Eskiden hatır gönül vardı…

Eskilerin deyimlerini severim. Onlardan birisi de “hatır gönül” meselesidir. “Hatır saymak, hatırı olmak, hatır yıkmamak veya hatır gönül yıkmamak…” gibi deyimlerdir bunlar.

Eskilerin dilinde ‘hatır’ kelimesinin ‘gönül ve kalp’ anlamında kullanıldığını görmekteyiz. “Hatırını saydım da geldim, hatırını kıramadım, hatırın olmasaydı…, benim hatırıma” gibi sözler eskilerin hatır kelimesini kullandıkları yerleri göstermektedir.

Bu bağlamda baktığımızda tasavvuftaki “incinmemek ve incitmemek” anlayışını yahut yine mutasavvıfların kalbe verdikleri önemi yansıtmaktadır.

Kâbe bünyâd-ı Halîl-i Âzer’est,
Dil nazargâh-ı Celil-i Ekber’est,

Kâbe, Âzer oğlu İbrahim’in bina ettiği taş bir yapıdır.
Kalp ise Hakk’ın nazargahı ve O’ nun eseridir.

Bir de Allah ve Resulü’nün yanında hatırı olanlar vardır. Örneğin Yüce Yaratan ve Habibi yanında imanın ve mü’minin hatırı büyüktür. Allah Teâlâ bir mü’mine imanı sebebiyle ebedi âlemi cennetle müjdelerken, bu âlemde o inancı ve cevheri kazanamamış, bu değere sahip olmayanları da ebedi cehennemle tehdit etmiştir. Yine bunun yanında ‘bilerek ve kasten bir mü’mini öldüreni’ de “ebedi cehennemle” korkutması da bir diğer örnektir.

Allah Resulü de, Kâbe’ye karşı uzun uzun bakıp “Ey Kâbe! Sen ne muhteşemsin, kokun ne kadar da güzeldir…” dedikten sonra “Vallahi bir mü’minin kalbi (hatırı) senden daha saygındır” buyurması da mü’minin hatırının Allah ve Resulü yanında yüksekliğini gösterir.

Şöyle bir olay hatırlıyorum, inşallah yanılmıyorumdur. Bir gün hane-i saadetin kapısına Hazreti Bilal ile Ebû Süfyan gelmişti. İçeri haber götüren sahabî Ebû Süfyanı önceleyerek “Ebû Süfyan’la Bilal gelmişler” deyince; Allah Resulü sallellâhu aleyhi ve selem: “Öyle deme buyurdu, Bilal’la Ebû Süfyan gelmişler de” buyurdu.

Allah katında yetim, dul, kimsesiz, yoksul, ihtiyar, mazlum, mülteci ve acizlerin de hatırı yüksektir. Allah Mekke aristokratlarının gözünde esâmesi okunmayan biri –Abdullah İbn-i Ümmü Mektum- uğruna elçisini ikaz etmiştir.

Peygamber Efendimiz; “Toplum içinde öyle insanlardır ki, onların sözleri dinlenmez ve dikkate alınmazlar, bir kızı isteseler kimse onlara kızlarını vermez. Ama –onların Allah yanında hatırları öyle yüksektir ki- onlar bir iş için yemin etseler, Allah onları yalancı çıkartmamak için onların sözünü yerine getirir” diyerek, toplum içinde hiç saygınlığı olmayan bazı insanların Yüce Allah nezdinde saygın ve hatırı sayılı kimseler olabileceğine dikkatlerimizi çekiyor. Örneğin mazlumla Yüce Yaratan arasında hiçbir perdenin –dualarının kabulü noktasında- olmaması da mazlumun Allah katındaki hatırını gösterir.

Söz biraz uzadı galiba. Kimsenin hatırını yıkmamak için sözlerimi noktalıyor ve hatır-gönül yıkmaktan Allah’a sığınırken, her birimizin Allah katında hatırlı kişiler olmamızı niyaz ediyorum.

Üzeyir Yavaş/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Bir mektup bıraktık okunur mu bilmem…

Sorumluluk duygusu taşıyan bir davetçi koskoca bir gün boyunca, Allah’tan, kitaptan, sünnetten bir şey anlatmadan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.