D Mehmet Doğan’ın pek bilinmeyen mülakatı…

D. Mehmet Doğan: “Türkiye’de ideoloji çökmüştür”

Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan Bey’le Türkiye’de modernleşme hareketlerini ve resmî ideolojinin eğitim ve dil üzerindeki baskılarını konuşmuştuk. İşte o pek bilinmeyen mülakat.

Muhterem Doğan, Türkiye’de modernleşme hareketi halk tarafından desteklenmiş midir? Hakikaten de iddia edildiği gibi on yılda on beş milyon arıza yaratılabilmiş midir?

Türkiye’nin modernleşmesi batı hayranlığı ve taklitçiliği temelinde yürütüldü. Bu yüzden sonu gelmez çatışmalara yol açtı. Modernleştirme bir yönetici zümrenin mesleği, işi olarak görüldü. Halk bu modernleşmeye hiçbir zaman inanmadı. Diğer taraftan akla mantığa uygun ve milletin değerleriyle çatışmayan modernleşme uygulamalarına ise destek verdi. Türkiye ancak böyle dönemlerde modernleşti. II. Abdülhamid bu bakımdan modern Türkiye’nin alt yapısını oluşturan çatışmasız bir modernleşme programı uyguladı.

İki çeşit modernleşmeden bahsedebiliyoruz demek ki… Halkın desteklediği/ tabii olan ve dayatılan modernleşme…

Bu ikincisine “tepeden inmeci modernleşme” de diyebiliriz. Yani bu bir mağlubiyet ideolojisidir. Türkiye’nin batıcı aydınları Batı karşısındaki mağlubiyetlerini, halkımızın inanç ve değer dünyasına bağladılar. Dinin terakkiye mani olduğuna inandılar. Bu yüzden batı karşısında hiç bir zaman bu milletle ve onun kültürüyle ayakta durulamayacağı zehabına kapıldılar. Bu teslimiyet psikolojisi onları mağlubiyetlerini zafer gibi gösterebildikleri bir ideoloji oluşturmaya sevk etti. 1920’lerde, İngiltere ve müttefiklerinin empoze ettiği; sonuçları içeriye başarı olarak sunan ve dünya sisteminde Türkiye’nin etkisizleştirilmesini öngören uygulamaları savunmaya dayanan ideoloji komünst-kapitalist zıddiyetinin sona erdiği Sovyet sisteminin yıkılmasından sonra tamamen anlamını kaybetti. Mağlubiyet ideolojisinin sonu geldi.

Türkiye’deki bir takım sancıları tepeden inmecilik modeliyle mi açıklıyorsunuz?  

Tek parti döneminin tepeden inmecilik modeli, tamamıyla başarısız olmuştur. Çok partili hayata geçtikten sonra Türkiye ekonomik ve sosyal bakımdan gelişti. Fakat bu ideolojiyi dayanak yaparak iktidarını sürdüren kesimler bunu kabullenmek istemediler. Türkiye’nin son çeyrek yüzyılı bu çatışma ile geçti. Tepeden inmeci modernleşmeciler oligarşik iktidarlarını sürdürmek için halkın tasvip ettiği değişimi “irtica” olarak nitelediler. Çeşitli engellemelere başvurdular. Onların ilerici devrimleri, yani darbeler Türkiye’nin gelişmesini köstekledi.

Bundan sonra yapılması gereken ne peki?  

Bugün Türkiye mağlubiyet ideolojisinin bittiğini kabul ederek yeni bir yola girmek zorunda. Fiilen yeni bir yola girildi aslında, fakat resmen bu kabul edilmiş değil… Resmen kabulün çok fazla gecikmemesi gerekiyor.

İdeoloji çöktü diyorsunuz fakat ideolojinin eğitim sistemindeki izleri çok derinden geçiyor galiba… Eğitim alanı hala ideolojinin pençesi altında değil mi sizce de?

Türkiye’de ideoloji çökmüştür fakat bunu kabullenemeyen kesimler eğitim cihazını kullanarak ideolojiyi ayakta tutmaya çalışıyorlar. Bu yüzden milli eğitimde en ufak bir değişiklik yapılmak istendiğinde, belirli çevreler hemen ayağa kalkıyor. Nitekim son on yıl içinde Türkiye’de çok değişim yaşandı, fakat Milli Eğitimde bunu hissetmek mümkün görülmüyor. Türkiye’de eğitim-öğretim sistemi ideolojinin aracı bir yapı olarak düzenlenmiştir. Her şey ideolojiye göre ve ideolojinin benimsetilmesi çerçevesinde ele alınmıştır. Çocuklarımız iyi insan, bilgili fert veya yararlı vatandaş olarak değil, bir ideolojinin telkinlerini benimseyen ve ona göre hareket eden elemanlar olarak yetiştirilmek isteniyor.

