Çocuklarınızı kırlara götürün!

Çocuklarınıza hareketlilik, canlılık aşılayın, onlara Müslüman şahsiyetine yakışır sporları sevdirin. Hadis-i şerifi Ebu Hureyre radıyellahu anh rivayet ediyor: “Güçlü bir mü’min, zayıf bir mü’minden daha hayırlı, Allah huzurunda daha sevimlidir. Elbette ki her mü’minde hayr vardır. Sana faydası olan şeylerde azimli ve gayretli ol, tembellik gösterme, ihmalkâr olma. Allah’a güven, ondan yardım iste, asla acizlik gösterme.” (Sahih-i Müslim, Kader  (4/ 2052)

Şüphesiz Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem yalnızca bir açıdan güçlülüğü kastetmiyordu. Ancak bedenî açıdan güçlülük de bunun içindeydi ve ilk sıralardaydı. Beden olarak güçlü, zekâ olarak güçlü, irade olarak güçlü, sabır ve sebatta güçlü, duyguları, hassasiyeti, makamı, şuuru ve imanı güçlü mü’minlerin daha çok hayra vesile olacağında, hakka hizmetlerinin daha büyük ve devamlı olacağında şüphe yoktur.

serafeddin-kalay-1

Güreş yapardı

Allah Rasûlü’nün güreştiğini, at yarışlarına katıldığını, bir bağ evinde Âişe Vâlidemizle yarıştığını unutmayınız. O andaki neşesini, onunla yarışanların, özellikle Âişe Vâlidemizin ne duygular içinde olduğunu düşününüz. Ve şu gerçeği asla unutmayınız. Allah Rasûlü sallellahü aleyhi ve sellem Medîne’ye 53 yaşlarında iken hicret etmiş, yaklaşık on yıl sonra 63 yaşında bu dünyadan ayrılmıştır. 53 yaşı ile 63 yaşı arasında kaç cihada katılmış, kaç sefere çıkmış, bu yıllara neler neler sığdırmıştır…

Uhud Savaşı öncesi Semura‘nın arzusu üzerine onu Rafi’ ile güreştirmiş, yaşları küçük olduğu halde Rafi’i çok iyi ok kullandığı, Semura’yı da Rafi’i güreşte yendiği için cihad meydanına kabul etmişti. Şüphesiz onların büyükleri ateşleyici oluşlarına da dikkat etmişti.

Yüzerek geçmişti

Zübeyr İbn Avam radıyellahü anh, Efendimizin halası Safiyye radıyellahü anha’nın oğluydu. Cennetle müjdelenen on sahabeden biriydi. İslâm’a ilk günlerde ve henüz çocuk denecek yaşlarda iken gönül vermişti. Hak dava uğruna Habeşistan’a hicret edenlerdendi.

Habeşistan’da iken Cafer radıyellahü anh ve diğer mü’minlerin de yanında yer aldığı Necaşî ordusunun düşmanları karşısındaki durumunu takip edebilmek, endişe içinde bekleyen kadın ve çocuklara savaşın neticesini haber verebilmek için gençliğin baharında iken Nil Nehri’ni yüzerek karşıya geçmiş ve savaş zaferle sonuçlanınca Nil Nehri boyunca koşup gömlek sallayarak zaferin müjdesini o ulaştırmıştı. (El-Bidâye ve’n-Nihâye, İbn Kesîr 3/ 72-73) Bir hayat boyu kendisine güvenen, inandığı davaya hizmet eden, zorluklar ve düşman karşısında yıkılmayan biri olmuştu.

Hızlı koşardı

Medîneli genç sahabelerden Seleme İbn Ekva radıyellahü anh akıllara durgun veren bir koşuyla, Müslümanların zekat develerine baskın yapan, bakıcılarını öldürüp develeri kaçıran bir müşrik birliğininpeşine düşmüş, mücadeleye girmiş, onlara dünyayı dar etmiş ve Allah Rasûlü sallellahü aleyhi ve sellem süvarilerle yetişinceye kadar onların peşini bırakmamıştı.

Daha sonraki yıllarda da koşma kabiliyetini hayranlık uyandıracak derecede geliştirmişti. Kaynaklar onun kısa mesafede atları bile geride bıraktığını kaydeder. Bu aziz sahebe arkasından hep hayırla yâd edilmiştir.

İslâm tarihi bunun gibi örneklerle doludur. Onların varlığı ve yaptıkları şan ve şerefimiz olmuştur… Bu ruh canlı kalmalıdır.

Spor yapmalı

Çocuklarımızın zekâsı da bedeni de gelişmeli ve güçlü olmalıdır. El ve beden kabiliyetleri onlara güven verecek derecede artmalıdır. Kısaca güçlü ve becerikli olmalıdırlar.

Hem beden, hem de zekâ insanlarda yaratılıştan farklıdır. Ancak her insan çalışıp gayret ederek, zamanını ve içinde bulunduğu şartları iyi kullanarak zekâsını da, bedenini de güçlendirebilir. Her ikisini de daha kıvrak, daha kabiliyetli, daha becerikli hale getirebilir.

Okuyan, farklı bilgiler elde eden ve tecrübeler yaşayan, okuduklarını ve yaşadıklarını zihnine yerleştirmek, onları unutmamak, onlardan ibret almak, neticeler çıkartmak için gayret eden insanların zekâsı akranının zekâsından daha güçlü, düşünce ufku daha açıktır.

