğumuz oruca ve haccımıza karşılık nasıl ücret istemiyorsak davetimize karşılık da ücret istememiz doğru değildir.
Davet ve tebliğe karşılık ücret alınabileceğini savunan zevat ise aralarında sektör oluşturup davetin içini boşaltarak “şov”a dönüştürdüler. Anlatılanlar Kur’an ve Sünnet’in genişlik boyutundan oldukça uzaktır. Konuşmaların içeriğinde tekliflerin olmayışı ve tekliften kaçan dinleyicilerin çokluğu, “medya vaizi” denilen bu kişileri her durumda popüler yapmıştır.
O konulara girmiyor
Popüler olmanın karşılığına yüksek transfer ücreti alan ve “her şeyi bilen hocalar!”, esefle belirtelim ki İslam’ın itikat alanını canlı olarak ele almadıkları gibi; faiz, bankacılık ve finans sektörü, fakirlik problemine çözümler; madenlerin zekatları, lüks arabaların ve konutların zekatı, işçi işveren münasebetleri, siyasal velayet ve alternatif siyaset, ideolojilerin dini hükümleri hakkında da bir fikirleri yok.
Uluslar arası emperyalizme İslam’ın söylemi, gulat ideolojiler; sekülerizm ve laiklik, Alevilerin inançları ve bu inançların vahiy bağlamında değerlendirilmesi, hukuk önünde eşitlik, din eksenli anayasa denemeleri, çocuk eğitiminde yeni modeller, Amerika ve Batı Avrupa eksenli icazetli siyasete dinin bakışı, tesettür, tesettürün İslam toplumlarının geleceği ile alakalı vaatleri vb. konulara hiç yer vermemektedirler.
Böyle bir sunumdan dolayı ne gençlere umut olabilmekteler; ne de sunulan din dünya sistemiyle hesaplaşacak bir dindir. Konuşmalarının çoğunda sahih kaynaklar kullanılmadığı gibi, alanlarının dışına çıkmaktadırlar. Gerçi çoğunun ana kaynakları okuyabilecek donanımları da yoktur. Buna rağmen bir allame edasıyla her şeye cevap veren bu kimselerin bilgi hanelerinde her şey var. Bilmeme erdemi henüz literatürlerine girmedi.
Hele bir de karşılarında modern bir kadın varsa hocalarımızı (!) tutana aşk olsun. Bu hanımlar vasıtasıyla İslam’ın modernite ile ilgili bir meselesinin olmadığı mesajı fetvalandırılmaktadır. Bunları sahih bir İslam davetçisinin yapmaması temennisiyle ifade ediyoruz. “Rabbani Âlimlerinin ve hahamlarının onları, günah sözleri söylemekten ve haram şeyleri yemekten alıkoymaları gerekmez miydi?”4 ayeti, bazı alimlere göre muhtevasından en çok korkulması gereken ayettir.
Uyarıcılık görevi
İbni Abbas radıyellahu anh, Kur’an’da bu ayet kadar âlimleri azarlayan bir ayetin olmadığını söylemiştir.5 Ayet, âlimlere iki temel konunun işlenmesini görev olarak yüklemektedir. İdeolojilerin propagandası dâhil her türlü kötü sözden ve düşünce kirliliğinden ümmeti temizlemek alimlerin veya onlara vekalet eden kimselerin asli görevidir. Yüklenen bu görev sayesinde hocalarımızın; şeytana ibadetten,6 hevaya tapınmaktan,7 monarkı/ kıralı kutsamaktan…8
Meleyi/ bürokrasiyi tanrılaştırmaktan,9 ümmeti şirkin tüm çeşitlerine karşı duyarlılıklarını kaybetmekten,10 nifaktan,11 irtidata düşmekten,12 bilgiyi firavunların iktidarı için kullanmaktan,13 sanemlere ve tağuta ibadetten,14 dar’u-l harpte yaşamaktan,15 falcılara, sihirbazlara inanmaktan,16 politeist inançtan,17 tabiat olaylarını ve zamanı hayatın faili bilmekten,18 imanı yüzdelemekten,19 kafirleri veli edinmekten,20 dine ekleme ve çıkarmalar yaparak aşırı gitmekten21 Müslümanları uyarması şarttır. Uyarıcılık görevini nebevi bir duruşla ümmetin önüne geçerek yapmayan kimselerden ne alim, ne de davetçi olur.
Peygamber Efendimiz’in naklettiği şu kutsi hadis anlatmak istediğimiz meseleyi yeterince açıklığa kavuşturmaktadır: “Allah Teala, meleklerinden bir meleğe tarif ettiği bir şehri ahalisi ile beraber helak etmesini bildirdi. Melek ise (hikmetini öğrenmek için) o şehrin içinde göz açıp kapayana kadar bile günah işlemeyen bir adamdan dolayı tekrar Allah’a müracaat etti. Yüce Allah, meleğe şu cevabı verdi: “O kişinin ve beldenin yine de altını üstüne çevir. Çünkü o şahıs (işlenen isyanlardan dolayı) bir defa olsun benim rızam için yüzünü bile ekşitmedi”22
Bizim medya vaizleriyle esas sorunumuz, onların çoğunun rızık konusunu kavrayamamaktan kaynaklanan kötü algılarıdır. Şunun çok iyi bilinmesi gerekir ki rızkı veren Allah’tır. Rızık, Kur’an’da ve Sünnet’te yalnızca Allah Teala’ya izafe edilir. Rızkın kaynağı insan değildir. Onun için “errızkualallah” deriz. Biz Müslümanlar, Allah’ın ekmeğini yiyoruz. Dolayısıyla, mutlak anlamda zaten gavurun ekmeği yoktur.
Artık para karşılığı gavurun davulunu çalmaktan vazgeçilmelidir. Velev ki gavurun kapısında işçi olsanız bile, bunun bir imtihan olduğunu bilip onların hatırına inancınızı feda etmemeniz gerekir. Davetçi Müslümanların bu yazılanları ciddiye alıp Allah rızasını öncelemelerini ve maddi tekliflere karşı hassas davranmalarını tavsiye ederiz. Dilimizden düşürmememiz gereken kutlu söz; “Yaptıklarımıza karşılık kimseden ücret istemiyoruz. Bizim ücretimiz ancak ve ancak alemlerin rabbi olan Allah Teala’dandır.”
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
1 Ankebut,29/14
2 Hud 11/29
3 Şuara 26/109,127,145,164,180
4 Maide5/63
5 Taberi, Cami’u-l Ulum,c.ıv,s.638
6 Bak:Yasin 36/60
7 Bak:Furkan25/43
8 Bak:Şuara26/29
9 Bak:Mü’minun23/47
10 Bak:Nisa4/48
11 Bak:Münafikun63/1-11
12 Bak:Bakara2/217;Maide5/54
13 Bak:A’raf7/175-176
14 Bak:Maide5/90;Nisa4/60
15 Bak:hac22/41
16 Bak:Bakara2/102
17 Bak:Zümer39/29
18 Bak:Casiye45/23
19 Bak:Bakara2/208
20 Bak:Maide5/51
21 Bak:Nisa4/171;Maide5/77
22 Tabarani,Mucem’ü-l Evsat,Kahire, 1415, Had.no:7661 c.VII, 336; Beyhaki, Şuabu’l-İman
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.