Bir yazınızda “Türkçe dil devrimi ile medeniyet iddiasını terk etti” diyorsunuz. Bir sözlük yazarı olarak ideolojinin dil üzerinde yaptığı hasarlardan bahseder misiniz?

Türkçe 20. yüzyılı bazı kazançlara rağmen, ciddi kayıplarla kapattı. On beş asırlık yazılı geçmişi bilinen; dünyanın çok geniş bir coğrafyasında konuşulan, yazılan; devlet ve yönetim dili olarak yüzyıllardır kullanılan, büyük edebî anıt eserlere sahip olan işlenmiş bir dil; çok sayıda deha çapında şair ve yazar yetiştiren dilimiz, 20. yüzyılda “arıtılmak”, “geliştirilmek” ve “yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılmak” iddiasıyla, tahrip edildi, fakirliğe mahkûm edildi, güçsüz düşürüldü.. Neredeyse bütün 20. yüzyılı kapsayan “Türkçeyi kurtarma harekatı”, dilimizi zayıf düşürdü hatta perişan etti. Bu harekâtı devlet imkânlarıyla yürüten “Türkçeyi kurtarmak” iddiasında olan kesimlerin sözcüleri şimdi Türkçenin zayıflığını, kifayetsizliğini öne sürerek, yabancı dillere kucak açmanın meşruiyetini sağlamaya ve makullüğünü kitlelere kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Bunda eğitim öğretim sisteminin payı ne ölçüdedir?

Bir ülkede, kültürde, millet hayatında değişmeyen,  değişmemesi gereken şeyler vardır. Dilimizi değiştiremeyiz, yani dilimizi bırakıp başka bir dili benimseyemeyiz. Fakat eğitim-öğretim sistemimizi her zaman değiştirebiliriz. Çünkü eğitim ve öğretim, bir vasıtadır, araçtır. Neyin aracı? Benim bir taraftan kültürümü, dilimi, benliğimi ve diğer taraftan bilimi, modern dünyayı anlamam ve kavramam için araçtır. Türkiye on yıllardır yanlış araçla yanlış sonuçlara doğru yönlendiriliyor. Türkçe yarım yüzyılda ilim dili, edebiyat dili ve iletişim dili olarak çok büyük sıkıntılara uğradı. Erozyon korkunç boyutlara ulaştı. Şimdi ilk ve orta tedrisatta bile zorlanıyoruz. Bunların müsebbibi dilimiz değil, dilimizin öğretilmemesi için mekanizmalar icat eden ve bu mekanizmaları devlet gücünü kullanarak çalıştıran, çocuklarımızı mankurtlaştırmayı hedefleyen eğitim-öğretim sistemidir.

Belli ki dil üzerinden bir proje yürütülüyor. Bunu yapanlar sizce iyi niyetli olabilir mi?

Bu harekâtın tamamen hasbî veya masum olabileceğini düşünemiyorum. Birileri mutlaka belli hedeflere ulaşmak istiyordu. Bu hedefler elbette beş on yılda ulaşılabilecek şeyler değildi. Türkçe 20. yüzyılın başındaki gücüne, kelime kadrosuna, deha çapında büyük yazarlarına 21. asrın başında sahip değil. Üniversitelerimiz eskinin rüştiyelerinin (ortaokula eşdeğer sayılabilir) öğrettiği kalitede Türkçe öğretemiyor!

Aydın Başar/ Burhan Dergisi, Nisan, 2011

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Nurlu mücahid Bayram amca…

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım.  Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.”                              Mehmet Akif Ersoy …

Bir yorum

  1. Türkiye bir mütefekkir ve münevverini, edebiyat camiası bir değerini kaybetti. 4 Mart 2023 Cumartesi günü rahmetli Ağabeyim Yaşar Kaplan’ı anma programına konuşmacı olarak katılmıştı. 7 Ocak 2024 tarihindeki anma programınada hastanede olduğu için katılamamıştı. Allah rahmet eylesin. Mekânı Cennet, makâmı âlî olsun. Rabbim cümle geçmişlerimizi rahmet ve mağfiretiyle kuşatsın inşâAllah.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.