Gümüşhane’nin üç kahramanı…

Kahramanlarınızı tanımazsanız sizlere sahte kahramanları kahraman diye yuttururlar. Kahramanlarını tanımayan insanlar, başkalarının kahramanlarını sahiplenirler. Celladına aşık olurlar. Gerçek kahramanlar insanlığa hizmet eden, asalet sergileyen, ilmî ve imanî duruşu olan kişilerdir. Yeri geldiği zaman tek başına kalmak pahasına da olsa mücadele ederler.

Gümüşhane yüzölçümü veya nüfus bakımından küçük bir yerdir. Bu küçük şehirde dünyaya gözlerini açan veya yıllarca içerisinde ikamet eden insanlardan, örnek ve münevver şahsiyetler çıkmış. Yaşadığı çağda iz bırakan bu şahsiyetlerin bazılarından bahsetmek istiyorum. Her birisi bir duruş ve asalet sahibi bu öncü şahsiyetleri inşaallah yeni nesillere tanıtmak nasip olur.

Zeki Kadirbeyoğlu

İlk olarak Gümüşhane’nin yiğit insanı Kadirbeyoğlu Zeki Bey’den başlayalım. 1884 yılında Kelkit’te doğmuş. Babası bir Osmanlı paşasıymış. Mektebi Sultani’den (Galatasaray Lisesi) mezun olmuş. Trabzon limanından Rusya ile ithalat ihracat yaparak bölgenin en zenginlerinden biri olmuş. Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeliği yapmış. Daha sonra Erzurum Kongresi’ne katılmış.

İnancı uğruna hiç taviz vermeden mecliste tek başına davasını savunmuş. Diyeceksiniz ki nasıl tek başına savunmuş? Şöyle ki hilafetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanının Türkiye Cumhuriyeti dışına çıkarılması hakkındaki kanun teklifine ret oyu veren tek millet vekiliymiş. O bu tavrı ile Cumhuriyet döneminin kahraman ve yiğit bir şahsiyeti olarak tarihe geçmiş. Tabi dışlanmış, hor görülmüş fakat hiç geri adım atmamış.

Bu tavrının bedelini ömrü boyunca polis gözetiminde, baskı altında yaşayarak ödemiş. Ticaretine de engel olmuşlar ve onu parasız pulsuz bırakmışlar. 1952 yılında vefat eden Kadirbeyoğlu hatıralarını da yazmış. Merhum Kadir Mısıroğlu Bey de bu önemli şahsiyeti hayırla yad eder ve hakkında malumat verir. O sıkıntılı bir hayat yaşarken, kendisi ile zıt kutupta olan diğer amcazadesine ise uzun müddet millet vekilliği ve bakanlık yaptırmışlar.

Gümüşhanevi Hazretleri

Gümüşhane’mizin yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden bir diğeri de Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevi Hazretleridir ki kendisi zaten dillere destan bir alimdir. Onun üzerinde çok çalışmalar yapılmış ama gençlerimiz onu gereği gibi tanımıyorlar. Tesirleri bakımdan ele alacak olursak, Türkiye’deki sosyal ve siyasi hayata en çok tesir eden tekkelerden birisi onun adı ile anılan Gümüşhanevi tekkesidir.

Hayatı kısaca şöyle. 1813 yılında Gümüşhane’nin Emîrler mahallesinde doğmuş. Tahsilini Trabzon ve İstanbul’da sürdürmüş ve medrese hocası olmuş. 1845 yılında İstanbul’da Şeyh Abdülfettâh Akrî ile tanışmış ve ondan etkilenmiş. Daha sonra Ahmed Ervâdî’ye intisap etmiş ondan tarikatı yaymak üzere hilafet almış. Bu tarihten itibaren kendisi de ilim ve tasavvuf yolunda çok sayıda talebeler yetiştirmiş.

Gümüşhanevi Hazretlerinin tekkesindeki önceliği her zaman ilim olmuş. Tekkesinde bilhassa Hadis okumaya ağırlık vermiş. Vefatından sonra da tekkede Hadis okuma geleneği devam ettirilmiş. Kendisinin derlediği Ramüzül Ehadis diye bir kitabı meşhurdur. Anladığımız kadarıyla Ahmed Ziyâüddin Hoca çok yönlü bir hayat yaşamış. Tekkede şeyh, medresede müderris, askerde komutan. 13 Mayıs 1894 vefat etmiş ve Süleymaniye Camii hazîresine defnedilmiş.

Gümüşhanevi Hazretleri niçin bu kadar önemli bir şahsiyet olarak biliniyor? Çünkü ömrünü ilme ve insanların ahlaki yaşantısına hizmet etmeye adamış. Sonra çok talebe yetiştirmiş ve kendisinde olanı onlara aktarmayı başarmış. Gümüşhanevi geleneğini oluşturarak güzel bir çığır açmış. Hadislere önem vermiş ve Sünnet-i Seniye yolundan hiç ayrılmamış. Abdulaziz Bekkine, Zahid Kotku, Esad Coşan gibi kıymetli hocaefendiler hep bu dergahta yetişmişler.

