Erzincan İmam Hatip Lisesi ya son sınıf ya da bir alt sınıftayım… Yıl; 1983 veya 1984…
Meslek dersinden sınavımız var.
Hepimizin hayallerini iyi bir üniversite süslüyor…
O yaşlarda aklımız bir karış havada da olsa, zaten, hepimizin dikkatini celbeden bir öğretmendi, o.
Normal şartlarda derslerimize girdiğinde de öyle pek yaramazlık, haylazlık yap(a)mazdık!
Neyse…
Hepimizin sınav kâğıtları masada hazır… Öğretmenin, “Soru bir…” demesini beklerken o eline pembe renkli tebeşiri aldı ve karatahtaya Arapça bir cümle yazdı. Kısa bir cümleydi…
İçeriğini siz de merak ettiniz, biliyorum! O cümlede, “Hırsızlığın çok fena ve kötü bir haslet olduğu…” ifade ediliyordu. O cümleden sonra öğretmen soruları sordu ve “kopya çeken öğrenci var mı, birbirlerine bakıyorlar mı?” endişelerini bir kenara bırakarak, masasına geçti ve sandalyeye öylece oturdu, bir kitaba daldı…
Peki, biz ne yaptık? Adeta mum olduk! Sınıfta bilinen o malum haylaz arkadaşlarımız da dahil, bir anda hepimiz kıpkırmızı kesildik! Değil kopya çekmek, yanımızdaki sıra arkadaşımızla bile konuşamadık!
Birazdan diğer hasletlerinden de bahsedeceğim.
Ama o öğretmen bir hak âşığı ve Allah celle celalüh dostlarının sohbetlerinde bulunan bir dervişti.
Abdürrahim Reyhan Erzincani küddise sirruhu Hazretleri’nden feyz alanlardan biriydi. Vefatı kendisine haber verildiğinde gözyaşına boğuldu. Buyurdu ki; “Hayatımda bundan daha büyük bir acı yaşamadım.”
Dersin öğretmeni Kemal Temel’di…
Kemal Temel öğretmenimizi anmışken…
Rahmet olsun diye, biraz daha ayrıntı vermek istiyorum;
Kars Merkeze bağlı Çağlayan Köyü‘nde, Yusuf Efendi ile Ayşe Hanım’ın evladı olarak dünyaya geldi.
Soy isimleri “Temel” olan aile, çocuklarına sanki bununla bütünleşen bir isim verdi; Kemal.
Terbiyeli bir çocuktu. Yaramazlıkları yoktu. Çocukluğunda babasının ona kızmasını bile gerektirecek herhangi bir davranışı görülmedi. Safiyet içinde ve ağırbaşlıydı. Bu özelliklerini bir ömür bozmadan muhafaza etti. Ailesine son derece bağlıydı. Anne ve babasına hürmetini hiç eksik etmedi. Çocukluğunda en çok sevdiği iki şey vardı; birincisi oyuncak yapmak, diğeri ise yalnız kalmaktı.
Çok genç yaşta, elim bir trafik kazasında kaybettik kendisini… Bizlere rehber olan, örnek olan, hayatı bir bakıma mükteza-i hal (hal dili) ile öğretti. Faydasına olmayacak davranışlardan hep uzak durdu.
Kemal Temel, üniversite eğitiminin ardından farklı illerde öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulundu. Geç denebilecek bir yaşta evlendi. Takdir-i İlahi, çocuğu olmadı. Ama öğrencilerini çocuğu gibi severdi, öğrencilere merhametli ve şefkatliydi. Varını yoğunu öğrencilere hasretti, vatana millete hayırlı evlatlar yetiştirdi. “Sen varlığını ver yokluğa, sende hakiki varlık doğar” sözü, âdeta onun yaşantısını özetler mahiyetteydi.
Kendisini hiçbir zaman ön plana çıkarmadı; daima mütevazı, nazik, nezih ve hizmet ehli biri olmaya gayret etti.
Ömrü ilimle geçti. Hep edeb ile mesaj verdi. Oturduğu koltuğun hakkını fazlasıyla verdi. Çok yönlüydü. İyiye, doğruya, güzele yönlendirdi. Tavizsiz bir duruşu vardı. İdeal bir insan, ideal bir yönetici idi. Hal dili ile konuştu. Hayatını inandığı değerlere adadı.
Dünyada bir ‘yolcu’ gibiydi. Helale, harama azami dikkat etti. Kamu malının kullanımında büyük hassasiyeti vardı. “Sıradan biri olmayın!” derdi. Yeri geldi okulda yerleri paspasladı. Sık sık pansiyonda talebelerin üstünü örtüp uyurken kontrol ederdi. İsrafa karşı çok hassastı. Öğrencilerin harçlıkları en büyük dertlerinden biriydi…
Hayatının her anında örnek bir kişilik sergiledi. Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uygun bir hayatın nasıl olması gerektiğini tüm enstrümanları ile gösterdi. İmanı, salih amelle süsleyen, dünyaya kapılmayan; bilinci, takvayı, samimiyeti, hasbiliği kuşanan bir örnek oldu.
Not: Bu yazı Adnan Öksüz Bey’in Milli Gazete’deki makalesinden kısmî olarak iktibas edilmiştir.
Adnan Öksüz/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.