Güzel ahlak ve dilin afetleri…

Bazen bir grup gencin yanından geçerken konuşmalarına şahit oluyorum ister istemez. “Keşke şahit olmasaydım” diyorum. Konuşmalar arasında kullanılan kelimeler yüz kızartıcı! Çok görmüyorum onlara. Birçok dizide ve filmde küfürlü konuşmalara ve bel altı esprilere yer verdiler. Cinselliğe ve sövmeye indirgenmeden manevi değerlere saygılı çok az film ve dizi görürsünüz.

Bezen de orta yaş ve büyüklerle muhabbet ederken bir anda söz arasında küfürlü konuşanlar oluyor. Sonra hafif bir mahcubiyetle; “Hocam kusura bakma ağzımdan kaçıveriyor ara sıra” diyor. “Benlik bir şey yok” diyorum; “Asıl melekler kaydetti, sen orasını düşün!” Peki, ne ara bu hale geldik? Yukarda belirttiğim gibi her taraftan bilinçaltımıza bir mesaj yüklendi. Farkında olmadan kabullendik, küfürsüz konuşmanın mümkün olmadığını bile düşünür hale geldik.

Taşrada yaygın

Hatta küçücük oğlu küfürlü konuşuyor diye mutlu olan insanlar bile var. “Hadi bi küfrediver de amcalar duysun” diye telkin edenler… Maalesef taşrada çocuklara sövdürtmek yaygın. Çocuk, dediklerini yapınca da kahkahalara boğulan büyüklerini görünce bunun bir marifet olduğunu zannediyor. Daha sonra da dil alışkanlığı olarak onda kalıcı hale geliyor.

Alışkanlıklar kolay kolay terk edilemez. Bundan dolayı çocuklarımıza küçük yaşta dil ahlakı eğitimini vermeliyiz. Bunun en güzel yolu başta anne babanın konuşmalarına dikkat etmeleriyle mümkündür. Daha sonra da okulda sokakta vs. küfürlü konuşan arkadaşlarını uyarmalarını tenbih edelim.

Hakikaten zor mu küfürsüz konuşmak? Aslında değil. Lakin konuyla ilgili ayet ve hadisleri bir bilsek ağzımızı açmaya korkarız ama maalesef okumuyoruz. Bir okusak sövmekten, gıybetten, iftiradan ve hakaretten sakınırız muhakkak. “Hocam ben bu ayeti bilmiyordum bundan sonra çok dikkat edeceğim” diyenleri çok gördüm. Muhakkak imanlı yüreklere Rabbimizin kelamı ve Nebi-i Zişan Efendimizin hadisleri tesir edecektir.

Kayıt ediliyor

Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 18) Ayet-i kerime çok açık ve net değil mi? Kısaca konuştuklarımız kayıt altına alınıyor ve elbette bunun kıyamet günü bir hesabı olacak.

Canlı yayında olan ya da sesi kaydedildiğini bilen bir kimse, cümlelerini son derece dikkatli kurmaya çalışır. Böyle bir durum yoksa rahat konuşur. Neden? Çünkü konuşması kayıt altına alınmadığı için aklına geleni diline döker. Lakin biz Müslümanız elhamdülillah. Öyleyse meleklerin üzerimizde yazıcı olduğunu ve hesap gününde bunun bir hesabı olacağını unutmamamız gerekir.

Dilin afetlerinden korunma hususunda en etkili yöntem boş işlerden yüz çevirmektir. Çünkü “hak ile meşgul olmazsan şer seni istila eder” sözü bir hakikattir. Hayırlı amellerle meşgul olan kimse ise gıybete vs. dille yapılan günahlara fırsat bulamaz. Ebû Hureyre radıyellahu anh’tan rivâyetle Resulullah sallellahu aleyhi ve slelem şöyle buyurmuştur: “Kişinin iyi bir Müslüman olduğunun alâmetlerinden birisi de, onun kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesidir.” (Tirmizî, Zühd: 11; İbn Mâce, Fiten: 2; Muvatta, Hüsnü’l Hulk: 3)

Şükrü gerektirir

Fikirlerin iletilmesine ve gönlün dış dünyaya açılmasına yardımcı olan dil, insana verilen en önemli nimetlerden birisidir. Her nimette olduğu gibi dil nimeti de beraberinde sorumluluğu getirmiştir. Çünkü insanoğlu kendisine sunulan her nimetten kıyamet gününde sorgulanacaktır. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz.” (Tekasur: 8)

Kontrolünün zor, günah işlemede hızlı olması ve onun vesilesiyle yapılan yanlışların farkına varılamamasından dolayı dilin imtihanı büyük sayılmıştır. Yüce Rabbimiz, bizlere vermiş olduğu nimetleri nerede nasıl kullanacağımıza dair birtakım ölçüler tayin etmiştir. Dili de hangi kurallara dikkat ederek kullanacağımızı Kur’an’ında ve sünnetinde Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem vasıtasıyla bildirmiştir. Müslüman’a gereken evvelâ bu bilgiyi kullanma kılavuzunu öğrenmesidir.

