Et tırnaktan ayrılır mı?

Mazlum kelimesi çok hassas bir kelime, bu kelime üzerinde çok konuşulmalı, çok düşünülmeli. Bazen aileler bilmeyerek mazlum konumuna veya zalim konumuna düşebiliyor. Anne baba ve çocuklar arasında, kardeşler arasında ya da dede nine ile torunlar arasında mazlum konumuna düşen nice insanlar var. Kimi zaman miras yüzünden, kimi zaman çeşitli adaletsizlikler yüzünden aileler parçalanıyor…

Zalim dendiği zaman bizim aklımıza şu devlet bu devlet geliyor. İnsanlara zulmedenler, işkence edenler, hapishanelerde çürütenler geliyor. Onlar elbette zalimlerdir, onlara zalimden başka yakışacak kelime yoktur. Ancak bir de bilmeden zalimlik yapanlar var ki onları uyarmamız lazım. Etrafımızda varsa, sessiz kalmamamız lazım. Mesela; “Çocuğunuzun birisine niye ayrı davranıyorsunuz, bütün imkânları niye ötekine verdiniz?” demek lazım.

Eşlerin zulmü

Hele bir de boşanan çiftlerin durumu var ki içler acısı. Eşler arasında problem olunca, ayrılırken eşler kural tanımıyorlar. İki taraftan birinin ailesi güçlü ise akla hayale gelmeyen haksızlıklar yapıyor. Hâlbuki Rabbimiz Talak Suresi’nde bu gibi durumlarda ne yapmalı, yolunu, yöntemini açıkça bildirmiş. Çocuklar kimin yanındaysa, diğerini sürekli suçluyor. Belli bir zaman sonra çocuklar babalarını ya da annelerini hor görmeye başlıyorlar. Bu hareketler yüreklerde çok derin yaralar açıyor.

Tanıdığım bir aile vardı, otuzlu yaşlarında genç iş adamı olan baba vefat edince, gelin hanım çocukları bir daha dedesine ninesine göstermemiş. Adamcağız perişan oluyordu, oğlunun acısına mı yansın, torunların hasretine mi yansın… Oturuyordu pencerenin yanında, zaman zaman yollara bakıyordu acaba torunları gelecek mi diye. Allah aşkına bu gelin zalimlik yapmış olmuyor mu?

Eğer kendisi bir gün Allah’a hesap vereceğini bilse, bunun şuurunda olsa böyle yapar mı? Evet, inanın bu konu aynen yazdığım gibi oldu. Yaşlı adam bir seher vaktinde kalktı, namaz kıldı, ağladı ağladı, sabaha yakın vefat etti. Bu olay çok acı oldu, bütün komşular akrabalar üzüldü. Zalimlik çok çeşitli oluyor. Akrabalık bağlarını koparmak da bir zalimlik değil mi?

Et tırnaktan ayrılmaz

Başka bir misal vereyim. Boşanmış bir ailenin bir erkek çocuğu vardı. Çocuk annenin yanında yıllarca kaldı. Anne çocuğu babasına göstermedi. Yıllarca dediğim de az değil tam 17 yıl böyle geçti. Tabi babası çocuğunu görmek için çok yollara başvurdu, ara sıra okuduğu okula gidiyordu fakat çocuk pek yaklaşmıyordu. Kim bilir babası hakkında ona neler söylenmişti.

17 yaşına gelen çocuk bir gün merak etti babasını. Bir yolunu bulup kilometrelerce uzaktan babasını ziyaret etmek için onun evine gitti. Hani derler ya et kemikten ayrılmaz diye… Babasına sarıldı, dakikalarca ağladı. Bir müddet sohbet ettiler. Yıllarca annesinin kötüleyerek zalim olduğunu söylediği babası, meğerse kötü bir insan değilmiş.

Ağzından şu cümleler döküldü: “Babacığım eğer beni kabul edersen, bundan sonra senden ayrılmak istemiyorum. Beraber kalmak istiyorum.” Sağ olsun babası; “Tamam yavrum fakat bana yapılan zulümleri ben de başkasına yapamam. Bunun için anneni de ziyaret edeceksen kabul ederim” dedi. O günden sonra da hep oğluna; “Annenin hakkı ödenmez” diyerek nasihat etti. Çünkü ne anne terk edilir, ne baba terk edilir…

Bu tip olayları anlatmayı sevmiyorum ama bunlar sayılamayacak kadar çok hale geldi. Yüzümüzü ne tarafa dönsek bir aile dramı ile karşılaşıyoruz. Aile reisleri, anneler babalar, öğretmenler, sözü geçen insanlar, çeşitli kürsülerde konuşan hocaefendiler, lütfen bunları gündeminize alın. Hatta bu konularla ilgili filmler, diziler ve tiyatrolar yapılmalı. İnsanlara ders verecek, belki merhamet duygularını kabartacak bir çalışma içerisine girilmeli. Yoksa insan şu kısacık dünyada zalim olabilir.

Anne yüreği

Söz buraya gelmişken aklıma bir şey daha geldi, onu da paylaşayım. Bir gün bir sünnet cemiyetine gitmiştim. Salona giderken yol kenarında yaşlı bir teyze oturmuş, 35- 40 yaşlarında birisi de teyzeye hakaretvari sözler söylüyordu. Oradan geçtim, biraz sonra geri döndüm. Bu yaşlı teyze yoksa annesi mi diye düşündüm. Teyzeye sordum; “Bu senin oğlun mu?” dedim; “Evet” dedi. Sonra oğluna döndüm; “Seni emziren, gece gündüz demeden altındaki kirlenmiş bezini değiştiren, sonra yanağına öpücük konduran annene neden böyle davranıyorsun” dedim.