Aynı şekilde spor yapan, kaslarını güçlendirmek için prensipli ve belli bir nizam içinde çalışan insanların kasları da akranınkinden daha güçlü, bedeni daha kabiliyetlidir.

Çocuklarınıza atıcılığı öğretin

Mü’minlerin Emiri Ömer radıyellahu anh, valilerine yazdığı bir mektupta şunu emrediyordu:

“Çocuklarınıza atıcılığı ve yüzmeyi öğretin. Onlara, bir sıçrayışta atlara binecek hale gelmelerini emredin!” (Terbiyetü’l- Evlâd, Abdullah Nâsıh, 1/ 310)

O, canlı, atik, güçlü, kabiliyetli, kendisine güvenli, cihad ruhlu bir gençlik istiyordu. Atıcılığı bilmeliydiler, yüzmeyi bilmeliydiler. Atın sırtına binerken ayağı önce üzengiye koyarak veya atı yüksek bir yere çekerek binmemeli, yerden bir sıçrayışta atın üstünde olmalı, göz açıp kapayıncaya kadar atını hedefine doğru sürmeyi başarmalıydılar. Bunu bir alışkanlık haline getirmeliydiler. O, Allah Rasûlü’nün yolunda yürüyordu. Allah Rasûlü, böyle bir nesil arzu ediyordu.

Beden kabiliyetindeki yükseklik, kasların güçlü oluşu, ellerin becerikliliği çocuklarımızın kendilerine güvenlerini artıracaktır. Yürüyüşlerine, davranışlarına, konuşmalarına tesir edecektir. Kendisine güvenen insanlar, daha girişken, daha atak, daha sebatkâr, daha azimli olurlar. Bunlar güzel hasletlerdir.

Bu hasletler, alçak gönüllülük, cana yakınlık, güler yüzlülük, merhamet, mü’minlere yardım, hakka hizmet duygusu gibi diğer güzel hasletlerle bir araya gelirse bunun ne kadar güzel olacağını iyi düşününüz. Böyle bir nesle olan ihtiyacımızı da…

Ekran karşısına kitlenmeyin

Günümüzde şehirlerde yaşayan çocuklarımızın çoğu, evlerin arasına kısılmış, bilgisayarların başından, televizyonların karşısından kopmaz hale gelmiştir. Kasları erimekte veya hantallaşmakta, el ve beden kabiliyetleri kaybolmakta, dağlar, ovalar, denizler, dereler, ağaçlar, ormanlar, çimenler, çiçekler, onarlın arasında yaşayan canlılar, kısaca dış dünya ekranlardan seyredilmektedir.

Tabiatla iç içe olmak, onun dilinden anlamak, ağaçlara tırmanıp meyveleri dalından yemek, ağaçların, otların, çiçeklerin cinsini tanımak, kokularını ayırt etmek, hayvanlarla dost olmak, onların neden hoşlanıp neden hoşlanmadıklarını bilmek, çağıldayan dere boylarında koşmak, suların akışını seyrederek ve taştan taşa sekerek karşı kıyıya geçmek, kuş seslerini birbirinden ayırt etmek, arıların çiçeklerden bal alışını, yabanî arıların yuva yapışını seyretmek, toprağı yararak çıkan filizlerin her gün ne kadar büyüdüğünü, gülün tomurcuğunun giderek nasıl açıldığını görmek bir çoklarımız için artık hayal oldu.

Çocuklarınızı kırlara götürün

Ancak bunlar da kültürümüzün bir parçasıdır. İnanınız ki kitaptan veya ekranlardan bilgi öğrenmekten daha zevklidir ve bu yolla öğrenilen bilgiler, edinilen tecrübeler daha kalıcıdır. Onların ruhumuzda bıraktığı izler çok güzel ve derindir.

İnsan sadece et ve kemik yığını değildir. İradesi ve duyguları çökmüş bir insan, gerçekten yıkılmış, harap olmuş, acınacak insandır. Giderek böyle bir akıbete doğru sürüklendiğimiz de gözler önündedir.

Çocuklarınızı zaman zaman kırlara, köylere götürün. Onlarla koşup oynayın. Bedenleri gelişsin, ciğerleri temizlensin, dış dünyaları gibi iç dünyaları da canlansın. Ormanlara götürün ağaçların birbirini kucaklayan dallarını görsünler.

Bir arada olmanın onlara nasıl güç verdiğini, dallarının nasıl semaya yükselme, ışığa ulaşma yarışı yaptığını, altlarındaki toprağın nasıl onları devamlı besleyecek kadar güçlü ve verimli olduğunu öğrensinler. Mevlâ’nın bahşettiği nimetlerle iç içe olmanın hazzını yaşasınlar…

Siz canlı olun, çocuklarınız da canlı olsunlar. Gelecek günler de güzel olsun…

Not: Şerafettin Kalay Hocanın Anne Babaya 50 Nasihat kitabından

Dr. Şerafeddin Kalay/ İrfanDunyamiz.com

Çocuk Eğitimi ↗

Çocuk eğitimini batılı pedagojiyi esas almadan işleyen yazılar okumak için tıklayın.

Aile Okulu ↗

Mutlu evlilik ve huzurlu aile konusunu ele alan seçme yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.