Dili terbiye etmek

Kişi gerekli ilme sahip değilse yanlış yaptığının bile farkında olmadan kendisinin doğru yolda olduğunu zannedebilir. Bundan dolayı dili terbiye etmenin birinci şartı konuyla ilgili bilgiye sahip olmaktır. Öğrenilen bu bilgiyle de kişi amel ederek dilin ıslahını biiznillah gerçekleştirmiş olur. Dilin terbiyesi sanıldığı kadar kolay olmayıp ömür boyu teyakkuz halinde olmayı gerektirir. Gıybet yapmayan bir kimse yalan söyleyebilir, yalan söylemeyen kimse de anne babasına diliyle eziyet edebilir. Bunlardan sakınan, kalp kırıcı sözler sarf edebilir, yani dil ile yapılan günahların çok olması sebebiyle kişinin hayatının bir bölümünde bu haramlara düşme ihtimali de büyük olmuştur.

Dolayısıyla dili düzeltip, Allah’ın istediği hale getirme işi mütemadiyen tedaviye devam edilmesi gereken bir durumdur. Önemine binaen, iman, namaz, kul hakları gibi bazı konularla alakalı sık sık sohbet dinleyerek, kitap okuyarak kendimizi sistematik bir eğitime tâbi tutmalıyız. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 45)

Namaz oruç başta olmak üzere tüm ibadetlerimizi bizleri gıybet, yalan ve iftira gibi her türlü günahlardan korumalı ve ahlâkımızı güzelleştirmeye katlı sağlamalıdır. Eğer namaz kıldığımız halde bunları yapıyor isek kendimizi hesaba çekmeliyiz. Ebû Hureyre radıyellahu anh’tan rivâyetle Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Oruçlu bir kimse yalanı veya yalanla ameli terk etmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhâri, Savm: 8; Ebû Davûd, Savm: 25)

Elfaz-ı küfür

Dilin en önemli afeti, elfaz-ı küfürdür. Yani kişiyi dinden çıkaran sözlerdir. Hadis-i şerifte bahsedildiği gibi kişinin sabah Müslüman akşam kâfir olmasının en önemli nedeni dilini terbiye edememesi ve sözleriyle küfre girmesidir. Elfaz-ı küfür dediğimiz kişiyi inkara dönüştüren sözler şunlardır:

  • Allah’a, dine, imana küfretmek ya da hakaret etmek.
  • Şarkı sözlerinde de zaman zaman geçen kadere isyan edici sözler.
  • Kuran’ı Kerim, Peygamberimiz, ibadetler ve İslam’ın her hangi bir şiarıyla dalga geçici, alaya alıcı söz ve hareketler.
  • Harama helal, helale haram demek.
  • Her hangi bir ayeti inkâr etmek.
  • Allah’ın hükümlerini beğenmemek.

Tüm bu ve buna benzer sözler kişinin iman dairesinden çıkmasına neden olur. Ayrıca Allah’a ait bir sıfatı başkasına vermek, nimetleri inkâr etmek, O’na ortaklar kabul ederek şirke girmekte kişinin iman dairesinden çıkartır.

İnsanın ayağın kayması için tek bir söz yeter. Ebû Hureyre radıyellahu anh’tan rivâyet edildiğine göre, Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kul, Allah’ın memnun olduğu bir sözü önemsemeksizin söyler de Allah bu sayede onun derecesini yükseltir. Yine bir kul Allah’ın gazabını gerektiren bir sözü hiç önemsemeden söyleyiverir de Allah onu bu sözü sebebiyle cehenneme gönderir.” (Buhâri, Rikak: 23; Tirmizî, Zühd: 10)

Her hangi bir öfke kızgınlık halinde Allah’a, kitaba küfreden kimseler olabiliyor. Sonra da “ben kızgınlık halinde söyledim, niyetim kötü değildi” diye bir savunmada bulunuyorlar. Hâlbuki “La havle vela kuvvete illa billâh”, “Hasbinallahu ve nimel vekil” gibi zikirlerle Yüce Yaradana teslim olduklarını gösterebilirlerdi.

İmanı gidebilir

Kişi her zaman sabah akşam imanının gidebileceğinden endişe duymalıdır. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz ne buyuruyor: “Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mümin olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mümin olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân 186. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbni Mâce, İkâme 78)

Rasûlullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ ümmetime on yıl yağmur vermeyip sonra verse içlerinden bir takımları ‘biz filan yıldız sayesinde yağmura kavuştuk’ derlerdi.” (Dârimi, Rikak, 2762) Bakınız bir cümle insanı nasıl helake götürüyor?