Lütfi Doğan Hoca

Son dönemde yaşamış olan Lütfi Doğan Hocamız da Gümüşhane’mizin bir başka değeriydi. 1930 yılında Köse ilçesine bağlı Salyazı Köyü’nde doğan Hocamız müftülük, vaizlik ve müfettişlik gibi vazifeler yapmış. Ankara İlahiyat fakültesini birincilikle bitirmiş. 1968 ile 1972 arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış. 1991 ile 2002 yılları arasında ise Milletvekilliği yapmış. Hocamızın hayatını belgesel yapmışlar, merak eden kardeşlerimiz o belgeseli izleyebilirler.

O belgeselde olmayan, birebir şahit olduğum bazı güzelliklerini de burada yazmak istiyorum. Gümüşhane milletvekili adayı iken Hocamız bizi çağırdı; “Gel beraber çalışalım” diye. Bir çok zaman beraber olduk. Sabahları Hocamızı misafirhaneden alırdık. Hocamız arabaya bindiğinde nazik bir eda ile müsaade ister; “Müsade ederseniz önce bir Yasin-i Şerif tilavet edeyim, ondan sonra dünyalık kelamları konuşuruz” derdi.

Yasin-i Şerif tane tane okurdu, ondan sonra uzunca bir dua ederdi daha sonra; “Bugün neler yapacağız?” diye konuşmaya başlardı. Konuştuğu zaman siyaset adına bile olsa karşıdaki insanları kırmamaya çalışırdı. Düşünebiliyor musunuz, bir zamanlar Lütfi Doğan Hoca gibi zarif insanlar siyaset yapıyordu. Mecliste onun hali ve hareketleri bir başkaydı. Her partiden insan ona saygı gösterirdi. Tam bir insan-ı kamildi.

Hal ehli idi

Hocamızla ilgili yazılacak çok şeyler var. Avusturya Viyana‘da yaşayan Muhammed Turhan Hoca, bir zaman orada IGMG‘nin bölge başkanlığını yapmış. O anlatıyor, diyor ki: “Hocamız Viyana’ya geldi. Bize; ‘Beraber Türk Elçiliği’ne gidelim’ dedi. O zamanki Türk elçisi de İslam‘dan uzak birisiydi. Aslında ben gitmek istemiyordum. Hatta hocamızın gitmesine de engel olmak istedim ama Hocamız; ‘İlla da gidelim, burada memleketimizi temsil ediyorlar, bunları ziyaret edelim’ dedi.

Nihayet gittik elçilikten içeri girdik. Elçinin davranışları hiç hoşumuza gitmedi. Şöyle kibirli bir şekilde elini uzattı, sanki üstten bakarcasına, karşındaki insanı hakir görürcesine davranışlar falan… Hocamızın karşısında bacak bacak üstüne attı. Acayip davranışları vardı. Gönlümden dedim ki keşke buraya gelmeseydik. Hocamız çok kibar, nazik bir şekilde hatırını sordu.

İşte şu nasıldı, bu nasıldı falan derken bir konuya girdiler. Hocaefendi konuşurken elçi toparlanmaya başladı, bacağını indirdi, normal bir insan gibi oturmaya başladı. Hocamız konusunu bitirdi, oradan ayrılırken elçi bey Hocamıza hediye vermek için uğraştı. Hocamızın elini öptü, özür diledi. Hocamız o halim selim hali, elçinin tavrında değişmeye sebep oldu.”

İslam’ı temsil noktasında Lütfi Doğan Hocamızdaki o nezaket o incelik bambaşka idi. Doğrusu benim çok ilgimi çeker, onun böyle küçük bir beldede dünyaya gelip böyle önemli bir isim olması. Küçük yaşta hafız oluyor, medrese bitiriyor, o terbiyeyi nereden alıyor, insan hakikaten hayretler içerisinde kalıyor. Onun için bu gibi değerlerimizin hayatını araştırmalı ve onları unutmamalıyız.

Örnek ve kamil insanlara her sahada ihtiyaç var. İster hoca olarak, ister siyasetçi olarak, ister tüccar olarak, insanlar ahlaki yönden isim yapmış zirve olan insanları dile getirmesi lazım. Biz de karınca kararınca bu üç büyük şahsiyeti hatırlatmak için bir şeyler karaladık. İnşaâllah sizler bizden daha güzel anlatırsınız bu zatları. Allah onların makamını cennet eylesin. Gelecek nesillerimize böyle değerli insanları örnek alarak yaşamalarını nasip eylesin.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Halil Necati amca melek gibi bir insandı…

Merhum Esad Coşan Hocamızın babası Hafız Halil Necati Amca, benim hayatımda gördüğüm en güzel simalardan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.