Bir münasebet ile Ankara’nın Balâ ilçesinin bir kaç köyünü gezmiştik. Dönüşte Bala Merkez Camii’nde ikindi namazını kılmak nasip oldu. Bizi arabası ile gezdiren Kâşif Yılmaz Bey’in kayınpederi 1960’lı yıllarda namaz kıldığımız bu caminin müezzinliğini yapmış.
Kâşif Bey’in anlattığına göre kayınpederi bu camide görev yaptığı süre içerisinde camiyi temizlediği zaman, caminin tozunu çöp olarak atmamış, biriktirmiş, belli aralıklar ile kerpiç yapmış. Vasiyet etmiş ölünce caminin tozundan yapılan kerpiçleri mezarına koymuşlar.
Bu yazıyı okuyan gençler belki anlamakta zorluk çekerler. O zamanlar genelde camilerin duvarları taş veya kerpiçten, üzerleri de ahşaptan olurdu. Şimdiki gibi beton yoktu. Temizlik eldeki süpürgeyle yapılırdı. Sobalarında da odun yakılırdı.
Şimdi denilebilir ki ne olmuş yani caminin tozundan kerpiç yapmışsa? Bir şeye dikkatinizi çekmek isterim. Bahse konu ettiğimiz Kazım Hocamız 1970’li yıllarda vefat etmiş. Şimdi 2020’li yıllardayız. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen biz onu rahmetle anıyoruz.
Niçin? Çünkü onların camilere bakışı bizden çok farklıydı. Onlar 18 yıl ezan duymamışlar. Kur’an okutan hocaların boynuna ip bağlanmış, ellerine kelepçe vurulmuş, koltuğuna suç aleti olarak Kur’an verilmiş, sağ ve sol taraflarına üç beş talebe koymuşlar, ibret olsun diye caddelerde yürüterek karakollara öyle götürmüşler.
Karakola götürülen hocalardan bazıları kaybolmuş gitmiş. Nerede nasıl öldürülmüşler, hangi çukura atılmışlar kimsenin bilgisi yok. Bu sayılanları Ruslar, Fransızlar, Almanlar ya da bir başkası yapsaydı halk dünyayı onlara zindan ederdi. Ne yazık ki bütün bunları bizden görünen bizim zannettiğimiz içi başka dışı başka olanlar yapmışlar.
İşte Kazım Hoca gibi cami, cemaat, ezan ve Kur’an hasreti çekenlerin hallerini onun için biz anlayamayız. Caminin, cemaatinin, ezanın ve hocanın kıymetini anlayamadığımız gibi. Bazı kardeşlerimiz daha caminin kapısında hocayı çekiştirmeye başlıyorlar. Minare gibi mihrap gibi imamlarımız da müezzinlerimiz de dinin sembolüdür. Dikkat edin dine laf söylemeye çekinenler, onları kolaylıkla hedefe koyabiliyorlar.
Şimdi günümüzün fotoğrafını gelin beraber çekelim. Yazarken bile utanıyorum, camiler saray gibi ama imamın arkasında dedesi yaşında birkaç emekliden başka kimse yok. Apartmanlar arasında camiler kaybolmuş. Bir binada 30 veya 40 hatta daha fazla daire var, her binadan temsilen bir kişi gelmiş olsa camiler dolar.
Maalesef Cuma namazı haricinde camilerimiz boş kardeşlerim. Camilerin kıymetini bilseydik boş mu bırakırdık? “Niçin yağmur yağmıyor? Neden enflasyon düşmüyor? Bu pahalılık neden?” gibi sorular sormaya hakkımız var mı acaba?
Camilerin boş kalmasından daha büyük afet mi var? Cemaate katılmamaktan daha büyük bir gaflet mi var? Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in son nefesine kadar cemaate devam ettiğini herhalde bilmeyen yoktur. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Sabah namazının iki rekat sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” (Müslim, Müsâfirîn 96) Bunu idrak etmiş olsak Medine’de Mescid-i Nebevi’ye koşan ashab-ı kiram gibi bizler de namaza koşmaz mıyız?
Ah caminin tozunu toprağını kerpiç yapan Kazım hocam ah! Sizdeki ihlası, hasreti, gayreti, emanete sahiplenmeyi özler olduk. Hafızların, imam hatiplilerin, ilahiyatçıların bile çoğunluğu sabahları camilere uğramıyorsa biz kime ne anlatacağız? Ne sabahı, normal zamanda bile camilerimiz yetim kaldı. Gelin büyük bir namaz seferberliği başlatalım ve camilerimizi boş bırakmayalım.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.