Nakledilen bir rivayette Efendimiz, Hudeybiye’de gece yağan bir yağmurun akabinde sabah namazını kıldırdı. Namazı bitince Ashab-ı Kiram’a doğru döndü ve: “Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. Onlar: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu nakletti: “Kullarımdan bir kısmı mümin olarak sabahladığı gibi bir kısmı da kâfir olarak sabahlamıştır. -Allah’ın fazlı, keremi ve rahmetiyle bize yağmur yağdırdı- diyenler, işte bunlar bana inanan, yıldızların inanmayanlardır. Ama -bize filan ve filan yıldızın etkisiyle yağmur yağdırıldı- diyenlere gelince işte bunlar, beni inkâr edip yıldızlara inanlardır.” (Buharî, Ezan 156; İstiska 28; Müslim, Îman 125; Ebû Davud, Tıb 22)

Gıybet afettir

Dille yapılan en önemli günahlardan birisi de gıybettir. Adeta zamanımızın her tarafa yayılmış manevi bir hastalığıdır. Gıybet yapmayan ve yanında yaptırmayan bu iradeyi gösterebilen çok az kişi vardır. Bizler Müslümanlar olarak bu hususa çok dikkat etmeliyiz.

Yüce Rabbimiz Hucurat Sûresi 12. ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir.”

Ebû Hureyre radıyellahu anh’tan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gıybet nedir bilir misiniz?” Sahabiler; “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dediler. Peygamber Efendimiz: “Din kardeşini hoşlanmadığı bir özelliği ile anmandır.” Bunun üzerine; “Söylenen özellik eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu. “Eğer söylediğin özellik onda varsa gıybet etmiş olursun; yoksa o zaman ona iftira etmiş olursun.” buyurdu. (Buhari, Edeb: 46; Müslim, Birr: 70; Tirmizî, Birr: 23)

Güven vermeli

Müslüman her haliyle güven vermelidir. Komşuları akrabaları onun hakkında “bu kişinin dilinden elinden zarar gelmez” diye şahitlik yapmaları gerekir. Ebû Musa radıyellahu anh Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e: “Ey Allah’ın Resûlü! En üstün, en değerli Müslüman hangisidir?” diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dilinden ve elinden Müslümanların güvende olduğu kimsedir.” (Buhâri, İman: 4-5; Müslim, İman: 64; Ebû Davûd, Cihâd: 2)

“Mümin; İnsanları kötüleyen, lanetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.” (Tirmizî, Birr: 48; İbn Hanbel: I-405,406) Sehl bin Sa’d radıyellahu anh’tan rivâyet edildiğine göre, Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim bana iki çenesi arasındaki dili ile iki bacağı arasındaki cinsel organı hakkında garanti verirse, ben de ona cennet hakkında garanti veririm.” (Buhâri, Rikak: 23; Tirmizî, Zühd: 60)

Rasulullah sallellahu aleyhi ve sellem Efendimiz; “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sordu. Ashab: “Bizim aramızda müflis parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftira yapması, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, falanı dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir.” buyurdu. (Müslim, Birr: 59; Tirmizî, Kıyamet: 2)

Dille yapılan en önemli günahlardan birisi de Müslüman olan bir kimseye “sen kafirsin” demektir. Tekfircilik manevi bir hastalıktır. Eğer bir kalbe girdiyse o kimse kolay kolay kurtulamaz. Ebû Zerr radıyellahu anh’tan rivâyet edildiğine göre Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim bir adamı ‘Ey kâfir’ veya ‘Ey Allah’ın düşmanı’ diye çağırırsa ve o kimse de denildiği gibi değilse bu söz söyleyenin kendisine döner.” (Buhâri, Edep: 44; Müslim, İman:112)

Daha nice dille yapılan günahlar var. İnsan uzuvları arasında en çok günaha girebilen bir uzuvdur dil. Bizlere düşen ise konuşmalarımıza dikkat etmek ve dilimizi zikir, Kuran’ı Kerim tilaveti gibi amellerle hayır yolunda kullanmaya gayret göstermektir.

Abdülkerim Temizcan/ İrfanDunyamiz.com

  • Öğrendiklerimiz
  • Dil büyük bir nimettir. Ama her nimetten hesaba çekileceğimiz için konuşmalarımızda dikkatli olmalıyız.
  • Dilimizi elfaz-ı küfür, yalan, gıybet, beddua, iftira vb. haram olan konuşmalardan sakınmalıyız.
  • Allah’ı çokça zikrederek, Kuran’ı Kerim okuyarak helal ve meşru yoldan ayrılmamalıyız.
  • Boş işlerden ve ilgilerden sakınmalıyız. Böyle yaparsak dilimizi en hayırlı şekilde kullanma alışkanlığımız artar.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazılar okumak için tıklayın.

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.