Merhamet duygusunu kaybetmiş kişi sanki bir cani gibi bana doğru ters ters baktı. Anladım ki insanlığını kaybetmiş. Oradan ayrıldım ama yüreğim yandı. Cemiyete geldim, hocaefendiler Kur’an okudular, sonra mikrofonu bize verdiler. Böyle yerlerde çok uzun nutuk çekmemek lazım, ister sünnet isterse düğün cemiyeti olsun 10- 15 dakika yeterli olur. Bu gibi yerlerde fazla konuşmaya gerek yoktur.

“Aslında sünnet cemiyetlerinde düğünlerde hoş şeyleri anlatmak isterim ama bugün yolda gelirken bir olay gördüm etkilendim” dedim ve onlara şöyle bir şey anlattım: “Tanıdığımız bir aileden bir delikanlıyı ormanda silah ile vurdular. Saatlerce kanlar içerisinde kalan genci ormandan yola getirdiler. Sonra onu araca koydular. Yaralı genç şehir merkezindeki hastaneye gidinceye kadar “su su” diyerek can verdi. Su verildiği zaman kanda sıvılaşma olur hemen can çıkar diye vermemişler. Meğerki mermi ile yaralanan insanlarda hararet olurmuş, su diye feryat ederlermiş.

Bu insanın annesi bu olaydan sonra en az 30 yıl yaşadı. Bir gün hastalanıp sağlık ocağına gitmiş. Gerekli tetkikleri yapmışlar. Doktor bey demiş ki: ‘Teyze sen ne yaptın? Senin vücudun susuz kalmış. Sen kurumuşsun, senin vücudun kurumuş, sen ne zamandan beri su içmiyorsun?’ Teyze de; “Doktor bey oğlum, benim yavrum 30 yıl önce su diye diye can verdi, o günden beri su içmiyorum” demiş.

Tabi teyze yemekten ve çaydan vs su ihtiyacının bir kısmını alıyormuş ama bir yerde vücut su ihtiyacını tam karşılayamamış. Aslında yanlış yapmış, böyle bir şey olmaz. Ama anne yüreğine bakar mısınız kardeşler, yine de su içmemiş. Annelik işte böyle bir şey. Onun o halini anlamamız mümkün değil.”

Ağlatmayın anneleri

Cemiyette bu olayı anlattım tabi insanlar duygulandılar. Benim asıl maksadım insanları duygulandırmak değildi. Bilmeden zalimlik yapanlar varsa, annesine babasına eşine zulmedenler varsa onları uyarmaktı maksadım. İnanın kısa bir zaman sonra Bursa Ulu Cami’nin yanından geçiyordum, bir genç geldi ellerime sarıldı; “Hocam müsaade ederseniz ellerinizden öpeceğim” dedi.

“Sen kimsin yavrum?” dedim. “Ben işte falancayım, mesleğim mobilyacılık” dedi. Sonra ne için elimi elimi öpmek istediğini sordum, şunları anlattı: “Siz geçen pazar günü cemiyette bir olay anlattınız. Tam da benim gibileri dile getirdiniz. Ben de altı yıldır annemi ziyarete gitmiyordum. Cemiyetten çıktım, en yakın markete gittim, çantaları doldurdum, annemin kapısını çaldım.

Pencereden bakan annem beni görünce ağlamaya başladı. Sonra yanına gidince sarıldık. Bir hocanın sözünden etkilenerek geldiğimi söyledim. Sizin konuşmanızın kaydını anneme izlettim, ikimiz de çok duygulandık. Annem bana; ‘Oğlum git o hocayı bul, onun ellerini öp, ona de ki Allah rızası için susmasın. Benim gibi on iki bayramdır yavrusunun yollarını bekleyen nice annenler vardır’ dedi. Ben de onun için sizi aradım ve buldum hocam.”

Yani diyeceğim o ki kardeşlerim, lütfen ağlatmayın anneleri babaları. Bu konular çok ciddi iştir, yüreği yanan nice mazlumlar var. Bir insan Müslüman bile olmasa insanlığını kaybetmeyen kişi zalim olamaz. Zalim kişiler insanlığını kaybetmiş, ruhu ölmüş vicdani kararmış kişilerdir. Biz bunları uyarmak için elimizden geleni yapmak zorundayız. Bu yazıları bunun için yazmaya çalışıyorum.

Bilmiyorum faydası olur mu olmaz mı? Bu tür insanlar bu yazıları okur mu okumaz mı? Ama en azından duyarlı insanlardan istirham ediyorum. Bizden daha iyi bu işleri bilenler, daha iyi toplumda gözlem yapan insanlar vardır, onlardan da duyarlılık bekliyoruz. Varsa çözüm önerileri mutlaka paylaşsınlar. Bu yazıyı okuyunca; “Tam da yarama bastın” diyecek kim bilir kaç kişi vardır.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair çok güzel yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Ahmet M Ziylan’dan İki Çift Söz Yeter

Çocukken dedelerimiz ve ninelerimiz bize bazı hikâyeler anlatırlardı. Çok güzel ve tesirli mesajları olurdu bu …

Hafız Halil Necati Coşan Efendi

Halil Necati Efendi, 1906 yılında (Rûmî 1322) Ahmetçe Köyü’nde doğdu. Babası Molla Mehmed’dir. Ailenin ikinci …

Çocuklar M. Yaşar Kandemir okumalı…

Bir müddettir seçmeli ders olarak okutulan “Siyer-i Nebi” yani “Peygamberimizin Hayatı” dersi, geleceğimiz ve yeni …

Egosistemden ekosisteme kanatlanmak…

İnsanlık bir tevazu devrimini, bir merhamet devrimini beklemektedir. Zira tevazu insanlar arasında köprüler kurarak dayanışmayı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.